Karşısındaki adamın yorgun gözlerine, dağınık kızıl-kahve saçlarına baktı. Takım elbisesinin gömleği kırışmıştı. Bunca zamandır iz peşinde olduğu belliydi. İçeri kolayca girebildiğine göre kimliğini açık etmesi, gecesini rezil etmesi onun için çocuk oyuncağıydı.

Boğazına takılan kıymık parçasına aldırmadan elini uzattı. Yirmi sekiz yıllık hayatında bir şeylerin değişmesi için Tanrı'ya el açtığı, içten dualarını güvercin misali uçurduğu günler olmuştu. Biri onu karanlığından çekip çıkarsın diye. Biri ruhunu gökkuşağıyla bezesin diye. Çelikten bir maskesi olsun kimsenin gücü duvarlarını parçalamaya yetmesin diye. Soru işaretleriyle dolu çocukluğu cevap anahtarı misali test kitaplarının son sayfasında belirsin diye...

Hayatında, sırf daha kolay diye sorumluluk almayı es geçip kötü giden her şey için başkalarını suçladığı günler olmuştu. Bu, öylesine kolaydı ki kendini sorgulamayı gerektirmiyordu. Ya da yaralı çocukluğuna kol kanat germek zorunda kalmıyordu.Başkalarının yaralarını sarmak adeta kendi yaralarının şifasıydı.

Polis memurunun buz gibi ellerinde avuç içlerinin terli yansıması kaldı. Çıkışa doğru yöneldiklerinde aklı hala tek bir isimde çakılı kalmıştı. Genç bir hizmetçi kaşe kabanı ve el çantasını nazikçe uzatınca başını hafifçe eğerek tebessüm etmeye çalıştı. Isabella'nın meraklı sesi elbisesinin hışırtısı eşliğinde kulaklarına doldu.

"Ah, Leydi Jones her şey yolunda mı tatlım? Bu harika piyano ziyafetinden sonra bana veda etmeden mi gidiyorsun?" Telaşlı bakışları etrafı kolaçan ederek David'in üzerinde oyalandı.

"Bu beyefendiyle tanışmamıştık. Sahi Bay Walker ile de vedalaşamadık nereye kayboldu?"

Elini sıkan elin verdiği mesaj açıktı. İyi geceler hanımefendi dediğinde ters bir hareketinde oyununu mahvederim iması gizliydi.

"Ben...Acil bir işi çıktı.Bayan Meissner, çok güzel bir geceydi.Nazik davetiniz için tekrar çok teşekkür ederim.Hoşçakalın."

Dış kapıdan çıktıklarında dizleri bükülmeye başladı.İşte buydu: Bahar'ın en çok korktuğu şey kendini bırakmaktı.Kalbi birkaç dakika boyunca tekledi ve iç organları gecenin yıkıcı etkisine dayanmak için kasıldı.Bedeni sürüklenircesine çekiştiriliyordu.

"Nereye gidiyoruz?"

Alaycı bir gülüş David'in dudaklarında asılı kaldı."Baştan beri olman gereken yere.Portola Valley'e."

Hayatı boyunca aşkın kanatlarıyla zirvelere uçtuğu bir dönem de en dibe vurduğu başka bir dönem de olmuştu. Hollywood tepesinin en zirvesinden düşmüş bir çakıl taşıymış gibi. Sanki geçmişin kanlı zaferlerinin bedelini o ödemiş gibi.

Ruhunu çelik bir makasla parçalamış gibi.

Ölümün karanlığı gibi.

Kazanması gereken bir zafer varmış da kazanamamış gibi.

Kasımın sararmış yaprakları eşiğinde Portola Valley'e gelmek kaybedecek de kazanacak da bir şeyinin olmadığının bir tezahürü olabilirdi yalnızca. Çatlak aynasının yansımaları. Kimisi buna pire için yorgan yakmak diyebilirdi; ancak uyuz olma riskiyle burun buruna kalarak o lanet yatakta yatmaya devam edemezdi.

Los Angeles'ta onu yutan, boğazına doladığında zehirleyen kısacık bir göbek kordonuyla çevriliydi sanki. Oysa kollarını açmış o sıcacık kasabada anne şefkatini tatmıştı. Oraya ilk defa vardığında istediğinden değil de başka bir seçeneği olmadığını düşündüğümden kalmaya niyetliydi. Hayatını kökten değiştirmeye karar verdiğinde sonuçlarının bu denli ağır olacağını nereden bilebilirdi ki? Sertçe alt dudağını dişledi.

PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚Where stories live. Discover now