Sen Sensin Ve Güzelsin

301 37 9
                                    

Kitapçı tam olarak karşımdaydı. Cumartesi gününde olmadığımız halde gelmiştim çünkü Sehun'u bulmak, ona bir kez daha sarılmak istiyordum.

Gergindim, belki de hiç olmadığım kadar gergindim ve birkaç adım sonra ona ulaşma fikri daha da gerilmeme sebep oluyordu. Yavaş ve küçük adımlar attıktan sonra nihayet tahta kapının önündeydim. Sağ elim tişörtümün eteğini sıkarken sol elimle kapıyı ittirdim ve kapının üstündeki zilin şıngırdamasına sebep oldum.

İçeri girdiğimde etrafta kimse görünmüyordu, yine de rafların ardında birkaç kişinin konuştuğu net bir şekilde duyuluyordu.

Kalın sesli bir kişi bağırırken daha yumuşak sesli biri ona güzel şeyler söylüyordu. Seslerden birini ayırt edebilmiştim. Jongin.

Diğeri de Kyungsoo olmalıydı.

"Bak elini kolunu çekmezsen ısırırım seni, duydun mu? Sehun, tutsana şunu."

Sehun da buradaydı.. Merak ettiğim sorunun cevabını bir şekilde öğrenmiştim Kyungsoo sayesinde. Öyle gürültülülerdi ki, içeri birinin girdiğini dahi duymamışlardı muhtemelen.

Etrafta sessizce gezinirken parmaklarımı eski kitapların üzerinde gezdirdim. Kitaplar güzeldi, uzunca bir süredir kitap gördüğüm her an Sehun'u hatırlıyordum. Aldığım tüm kitapları benimle beraber okuduğunu söylediğinde şaşırmış, bir o kadar da mutlu olmuştum. Ömrümce onunla beraber kitap okuyabilirdim.

"Jongin 3 saniye içinde kaç kaçabildiğin kadar, şerefsiz seni." Kyungsoo bağırarak konuştuğunda irkilmiştim.

Birkaç saniye içinde Jongin koşarak benim olduğum tarafa gelmiş, beni gördüğünde de durmuştu. Tabii peşinden koşan Kyungsoo da ona çarparak durmuştu.

Kısa süren bakışmamızın ardından Jongin boğazını temizleyip derin bir nefes aldı. "Merhaba Junmyeon, hoş geldin. Geldiğini duymamışız. Şimdi iki adım sağa kay."

Ne demeye çalıştığını anlamasam da dediği şeyi yaptım ve iki adım kadar sağa kaydım. Kyungsoo ve ben ne yapacağına bakıyorduk. Jongin tekrar derin bir nefes aldı ve hızlı bir şekilde koşup yanımdan geçerek kitapçıdan çıktı.

"Al işte, şerefsiz." Kyungsoo söylenerek arkasından hızlıca koşmaya başladığında birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. Sehun haklıydı, ikisi de garip insanlardı.

Bir süre daha orada beklesem de Sehun gelmemişti. Yavaş adımlarla rafların arasına yöneldim.

Birkaç rafı geçtikten sonra Sehun'un geniş omuzlarını ve siyah saçlarını görmüştüm. Raftaki kitapları düzenliyor gibi görünüyordu ve beni duyduğunu düşünmüyordum.

Yüksek rafın arkasına gizlendim ve telefonumu çıkartıp ona kısa bir mesaj yazdım. Bildirim sesini duyduğunda elindeki kitabı hızla olduğu yere bırakmış ve telefonuna yönelmişti.

Gülümsüyordu, çok güzel gülümsüyordu.

Bana cevap yazdıktan sonra bile gülümsemeye devam etmişti. Telefonu bırakıp işine döndüğünde de gülümsüyordu.. O anda onu izlemek fazlasıyla zevkliydi benim için. Kitapçıya her gittiğimde beni izlediğini düşündüm, muhtemelen o da mutlu oluyordu beni o halde görmekten.

Ona olan sevgim her geçen gün büyüyordu fakat biliyordum ki onun sevgisinin yanında benimki bir hiçti.

Sessiz adımlarla ona yaklaşıp arkasına geçtim ve ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi bıraktım. Bana dönmesini istemiyordum, henüz o kadar cesur değildim.

Kollarımı beline sardım ve alnımı sırtına yaslarken gözlerimi kapattım.

Gerilmişti, ben olduğumu anladığını varsayıyordum bu yüzden.

"Buldum seni."

Sessizce konuştuğumda vücudu daha da gerilmişti sanki. Bana dönmek için bir hamlede bulunmadı, istemiyordum da zaten.

"Geldiğini duymadım.." Sesi titriyordu.

"Geldiğimde Jongin ve Kyungsoo'yla konuşuyordunuz, duymaman normal."

Bir elini raftan indirdi ve karnında birleştirdiğim ellerimin üzerine koydu. Elleri sıcaktı, yüreğimi ısıtacak kadar hem de.

"Onlarla karşılaştın o halde."

Kısa bir mırıltıyla onayladım ve bu kez yanağımı yasladım sırtına.

"Junmyeon, çok utanıyorum şu anda.."

"Ben de."

Güldüğünü hissettim, fazlasıyla tatlıydı.

Elimi bıraktığında ben de kollarımı çekmiştim. Bir adım geriye çekilmemle birlikte yavaş bir şekilde bana döndü.

Sehun düşündüğümden çok daha güzel biriydi, öyle ki bana bakarken parıldayan gözleri ağlamak istememe sebep oluyordu. İkimiz de ne yapacağımızı bilmiyorduk sanki, öylece birbirimize bakıyorduk sadece.

En sonunda Sehun kollarını hafifçe araladı ve gülümsedi. Onu bekletmeden kollarının arasına girip beline sıkıca sarıldığımda o da bana sarılmıştı.

"Teşekkür ederim." Onu cevaplayacağım sırada dudaklarını saçlarımın üzerinde hissetmiştim. Son nefesimi verene dek bu şekilde kalabileceğimi biliyordum. Sehun da buna itiraz etmezdi muhtemelen.

Bana tekrar teşekkür etti, tekrar ve tekrar.. Hiçbirine cevap vermedim. Yalnızca kokusunu içime çekip sesini dinledim huzurlu bir şekilde.

"Seni seviyorum."

Teşekkürlerinin ardından beni sevdiğini söylemeye başlamıştı. Birkaç kez kendini tekrarladığında yanaklarımın kızardığını hissederek geri çekilmiştim. Kollarım hala belindeyken parmak ucumda yükselip dudaklarına saniyelik bir öpücük bıraktım.

"Ben de seni seviyorum." Yüzümü göğsüne sakladığımda kısaca kahkaha atmış ve etrafıma sardığı kollarını sıkılaştırmıştı. Sevimliydi, yakışıklıydı, nazikti, akıllıydı ve güzel olan her şeydi.



^^^^^

Kavuşturdum yavrularımızı.. Ağlaya sızlaya karşılaşmalarını, kavuşmalarını yazdım fakat pek de uzatamadım.

Umarım beğenirsiniz güzellerim. <3

Fazla uzatmayı düşünmüyorum bu arada, birkaç bölüm daha yazar final yaparım.

The Book / HunhoWhere stories live. Discover now