VIII

352 18 31
                                    

23 Eylül 1992

Verdiğim bu kararla hemen eve gidip üzerimi değiştirdim ve Hogsmeade'ye cisimlendim. Öğrenciler Hogsmeade tatilinin tadını çıkartıyordu. Bu köye her ne kadar hayran olsam da bugün buna vaktim yok. Şu anda tek düşünebildiğim şey bu kurtadam mezusuna açıklık getirmekti.

" Hey, senin burada ne işin var?" Bu tanıdık sesle birden durdum ve kafamı Zonko'nun şaka dükkânının önünde, kucağında bir sürü paket olan arkadaşlarıyla sevgili kuzenim Draco'ya çevirdim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

" Hey, senin burada ne işin var?" Bu tanıdık sesle birden durdum ve kafamı Zonko'nun şaka dükkânının önünde, kucağında bir sürü paket olan arkadaşlarıyla sevgili kuzenim Draco'ya çevirdim. Bana sorarcasına bakıyordu sarı civciv.
" Ah, şey Dumbledore'la konuşmaya gelmiştim. Bilirsin, seherbazlık işleri. "
" Peki, gelmişken McGonagall'la da konuşur musun? Ihtiyar kuru üzüm yine ceza verdi. "
" Tabi. " dedim ama aslında onu dinlemiyordum.
" Sonra görüşürüz. " hızlı adımlarla tekrar yürümeye başladım. Merlin, dahs önce köyle Hogwarts arasındaki yolun bu kadar uzun olduğunu etmemiştim.

Neyse. Sonunda Hogwrats'a girebildiğimde kalbim deli gibi atıyordu. Uzun ve hızlı yürüyüşümden değil, heyecandan. Bor an vazgeçmeyi düşündüm ama sonuçta buraya kadar gelmiştim değil mi? Ayrıca bazı sorulara artık cevap istiyordum. Derin bir nefes alıp yürümeye devam ettim. Remus'un odasının olduğu koridora geldiğimde tekrar caymayı düşündüm ama artık çok geçti çünkü odasından çıkan Remus beni görmüştü. Yanıma geldi.
" Senin burada ne işin var?"
" Ben şey için gelmiştim-"
" Remus!"
Ha? Duyduğum sesle arkama döndüm. Bir kadın bize daha doğrusu Remus'a doğru geliyordu ve onun boynuna atladı? Ne oluyor ya?
Ayrıldıklarında kocam olucak kişi
" Senin burada ne işin var?" dedi. Alooo! Ben de buradayım.
Her neyse. Yelloz da
" Paris'ten yeni döndüm, Dumbledore ile görüşmek için ama sen?"
" Burada çalışıyorum. "
" Ciddi misim? Yakışır!"
Tabi canım tabi, ben zaten burada değilim. Kaymak birası - ateş viskisi?

Yalandan boğazımı temizlediğimde ikisi de bana döndü. Remus
" Martha, " ooo, isimle hitap etmeler filan?
" tanıştırayım; karım Nympha-"
" Tonks.  " deyip böldüm sözünü.
" Adım Tonks. " elimi uzattım. Elimi sıkarken
" Martha Drew. " dedi, bir yandan da birbirimizi karşılıklı süzüyorduk. Ellerimizi çekince tekrar Remus'a döndü.
" Evlendiğinden haberim yoktu. " sanki bizim anlamaya vaktimiz oldu.
Remus
" Yaa, açıkçası bizim için de biraz ani oldu. "
Biraz mı? Nikah memuru adlarımızı okuyana kadar isimlerimizi bile bilmiyorduk.
Martha
" Keşke haberim olsaydı. Büyük bir zevkle gelirdim. Bu arada Tonks, adını duymuştum. Gelecek Postasından. " bunu söylerken gözlerinde şeytani bir parıltı vardı ama sanırım Remus bunu fark etmemişti.
Anlaşılan Anna Macnair'den özür dilemem gerekecekti.

Remus
" Neyse canım, sen birşey diyordun?" dedi Remus bana bakarak.
" Ha, şey evet. Diyordum ki ben McGonagall'ı görmeye gelmiştim. Draco ceza almış. Neyse. Hoşçakalın. " dedim ve onların cevap vermesini beklemeden arkama dönüp gittim. İçimi bir sinir kaplamıştı. Üzgünüm Draco ama şu anda hiç ceza işleriyle uğraşacak havamda değilim.

Yıldırım hızıyla okuldan çıktım ve cisimlendim. Biraz kafa konuşmaya ihtiyacım vardı ve bu ihtiyacımı en iyi Justin giderirdi.

Eve geldiğimde saat 8'di ve hava çoktan kararmıştı. İçeri girdigimde Remus bir koltuğa oturmuş, kitap okuyordu. Kafasını kaldırıp bana sorgularcasına baktı.
" Justin'leydim. " dedim şapkamı ve çantamı bir koltuğun üzerine bırakırken basitçe. Kaşlarını çattı ve
" Keşke geç geleceğini bugün haber verseydin. Endişelendim. " dedi.
" Planda yoktu. " bunu söylerken mutfağa girmiştim. Gömleğimin kollarını sıvayıp ellerimi yıkadım ve birkaç sebze çıkartıp onları da yıkadım. Bu arada o da mutfağa gelmişti.
" Yine de haber verebilirdin. " başımı sebzelerden kaldırmadan
" Fark eder miydi?" dedim.
" Ne demek istiyorsun hem koluna ne oldu senin?"
Yanıma gelmiş, yavaşça yaralı koluma bakıyordu. Kolumu çekip
" Ormanda yürüyüş yaparken düştüm. " dedim. Kaşlarını daha da çok çattı.
" Senin ormanda ne işin vardı?" Büyük kötü kurtun gelip beni yemesini bekliyordum (!).
" Sadece biraz yürüyüş yaptım. "
" Bunu yapmamalısın. Orası tehlikeli bir yer. "
" Kendimi koruyabilirim. "
Alayla hafifçe güldü.
" Kolun pek öyle demiyor ama. "
Ona döndüm.
" Sadece ufak bir kazaydı. Büyütülecek bir şey yok. "
" Pekii, o zaman Hogwrats'ta neden geldin? McGonagall seni bugün hiç görmediğini söyledi. "
Bu adam beni mi araştırıyordu?
" Bu seni ilgilendirmez. " ekmekliğe doğru ilerledim. Hâlâ peşimdeydi.
" Evet, ilgilendirir. Ben senin kocanım!"
Yapma ya!
" Hayır, ilgilendirmez ve sen sadece formalite de kocamsın. Seni tanımıyorum bile!"
" Ha! Peki, hanımefendi; benim hakkımda ne bilmek istersiniz?"
" Bence bana sırrını en baştan söylemeliydin. "
" Ne sırrı?"
" Tüylü küçük problemini. " dedim ve dememle yüzünün rengi kireç gibi oldu.
Zorlukla
" S-sen nasıl...?" diyebildi.
" Beni hafife almamalıydın. Ayrıca daha dikkatli olmayı öğrenmelisin. " dedim ve onu orada öylece bırakıp odama çıktım. Tabiki de kapımı kilitlemeyi ihmal etmedim ama içimi bir pişmanlık kaplamıştı. Acaba ona sert mi davrandım?

《 | 🌙 | 》

Née Tonks || Remadora Where stories live. Discover now