22. RUHUN ZELZELESİ | KİTAP VERSİYONU

En başından başla
                                    

Alnımı öptü. "Sevdiğimiz birinden haber alamıyoruz dünden beri." Sesinde gizlemeye çalıştığı telaş, bıçak olup göğsüme saplandı. "Muhtemelen bir yerde sızıp kalmıştır ama yine de..." dedi dudaklarını birbirine bastırıp. Kendini buna inandırmak istiyor gibi söylemişti.

"Kim ki?" diye sordum kısık bir sesle.

İç çekti. "Tanışmak istemeyeceğin biri." Kaşlarım çatıldı. Devam etmeden, elimden tutarak yürüdü. İkili koltuğa yan yana oturduğumuzda ona doğru yaklaştım "Seni de ihmal ettim, biliyorum. Şu haftayı bir atlatalım, seninle konuşmam gereken bir şey var. Ondan sonra ikimizin de kafası rahatlamış olur."

Kafamı omzuna yaslayıp parmaklarıyla oynamaya başladım. "Kötü bir şeyden bahsedeceksin..." dedim, nefesim kesilir gibi
oldu.

"Beni öldüren bir şeyden bahsedeceğim." Bu kelimeler, beni olduğum dünyadan uzaklaştırdı.

Bu anda, başka bir evrende küçük bir kız çocuğunun hayallerinin öldüğünü hissettim. Umut bağladığı her şeyin bir bir yok olduğunu, elleriyle baktığı çiçeklerin teker teker solduğunu, duymak istemediği gerçeklerin çığ olup üstüne düştüğünü gördüm. O küçük kızın kalbi, ellerimin arasındaydı. Kalbim, onun
iki dudağının arasından dökülecek olan kelimelerin darağacında asılı kalmıştı.

🥀

Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum. Gün yüzüne çıkmasını beklediğim gerçeklerin hızla üzerime doğru gelişini fark ettiğimde sessizleşmiştim. Karan telefonla konuşmak için
odasından çıktığında oturduğum yerden bir santim bile kıpırdamamıştım. Ben korkak mıydım? Yoksa sık sık korkularımla baş başa kaldığım için başka duygularımı göremez mi olmuştum?

Kafamı geriye doğru atıp koltuğa yasladım. Dermanı olmayan bir hastalığı hangi doktor iyileştirebilirdi?

"Meditasyon mu yapıyorsun?" İrkilerek kafamı kaldırdım. Ömer, elleri ceplerinde, gülerek bana bakıyordu. "Korkuttum mu?" diye sordu sıçradığımı görünce.

Uzattığı elini tutup ayağa kalktım. "Dalmışım," diye mırıldanarak ona sıkıca sarıldım. "Nasılsın, Ömer? Seni çok özledim. En son yüzünü kaç gün önce gördüm, kim bilir..." Elleri, saçlarıma uzandı.

"Ben de seni çok özlemişim," diyerek saçlarımı okşadı. "İyi diyelim, iyi olsun be minik kuş," dedi dertli bir şekilde. Onun gözlerinin de Karan'ın gözlerinden aşağı kalır yanı yoktu. İkisi de yıkılmamıştı ama ayakta da değildi. "Sürpriz yapmak istemişsin ama olmamış," dedi göz kırpıp.

"Kaybolan kişi kim, Ömer?" diye sordum dan diye. Kaşları çatıldı. "Bu da nereden çıktı şimdi?" dediğinde sinirle güldüm. "Bunu öğrendiğimin bilgisi gelmedi mi daha sana? Yalan bulmaya vaktin olmadı mı? Karan sana susman gerektiğini söylemedi mi?" Dudakları bir parça aralanırken camın önüne doğru yürüdüm. "İnsan güvenildiğini bir kere anlamaya görsün, suyunu çıkarmadan duramıyor," dedim kırgınlığımı gizlemeden. Kırgınlığım sel gibiydi, bir gün her şeyi önüne alıp götürebilirdi.

Ömer, sessiz kaldı. Son cümlemi duyan Karan, "Bizi yalnız bırakır mısın, Ömer?" dedi. Ardından, kapanan kapının sesini duydum. Yavaş adımlarla bana yaklaşıp, arkadan belime sarıldığında tepki vermedim. "Kafam öyle karışık ki... Şu an seninle konuşsam her şeyi batıracakmışım gibi hissediyorum. Haber alamadığımız kişi, canımdan çok sevdiğim biri." Ellerini açıp onu kendimden uzaklaştırdım. Ona döneceğim sırada, "Lütfen, beni kendinden uzaklaştırma, Lâl," dedi yalvarır gibi.

EFLÂL | RAFLARDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin