longing, passion and desire

Start from the beginning
                                    

Tam anlamıyla, Seonghwa'nın her bir noktasını öpmek istediğim yüzü dışında her yerde.

Belimdeki ellerinden birini çekip, parmaklarını çeneme yerleştirerek ona bakmamı sağlarken, boğukça nefes alıp verdim. Yüzümü kapatan saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken o kadar naif davranıyordu ki, dokunuşlarının altında kendimi narin bir çiçek gibi hissediyordum. Ben göğsünde duran ellerimden birini çektiğimde, o da yüzümde duran elini indirdi ve parmaklarını parmaklarımdan geçirdi. Midem bulanıyordu, başım dönüyordu ve Seonghwa'nın her bir hareketinde, her bir dokunuşunda bu semptomlar daha da baskın hâle geliyordu. Her bir hücremin yandığını, kalbimin küçük bir kafeste sıkışmış kalmış olan büyük bir kuş gibi çırpınıp durduğunu hissediyordum. Gergince iç çektiğimde güldü ve yüzünü yüzüme yaklaştırıp, dudaklarımın kenarına belli belirsiz bir buse bıraktı. O geriye doğru çekilirken, kalbimin tüm kanı pompaladığını düşündüğüm yüzümü boynuna gömdüm. Kendimizi tutamayıp ikimiz de gülmeye başlarken, tenine değen yüzüm onu gıdıklandırdığı için vücudu da kasılıyordu.

Ama ben, parfümü ve teninin sıcaklığı yüzünden iyice mayışmış ve uyuşmuştum.

Parmaklarımı ensesine çıkarırken, kendimi de geriye doğru çektim. Sessizce saçlarıyla oynarken, o da gözlerini yüzümde dolandırıyordu. Böyle yapay bir renk, nasıl oluyordu da bu kadar doğal ve güzel görünüyordu aklım almıyordu. Ve saçının her bir teli, ayrı bir ipek ilmeğiydi sanki. O kadar yumuşak ve narindi ki, parmaklarımı aralarında dolandırırken istemsizce tedbirli davranıyordum.

"Yeona," Naifçe seslendiğinde, mırıldanarak gözlerimi gözlerine çevirdim.

"Seni özlüyorum." Beklemediğim bir anda, beklemediğim bir tonda mırıldandığında hafifçe kaşlarımı çattım. Gözleri çözemediğim bir tedirginlikle, benim gözlerimde dolanıp duruyordu. Saçlarında dolanan parmaklarımı yanaklarına indirdiğimde, gözlerini saniyelik kapatıp açtı. Parmaklarımı dudaklarının üstüne bastırıp, sözlerinin kesilmesine neden olduğumda boğukça nefesini dışarı verdi. Bunu daha önce sesli dile getirmemiştik ama, aynı şeyleri uzun zamandır hissettiğinin, hissettiğimizin ben de farkındaydım.

Biz Jeju'dayken onun yetişmesi ya da tamamlaması gereken işler, benim de içinde koşuşturup durmam gereken bir şirket yoktu. Belki o zaman böyle değildi ilişkimiz, ama aramızda mesafeler yoktu. Durmamız gereken noktalar yoktu.

Bunu özlediğini biliyordum.

Çünkü ben de özlüyordum.

Ama hep hissettiğimin aksine, bu durum için hüzünlü hissetmek yerine hafifçe kıpırdandım ve gözlerine bakarken tebessüm ettim. Gözlerinin üstüne düşmüş saçlarını düzeltirken sessizce beni izledi.

"Hwa," Sakince mırıldandığında, kaşları hafifçe yukarı kalktı. Sol elimi yanağından indirip göğsüne, kalbinin tam üstüne bastırdığımda göz bebekleri büyüdü. Hızlı hızlı atan yüreği, işimi daha da zorlaştırırken sağ elimle yanağını kavradım.

"Ben buradayım." Gözlerinin içine bakarak mırıldandığımda dudakları hafifçe aralandı ve belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Ama gözlerindeki tedirginlik hâlâ yerini koruyordu.

"Ve sen de buradasın." Sakinliğimi korurken mırıldandığımda iç çekti. Yanağını kavramış parmaklarımı çenesine indirip, hep bana yaptığı gibi yüzünü hafifçe oynattığımda tatlı bir şekilde güldü. Onun gülüşü benim de gülmeme neden olurken kafamı hafifçe sola doğru eğip, gözlerine baktım.

"Bu yüzden nerede olduğumuzun," Parmaklarımı yüzünde dolandırırken durduğumda kaşları yukarı kalktı.

"Ya da ne yaptığımızın," Gözlerimi yüzünde dolandırırken, olduğu yerde hafifçe doğruldu. Daha önce fark etmemiştim ama, neredeyse kucağındaydım. Bunun farkına varmak, içimdeki paniği daha da artırırken gergince yutkundum.

"Bir önemi yok." Fısıldadığımda gözlerindeki bakışlar iyice derinleşti.

"Mesela," Düşünüyor gibi yapıp, bakışlarımı yüzünden çevirdiğimde merakla bana baktı.

"Beni öpmen için ökseotunun altında olmamıza gerek yok," Göz bebekleri mümkünmüş gibi daha da büyüyüp, gözlerinin içi de ışıkla dolduğunda yanaklarımın içini dişledim.

"Sana bir fırsat veriyorum, farkında mısın?" Kafamı iyice eğerek konuştuğumda gülmeye başladı. Gülerken bakışlarını başka bir tarafa çevirmişti ve ne zaman bunu yapsa, kalbim kendini dışarı atmış gibi hissediyordum.

"Beni çıldırtman için bir fırsat." İmayla mırıldandığımda kahkaha attı. Büyük ihtimalle saçmalıyordum. Çünkü tam anlamıyla ne dediğimi ya da ne yaptığımı bilmiyordum. Seonghwa'nın yanımdayken daha rahat olmasını ve kendini tutmamasını istiyordum. Oturduğu yerde iyice dikleştiğinde dudaklarımı birbirine bastırarak, gergince yüzüne baktım. Göğsünde duran ellerimi çekerek boynuna yerleştirirken, bedenimin de hafifçe kaymasına neden oldu. Bakışlarındaki tedirginlik, yerini içinde kaybolmama neden olan bir arzuya bırakmıştı. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp, nefesini dudaklarımın üzerine verdiğinde söylediğim her şeyden pişman oldum.

Ama aksini iddia edemeyeceğim bir şey vardı ki, ben de onu nefesim kesilene kadar öpmek istiyordum.

Bu yüzden ağırlığını üzerime verirken, dağılmış saçlarımın daha da dağılmasına neden olurken ya da yanaklarımda, boynumda ve tenimde kızarıklıklar bırakırken onu durdurmadım. Öptüğü, dokunduğu her yer yanıyordu sanki. Her geçen saniye daha da kesiliyordu nefesim.

Ama onu durdurmadım.

Çünkü özlemin, tutkuların ve arzuların en güzel yanı buydu.

Kavuşmak.

Oh I just can not help it myself yeahDaha fazla kendime yardım edemiyorum, evetThe desire for youSenin için olan arzumSo Selfish oh yeahÇok bencilce, evetI'm going thereOraya gidiyorumCause you're thereÇünkü orada sen varsın

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oh I just can not help it myself yeah
Daha fazla kendime yardım edemiyorum, evet
The desire for you
Senin için olan arzum
So Selfish oh yeah
Çok bencilce, evet
I'm going there
Oraya gidiyorum
Cause you're there
Çünkü orada sen varsın

AURORA ▪︎ park seonghwaWhere stories live. Discover now