end of spring

811 94 93
                                        

Jaehyun telefonundaki konumun gösterdiği yere vardığında arabasını durdurdu.

Evlilik yıl dönümlerinin üstünden üç hafta geçmişti. Taeyong bir yandan yerleşmekle, bir yandan yeni işine alışmakla geçirdiği bu süreçte biraz meşgul olduğundan pek fazla görüşememişlerdi. Genellikle Yunhee'nin ısrarları üzerine birkaç defa birbirlerine gidip gelmişlerdi tabii.

Hep evde olduklarından, Yunhee'yi birlikte dışarı çıkarmalarının onun için iyi olacağından yemeğe gitmeye karar vermişlerdi. Bugünün planına göre, Jaehyun işten çıktıktan sonra Taeyong'u iş yerinden alacak, kızlarını okuldan alıp birlikte yemek yiyeceklerdi.

Tabii ki, Yunhee'nin mutlu olacağını düşündükleri için. Sadece o yüzden.

Arabasını yolun kenarına park etti, durduğu yerden Taeyong'u görebiliyordu. Çalıştığı binanın dışında, bir adamla konuşuyordu. Sırtı arabaya dönük olduğundan onu görmemişti. Jaehyun büyüğün onu fark etmesini bekledi, gidip konuşmalarını bölmek istememişti. Fakat boş yere beklemekle geçen birkaç dakikadan sonra arabasından inmeye karar verdi.

Yanlarına ilerledi, Taeyong sonunda onu fark etmişti. "Oh, geldin mi? Görmemişim."

Sonra önündeki adamı işaret etti. O da Taeyong'un yaşlarında görünüyordu, saçları griye boyatılmıştı. Taeyong'un fazla resmî olmayan kıyafetlerine karşın bir takım elbise giymişti, gözünde de gözlükleri vardı. Jaehyun inkar edemezdi, bayağı etkileyici bir adamdı.

"Bu patronum, Kun."

Adam bunun üzerine güldü.

"İş yerinde olmadığımız sürece bana patron demene gerek yok, Taeyong-ah."

Taeyong utangaçça gülümsedikten sonra diğer elini Jaehyun'a yöneltti. "Bu da.. Jaehyun."

Tereddüt etmişti.

Nasıl tanıtması gerekirdi ki onu? Eski eşim mi diyecekti? Sevgilim falan diyebilseydi keşke.

Keşke.

İki adam el sıkıştı, tanıştıklarına memnun olduklarını belirttikten sonra gri saçlı olan geri çekildi, ikiliye iyi eğlenceler diledikten sonra bina kapısından girip gözden kayboldu.

Arabaya girdiklerinde Taeyong kendini ön koltuğa, tabiri caizse, attı. Jaehyun onun bu haline güldü. "Patronun tatlı birine benziyor."

Taeyong başını kaldırdı.

"Evet, patron konusunda normalde pek şanslı değilim, biliyorsun. Sanırım hayat sonunda benim de mutlu olabileceğine karar vermiş."

Jaehyun gülümsedi, Taeyong'un eski işinde hiç mutlu olmadığını biliyordu, her nedense oradan ayrılmasa da. Sonunda mutlu olduğu bir yerde olması onu da mutlu ederdi.

Taeyong'un mutlu olması onu mutlu ederdi.

Ona doğru döndü.

"Bu kararı vermiş olsa iyi olur, çünkü mutluluğu senin kadar hak eden kimseyi tanımıyorum."

Taeyong utançla gözlerini kaçırdığında ufak bir kahkaha attı ve önüne dönüp arabayı çalıştırdı.

Devamı sessizlikle geçen yolculuğun sonunda, anaokuluna varmışlardı. Arabadan inip renkli okul binasının bahçesine girdiler, pek büyük bir yer sayılmazdı burası. Kapının önünde bekleyen, çocuklarla ilgilenen kadın oraya doğru gelen adamı görünce içeri seslendi.

"Yunhee, baban geldi!"

Birkaç saniye içinde kapıda ufak bir kız çocuğu belirdi. Küçük okul çantasını sırtına takmış, elinde Taeyong'un o an ne olduğunu bile anlayamadığı renkli bir şey tutuyordu. Binadan çıkıp onu bekleyen iki adamın yanına koştu.

end to start | jaeyongWhere stories live. Discover now