"Peki Aksel bunun için doğru insan mı?"

"Aksel benim için doğru insan değil ama ruhumun kuytu köşesine sinmiş küçük bir kız çocuğu için en doğru insan." Kelimeler dudaklarımdan istemsizce döküldüğünde gözlerimi kaçırdım ve camdan dışarıya odaklanıyormuş gibi yaptım. İçten içe kızıyordum kendime, hani susacaktın diye azarlıyordum. Aksel neden beni, uyurken ağacın gölgesinden korkan küçük kız çocuğunun soğuk yatağına götürüyordu. Onunlayken; küçükken yattığım soğuk yatakta, yaramazca tırmandığım ağaçta, izlediğim yıldızlarda gibi hissediyordum. Beni en çok bu itiyordu ona. Ne hissettiğimi hatırlamak için gidiyordum.

Jülide'nin gözleri merakla gözlerimi bulmak isterken kaçmayı bir oyun yaptım ve her zamanki gibi meraklı bakışlardan kaçmayı başardım. Telefonumun çalması da kaçmama yardımcı olmuştu. Kayıtlı olmayan bir numara arıyordu.

Birkaç saniye bekledikten sonra açtım. "Efendim?"

"Esin selam, biliyorum bugün pek hoş karşılaşmalar yaşamadık ama şu an senden bir iyilik istemem lazım. Ne olur yapar mısın?"

"Hiçbir şey anlamıyorum. Kimsiniz? Ne iyiliği?"

"Ben Yusuf. Aksel bir yere gidecek," yutkundu ve hemen ardından devam etti. "Sağ çıkma ihtimali olmayan bir yere..."

Gözlerim kocaman açılırken küçük bir çığlık kaçtı ağzımdan. "Dalga geçiyorsun değil mi?"

"Keşke geçsem, inan bana her şeyle dalga geçtiğim günleri çok özledim."

"Aksel nereye gidecek? Ne diyorsun?" Telaşla ayaklanmıştım, Jülide'de benimle birlikte ayaklanmış, sesimi yükseltmem onunda endişelendirmişti.

"Öncelikle yanında biri varsa belli etme, konumu atacağım oraya git. Onu ancak sen kurtarabilirsin."

Telefonu kapatır kapatmaz dediği gibi konum atmıştı ve attığı konum 53 dakika uzaklıkta görünüyordu. Telaşla kapıya yönelirken istemsizce Aksel'i aradım. Belki de Yusuf aptalca bir şaka yapıyordu ama aradığımda "aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor' sesi daha çok endişelenmeme sebep oldu.

"Esin nereye?"

Kesik bir nefes verip Jülide'ye döndüm. "Gitmem lazım gelince anlatırım."

Onu şaşkına dönmüş bakışlarla ardımda bırakırken adımlarımı hızlandırarak merdivenlerden indim ve sokağın başından taksi çevirdim. Hava kararmıştı ve iş çıkış saati civarında olduğumuz için epey trafik vardı. Aklım hiçbir şeyi almadığı gibi şu an neden Yusuf'a inandığımı ve oraya gidince neyle karşılaşacağımı sorguluyordum. Aksel, tehlikeli bir yerdeyse benim onu kurtarabilme ihtimalim olabilir miydi? Neden polisi aramıyorduk? Sorular kafamda bir zincir gibi birbirine bağlanırken bir an önce onu görüp derin bir nefes almak istiyordum. Daha yolun başındaydık ve biz bu yolu bitirmeden onun aptalca bir şey yapmasına izin veremezdim. Dolaylı yollardan daha önce Bay A'nın kahramanı olmuştum, yine olurdum.

Yoldayken birkaç defa daha aramıştım ama aynı ses kaydı konuşup durmuştu. Konuma yaklaşınca Aksel'in telefona çıkması konusundaki umudumu yitirerek Yusuf'u aradım. Tetikte bekler gibi saniyesinde açmıştı.

"Vardın mı?"

"Evet," diyerek taksi şoförüne parayı uzattım ve para üstünü beklemeden indim. Açıklık bir alandaydık, açık alanın ötesinde karşılıklı iki büyük fabrika vardı. Eski yapı oldukları uzaktan bile anlaşılıyordu, terk edilmişliğin verdiği izbe bir görüntüsü vardı.

Yıldız Kayarken Dilek TutulmazWhere stories live. Discover now