Parker

344 42 52
                                    


Koşmaktan ciğerlerim şişmiş ve ayaklarım uyuşmuştu. Gecenin soğuğu dudaklarıma sertçe çarparak bende ağır bir etki bıraksada bir saniye bile duramazdım. Çünkü durursam sonum olacaktı, tüm çabalarım boşa gidecekti.
Hızla alt sokağa koştum ve ana caddeye girdim. Ne kadar kalabalık o kadar zaman demekti. Bu yüzden karşıya geçmek için bekleyen kalabalığın arasına sızdığımda birkaç saniyelik de olsa nefes alabilme şansını yakalamıştım. Ellerimi dizlerime koyup soluklanırken siyah siluetlerin etrafa bakındıklarını gördüm. Onlara gözükmeden kaçabilirim ama şu ışık yanmalıydı. Daha bana fazla yaklaşmadan karşıya geçmek için yeşil ışığa ihtiyacım vardı.
Ah lanet olsun! Beni farkettiler.
Kalabalığı aşıp kaldırımdan indim ve hızlıca arabaları kontrol ettim. Benden biraz uzakta olan arabaya aldırmayıp karşıya geçerken gözlerimi kör edecek beyaz ışıkla yere yığıldığımı hissettim.

⚫⚪⚫

"Birazdan uyanır, yanında kalırsınız iyi olur." dedi tanımlayamadığım zarif bir ses. Ölmemiştim. Bana araba çarpmış ve ölmüş olmalıydım. Ölmediğim için sevinmek istemiyorum, onlardan kurtuluş yolum tek buydu.

Sızlanarak gözlerimi zorla açtığımda beyaz floresanlar gözümü kamaştırdı. Karşıya geçerken ki gördüğüm farlar kadar beyazdı ve ister istemez irkildim. İyi olduğuma emin olunca  tekrar gözümü açmayı denedim ve başarılı oldum. Hastanelerden nefret ediyorum.

Gözlerimi keskin ışık yüzünden kırpıştırırken netleşen bakış açıma bir çift ela göz girdi ve işte o zaman gerçekten öldüğüme inandım. Melekler bu kadar güzel miydi?

"Hey, iyi misin?" diye soran melek olarak adlandırdığım varlığın bir melek değilde sadece aşırı derecede yakışıklı bir adam olduğunu farkettim. Biraz geç oldu çünkü çoktan çenem duramayıp zihnimde dönenleri yumurtlamıştı.

"Tanrım çok güzelsin. Daha önce neden ölmedim ki?" diye mırıldandım. Aptal Kylie, aptal, aptal. Tam bir aptalsın.

"Ah gerçekten başını fena vurmuşsun." diyip gülünce bir kez daha kendime küfür ettim.

"Ne oldu bana?" diye söylenirken beni kollarımdan tutup yavaşça kaldırdı. Dokunuşları sıcaktı ve benim o sıcaklığa tezat oluşturan tenimi ısıtıyordu.

"Arabamın önüne atladıktan sonrasını kastediyorsan başını kaldırıma çarptın ve tam on dört dikiş atıldı." deyip iç çekerken arkama yastık koyup sırtımı yaslamamı sağladı. İşte o zaman hayatımda yaptığım tek doğru hareketin bu harika gözlere sahip adamın arabasının önüne atlamak olduğunu başından anlamıştım. Aferin bana.

"Üzgünüm ben şey, birden oldu. Arabada bir hasar var mı?"

"Ah evet kalın kafan kaportayı mahvetti." deyip kahkaha attı. Hey! Bu komik bile değildi ya da bir iltifat. Ama bana, gülerken çıkan bu güzel tınıyı bahşettğini düşünürsek, eh bunu bir hediye olarak algılıyorum.

"Pekala ne zaman burdan çıkacağım?" diye sızlanıp ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Çıkıp ne yapacaktım ki? Onlara yakalanmam an meselesiydi. Beni son dakika görmüşlerdi, peşimi bırakmış olamazlar.

Belkide şu perdenin arkasında bile olabilirdi.

"Hey." diye omzuma dokunan ela göze döndüm.

"Hım?"

"Başında duracak biri varsa evine bırakabilirim ama yoksa bugün burada kalman en iyisi diyorum." dediğinde gözlerimi kaçırıp ayaklarıma diktim. Bugün ne yapacağımı bile bilmiyorum. Nerede kaldığımı biliyorlar.

⚪Parker⚪ZMWhere stories live. Discover now