Sırtım arkamdaki sandalyeye düştü. Bunca zamandır. İşlerin değiştiğini kabul etmektense, yanlış olan geçmişe tutunmak herkes gibi ona da kolay gelmişti. "Yazını Anastasia ile geçirip, bana çöpmüşüm gibi davrandıktan sonra alternatiflerimi bir gözden geçirmek istedim."

Annemin üst üste sürülmüş rujlu dudakları aralanınca yanlarındaki boya kırıştı. "Anastasia mı? Hah. Bunu beklemiyordum... İkiniz en başından beri bunu istemiyor muydunuz?"

Hayretle annemi süzdüm. Beni duymuyor muydu? Ya da ben mi kendimi ifade edemiyordum? Marcus'un bana berbat davrandığını söylerken hala gelip de bahsettiği küçücük, aptal bir düşünce miydi? Öfkeden ellerim titriyordu. Bu lüks, hepsi birbirinden daha kasıntı büyücülerle dolu, eski mekanı ateşe verebilirdim.

"Hayır. Marcus benden nefret ediyor."

"Abartma," dedi gülüp tekrar şarabından bir yudum aldı. "Gençken böyle şeyler söylenir. Ama bir önemi yok. İkiniz de büyüdüğünüzde göreceksin. Neden kurutulmuş büyü ısırganını içmiyorsun? Yaşlanmayı geciktiriyormuş diye duydum."

Sinirle fincana vurup yere düşüp, kırılmasına neden oldum. Annem irkildi ama masanın kırılacağını bilseydim onu da atardım. Gerçi bir anda ayaklarımın dibinde cinler belirip temizlemeye başladıklarında girişimimden pişman oldum.

"Senin neyin var? Neden kendini olmadığın birine çevirmeye çalışıyorsun?"

"Kendimi olmadığım birine çevirmeye çalışmıyorum! Benim tüm karakterim Marcus'un kölesi olmak üstüne kurulu değil."

"Siz çok eski arkadaşlarsınız. Onu sevdiğini sanıyordum."

"Seviyorum. Ama sevmem gereken şekilde değil. Ya da artık değil. O da öyle. Beni bir gün öyle seveceğini düşündüm ama olmuyor. Tüm hepsi vakit kaybı. Noel'i orada geçirmek istemiyorum. Hayatımı da."

Annem cinlere gülümseyip özür diledi. Teşekkürünü de ettikten sonra bana baktığında yerime sabitlendiğimi hissettim. "Madem öyle, o halde bunu babanla konuşursun. Taşkınlık çıkarıp, medeniyetsiz bir mağara insanı gibi davranarak değil."

Sonunda bir yere varmaya başlıyorduk demek. "Sahi mi?"

"Evet," dedi benimle uğraşmak yorulmuş gibi elini havada salladı. "Madem bir anda Ormarlar için fazla iyi olduğuna karar verdin, o halde babana söylersin. Bunu daha önce söyleseydin tüm aileler için daha kolay olurdu."

"Bu bir anda olmadı," dedim aramızdaki kurtboğanın yaprakları arasından annemi görmeye çalıştım ama sandalyesinde gömülmüştü. Onu böyle dimdik oturmadan görmek tuhaftı. Yine de pek de önemsemiyordum. Bunun için fazla memnun haldeydim. "Daha önce olması gerekirdi belki. Marcus uzun zamandır tuhaf davranıyor. Eskisi gibi değil ve—"

"Evet, evet." Beni kesip hesap için fazlasıyla yüklü miktarda para bıraktı. "Değişti zırvatası. İlaçlarını aldın mı? Solunumun nasıl?"

"Ee... iyi. Epey iyiler." Şaşkınca cevap verdim ama annem çoktan ayağa kalkmıştı. Bana nazaran çok daha uzun ince yapısı vardı. Kaç yaşında olursam olayım, yanında kendimi küçük bir kız gibi hissediyordum.

"Güzel. Unutma en küçük bir sorun yaşadığında Madam Pomfrey'e gideceksin. Okulda hep kalabalıkların arasında ol. Tamam mı? Olur da bayılırsan seni birinin bulamayacağı yerlere girme. Anladın mı beni? Eğer bir tane endişelendirici bir şey duyarsam Senjō Dağı'ndan, Hogwarts'a gelmekten asla çekinmem ve seninle tüm Noel'i o hiç sevmediğin ve eski kafalı bulduğun görgü, tertip dersleri ile geçiririz."

Neredeyse iç çekerken bunun iyi bir fikir olduğunu söyleyecektim. Yüzyıllar öncesinden kalma, gereksiz, sığ kurslardan hep nefret etmiştim ama eğer Noel'i annemle, kendi evimde geçirebileceksem benim için eziyet gibi gözükmezdi.

Golden Boy and Princess // Slytherin+HufflepuffWhere stories live. Discover now