"Neden benim için endişelenesin?"

Sonunda başını çevirip gözlerimle buluştu. Aramızdaki hava ağırdı. Bir sağa bir sol gözüme bakarken nefesini tuttuğunu, geçen sonsuz saniyelerden sonra bıraktığında anladım. Bir açıklama mı bulmaya çalışıyordu? Durum için mi kendi hisleri için mi? Benim hangisini sorduğumu düşünüyordu?

"Sukie, etrafta tekin olmayan büyücüler dolanıyor."

"Yani? Bu uzun zamandır böyle. Her zaman kötü büyücüler olacak."

"Öyle değil." Derin derin nefes aldı. Gömleğinin önüne durmadan çarpan kravatını omzundan geriye attı. İnsanların ona dokunmasından yeterince rahatsız değilmiş gibi, kumaşlara dahi tahammül edemiyor gibiydi. "Babam— ve baban. Yani sanırım. Bilmiyorum. Bir şeyler doğru değil. Babamda hiçbir zaman bir şeyler doğru değildi. Ama şimdi? İşler tuhaf ilerliyor."

"Ne gibi tuhaf?"

Marcus'un hala dramatik davrandığından şüpheliydim. Paranoyası, yerinde duramayan bakışları ve ona ait değilmiş gibi sözler söylemesi beni çoktan alarma geçirmeliydi belki.

"Bilmiyorum," dedi tekrar, yüzünü buruşturup. Bana kolay kolay ailesinden, ya da canını sıkacak şeylerden de bahsetmezdi. Sakin kalmaya çalıştım. Beni hala korkutuyor ve bir planına düşmeme neden olmak istiyor olabilirdi. Bu kulağa kesinlikla Marcus gibi gelirdi. "Seni bu denli ailenin içinde istemesinin başka bir yönü olmasından endişeleniyorum."

"Ne gibi?"

Kendi kendimi sakinleştirmek ister gibi kollarımı göğsümde kavuşturdum. Bulunabilecek en sağlıksız, en zayıf, en kolay hedef bir cadıdan Bay Ormar ne isteyebilirdi ki? Mantıksız olurdu. Gücü, maddiyatı ve babamla dostluğu vardı. Daha neye arzu duyuyor olabilirdi ki beni ilgilendirecek?

Babası onu tanıdığımdan beri karanlık büyülerle ilgileniyordu. Bu yüzden Marcus'un ifadesini başta taklit etmek zor olmuştu. Ancak şimdi...

Başım gerçekten de dertte miydi?

"Babanı ifşa ediyorsun. Hem de bana?"

"Sadece dikkatli ol demek istedim," dedi benimle konuşmanın bir türlü ileriye gidemediğini görmek onu yormuştu. En azından bugün için. Bunca zamandır benim yermde olmaktan pek farklı olamazdı.

Yine de gölgeler arasında simsiyah görünen gözlerine güvenmekte sorun yaşıyordum. Benim için endişelendiğini görmek niye bu kadar şaşırtıcıydı? Şaşırtıcı olması da üzücüydü. Çünkü eskiden olsa buna şaşırmazdım. Doğal olurdu. Marcus'un benim yanımda olması, benim onun yanında olmamdan daha olağan bir şey olamazdı.

Şimdiyse eski Marcus'a dair gösterdiği küçücük bir izlenim bile beni afallatıyordu.

İkimizin de bakışları birbirinin üstünde ısrarcı kalırken genzimi temizledim. Ben yalan söylediğine ya da bir açığına rastlamaya çalışırken, o sadece onu onaylamamı istiyordu. Sanki buna ihtiyacı vardı sadece.

Simsiyah gözlerini bende uzun süre tutunca kalbimin hızlandığını hissettim. Ve bundan nefret ettim. Eskiden bu his beni çok mutlu edip, suçluluk ve acı verici ağırlığı da yanında getirmezken şikayet etmezdim. Marcus'un üstümde bu tür bir etkisinin olmasının hiçbir zaman olumsuz yanı olacağını düşünmezdim.

Şimdiyse çok farklıydı. Benim de eski Sukie olmadığım açıktı. Ona olan hislerim tek bir duyguya sabit değildi. Yine de oralardı işte. Eskiye göre çok daha silik, çok daha farklı tonlarda. Ya Marcus? Marcus için tamamen yok mu olmuşlardı? Bir anda? Belki de hiçhir zaman gerçekten beni önemsememişti.

Golden Boy and Princess // Slytherin+HufflepuffOnde histórias criam vida. Descubra agora