Uzattığı elini tuttum. "Burçin."

Birleşen ellerimizi aşağı yukarı sallarken konuştu. Ses tonu hoşuma gitmişti açıkçası. "Memnun oldum," dedi.

Elimi çektim. "Ben de memnun oldum, görüşmek üzere."

Kafasını sallayarak yanımdan ayrılıp arabasına doğru yürümeye başladı. Bu sefer daha dikkatli bir şekilde okula varmayı başarmıştım. Arabadan inmeden önce kemerimi çözdüm ve derin bir nefes aldım. Büyük bir kazanın eşiğinden dönmüştüm diyebilirdim. Eğer hızlı sürseydim her şey daha farklı olacaktı.

Yan koltukta duran çantamı omuzuma takıp arabadan indim. Bahçeye girdiğimde topuklunun çıkardığı tok sesle binaya gireceğim sırada birinin koluma dokunmasıyla çığlık attım. Çağatay hocaydı. "Hocam iyi misiniz?"

Elim göğsümün üstünde Çağatay hocaya döndüm. "İyiyim hocam, iyiyim," korkunun verdiği heyecanla derin nefesler alıp verdim. Kazanın şokunu atamamıştım daha. "İyi olduğuna emin misin? Yüzün bembeyaz."

Sizli bizli olan konuşma şekli sen-ben içeriyordu artık. Kolumdan tutarak binaya soktu beni. Girmeden önce onun sorumluluğunda olan öğrencilere içeride olduğunu söylemişti.

Odama geldiğimde koltuğa oturdum. Masanın önündeki koltuklardan birine oturdu. Her sabah masam bırakılan yeni su şişesine uzanıp bir bardak su kattı. Suyu alıp yavaş yavaş içtim. "Ne oldu?" masaya koyduğum su bardağından bakışlarımı çekip ona döndürdüm. "Kaza yaptım."

Telaşla ayağa kalkıp oturdu. Yaptığı harekete anlam veremedim. "İyi misin? Bir şeyin yoktur umarım," telaşlı çıkan sesine karşılık ben sakindim. "İyiyim bir şeyim yok, merak etmeyin hocam."

Derin nefes verip arkasına yaslandı. "Umarım arabanızda da büyük bir hasar yoktur."

Sonunda üstümdeki ceketi çıkarıp koltuğa astım. "Büyük bir hasar yok. Sorduğunuz için teşekkür ederim," ayağa kalkıp beyaz önlüğü üstüme geçirdim. Telefonu da önlüğün cebine kattıktan sonra Çağatay hocaya döndüm. "İsterseniz siz dersinizin başına dönün."

Ağzını açıp bir şeyler söyleyecekti ki kapıya yürüdüm. "Ben de öğretmenler odasına gideceğim," bir şey demeden oturduğu yerden kalktı. "Görüşmek üzere."

"İyi dersler Çağatay hocam."

Odadan çıkmadan önce duvardaki saate baktığımda teneffüs zili çalacaktı. Ellerim cebimde kantine doğru yürümeye başladım. Tabii ki öğretmenler odasına gitmeyecektim. Çağatay hocanın oraya gideceğini tahmin ettiğim için kantine gidiyordum.

Zil çalmadan birkaç dakika önce gelmiş ve sade Türk kahvesi siparişimi vermiştim. Beş dakika sonra uzatılan kahveyi aldım. "Afiyet olsun hocam."

"Teşekkür ederim, kolay gelsin."

Öğrencilere dikkat etmeye çalışarak kantinden çıkıp okulun kütüphanesine yürümeye başladım. Zemin katın bir kat aşağısında, koridorun sonundaki kapıydı. Sakin ve emin adımlarla merdivenleri yürürken burnumu vanilya kokusu doldurdu. Duraksadım. Yavaşça arkamı döndüm, kimse yoktu. Koridor boştu, benden başka kimse yoktu burada.

Vanilya kokusu bana Tolga'yı hatırlatmıştı. Bir de şu esmer güzeli kadını. Dün geceki magazin haberi gözümün önüne gelince sinirlendim. Kız çok güzeldi ve ayrıca Tolga'yla da yakışıyorlardı. Beni sinirlendiren de buydu zaten.

Elimdeki kahveye dikkat kütüphane kapısını açıp girdim. Birkaç öğrenci test kitaplarıyla ya da romanlarla masada oturuyordu. Topuklunun ses çıkarmamasına özen göstererek şiir kitaplarının bulunduğu rafa geldim.

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıWhere stories live. Discover now