V.Bölüm | Sonun Başlangıcı

En başından başla
                                    

Halasının sözlerinin ardından karşısında oturan üç kuzeni de birbirlerine benzer tepkiler vermişti. Yüzleri asılmış ve benzer gözlerde yine benzer öfke yer edinmişti.

"Her ne kadar bir Karabay olsanız da, aslında siz de Altınay öfkesine sahipsiniz," diye düşündü, İlay. Düşüncelerinin ardından gülümsedi ve ekmek parçasını ağzına attı. Damarlarında akan kan aynıydı ve her bedende aynı etkiyi muhakkak verirdi. 

Bu sırada herkes tabaklarına taze meyvelerden alırken, genelde servis yapmakla görevli olan Zoyan, mutfaktan getirdiği yiyecekleri hızlı bir şekilde masaya bırakmaya çalışıyordu. Genç kadın, Izraes'li bir köylünün kızıydı ve ailesi geçinmek için Baskek'e geldiğinde kendilerine kalede iş bulmuş ve buraya yerleşmişlerdi. Dillerini ve kültürlerini kısa sürede öğrenmiş ve neredeyse kusursuz bir Altın Hanlı olmuştu. İlay bu kadını ne zaman görse onu takdir eder ve gurur duyardı. Çalışkanlığı takdire şayandı.

"Bugün at binmeye ne dersin?" diye sordu Giray, merakla. Kendisi ailenin en küçüğüydü ve pek tabii en kıymetlisiydi. İki tane ablasından sonra dünyaya gelmişti ve ailesini sevince boğmuştu. Henüz dokuz yaşındaydı ama yaman bir oğlandı. At binmeyi, ok atmayı ve mızrak kullanmayı çok sever ve bütün bunları layığıyla yerine getirirdi. Büyüdüğünde iyi bir savaşçı olacağı şimdiden belliydi.

İlay küçük kuzenine gülümserken, "Çok mutlu olurum," dedi. Gümüş kadehinden tatlı şerbetini içerken de, "Hava eğer biraz daha sıcak olursa tabii," diye ekledi. Hava gerçekten de çok soğuktu ve bu havada iyice üşümeye hiç niyeti yoktu.

Asina başını iki yana sallarken, "Güneş bile bizden umudu kesti," dedi kederle. Aslında aile içerisinde en ılımlı olan kişi kendisiydi ama son olaylar onu bir hayli yıpratmıştı. İçindeki umut gitgide sönüyordu ve buna bir türlü engel olamıyordu. Habersiz geçen her gün felaket düşünceleri giderek şiddetleniyor ve endişeleniyordu.

Yaşıtı olan kuzeni Yaldız başını olumsuz anlamda salladı. "Bir gün dudaklarından iyi bir şey dökülecek mi?" Kollarını göğsünde kavuşturup arkasına yaslanan genç kız sinirle homurdandı.

"Sabahtan beri iyi şeylerden konuşuyordunuz da ben mi duyamadım!" diyerek çıkıştı Asina, sinirle. "Hepimiz çaresiz ve umutsuzuz."

Yaldız'ın yanında oturan Olcay kederle iç çekti. "Bakın, hepimiz gergin ve endişeliyiz. Tartışmaya lüzum yoktur." Örgülü kahverengi saçlarını arkaya atan genç kız, yavaşça ayağa kalktı. Annesine dönerek başını eğdi ve ellerini karnının altında birleştirdi. "Müsaaden olursa ahırlara geçmek isterim. Yıldırım'la ilgilenmem lazım. Onu epeydir ihmal ettim."

Alaca Hanım başını eğerek büyük kızını onayladıktan sonra yeniden masaya çevirdi bakışlarını. Üzüm şerbetini pek severdi. Kadehinden büyük bir yudum aldıktan sonra yeniden çocuklara baktı. "Hepinizin kendinize günü geçirmek için bir uğraş bulmasını istiyorum. Böyle boş oturdukça kavgalar kaçınılmaz olacak."

"Hepimiz bugün atlarla ilgilenebiliriz," diyerek bir öneride bulundu Giray, mutlulukla.

Asina ve Yaldız arasındaki gerginlikten sıkılan İlay da gülümseyerek küçük kuzenini onayladı. En azından herkesin kafası dağılır ve bir işin ucundan tutmuş olurlardı.

Kahvaltı masası birer birer terk edildiğinde en sona İlay kalmıştı. Halasına daha yakın bir sandalyeye geçerek, "Başkentten hiç haber yok mudur?" diye sordu. "Annem, babam ya da ablam sana hiç yazmaz mı? Sence nedir bu suskunluğun sebebi?"

Alaca başını hayır anlamında salladı. Kederli kahverengi gözleri abisininkilere çok benziyordu. Hafif kemikli burnu ve elmacık kemiklerinin çıkıklığıyla tam bir Altınay asilzadesiydi ama gözlerindeki kederle de savaşın yıprattığı bir kadındı. "Sanırsın ki, herkesi ölüm suskunluğu sarmıştır. Öyle bir sessizlik vardır."

KADİM RUHLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin