Arabanın yanına geldiğimizde Selenay'ın babasının inceleyen bakışları benim yüzümde gezinmişti. Saçlarımda uzun süre takılı kalan bakışlarının sebebinin hayranlık olmadığının farkındaydım. 9 saatlik bir otobüs yolculuğu yapmış, yolculuğun yarısında da uyumuştum. Bu yüzden kıvırcık kafam her zamankinden de karışıktı.

Adam, elini uzattığında tutup sıktım. "Merhaba delikanlı. İsmin Tolga'ydı, değil mi?"

Başımı onaylarcasına salladığımda hafifçe gülümsedi. "Memnun oldum. Ben de Mehmet. Selenay'ın babasıyım."

"Bir de Deniz'in."

"Deniz?" diye sorarcasına konuştuktan birkaç saniye sonra kafasına dank etmişti. "Ha, Duru Deniz. Hep ilk ismiyle seslendiğimiz için bir an unutmuşum. Benim bilmediğim bir çocuğum mu var diye düşündüm."

"Kızının ismini unutan bir baba..." diye dalga geçti Selenay. Mehmet Bey, ona doğru dönüp parmağını salladı. "Bunu kardeşine söylemeyeceksin, değil mi benim güzel kızım? İlk göz ağrım, canım benim."

Selenay gülerek tehdidini sürdürürken ben aptal sırıtmamla onları izliyordum. Genellikle babalar ve kızları arasındaki ilişkiyi çok seviyordum. Dedem, babama olan sevgisini açıkça söyleyen bir adam olmamıştı. Dolayısıyla babamın ağzından bir kere bile 'seni çok seviyorum oğlum' lafını duymadan büyümüştüm. Beni sevdiğini biliyordum ancak gerek toplum yapısı, gerek yetiştiği aile dolayısıyla ilişkimizde hep bir mesafe oluyordu.

Bu yüzden bir kızımın olmasını çok istiyordum. Gerçi ben oğlum olursa da onu benim büyüdüğüm gibi büyütmeyecektim. Oğluma onu çok sevdiğimi fırsat bulduğum her an söyleyecektim.

Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimden sıyrılırken bakışlarımı yere diktim. Selenay ve babası iki adım ötemde konuşurlarken ben burada oturmuş gelecekteki çocuklarımı düşünüyordum. Kesinlikle kaldığım 3 hafta boyunca her an bir gelin adayı olup olmadığını soran annem yüzündendi.

Evet, kesinlikle öyleydi.

"Delikanlı, binmiyor musun arabaya?"

Selenay'ın babası Mehmet Bey'in sesiyle tamamen gerçek dünyaya döndüğümde Selenay'ı çoktan arabaya bindirmiş olduğunu görmüştüm. Aslında bunun ben fark etmeden olması iyi bir şeydi çünkü babasının önünde kızını kucaklayıp arabaya bindireceğim diye ödüm kopmuştu. Mehmet Bey, ön tarafın kapısını açtığında binmiştim. Selenay arkada oturuyordu.

Yolculuğun ilk birkaç dakikası sessiz geçmişti. Benim 9 saatlik yolculuktan sonra beynim uyuşmuş gibiydi. Üstelik bir de Selenay'la aynı ortamda olunca... Kafamın uçup gittiğini söylesem yeriydi.

"Saat kaç?"

Mehmet Bey'in sorduğu soruyla telefonumun ekranından saate bakmış, ardından ekranı ona çevirerek söylemiştim. "10'a geliyor."

Mehmet Bey'in bakışları telefonumda haddinden de uzun süre kaldığında aklıma dank etmişti.

Ekranımda Selenay'ın çocukluk fotoğrafı vardı.

Ve ben hâlâ salak gibi telefonu adamın yüzüne doğru tutmaya devam ediyordum.

Ekranım süre aşımından dolayı kendi kendine karardığında arabaya ölüm sessizliği dolmuştu. Yutkunarak telefonumu çantamın içine, en kuytu köşeye attım. Sanki ulaşılması en zor yerde olursa bir daha bu olay tekrarlanmayacaktı. Tekrarlansa ne olurdu ki? Çoktan boku yemiştim.

Yolculuğun geri kalanı da sessizlik içinde geçerken Mehmet Bey, arabayı evlerinin önünde durdurmuştu. Deniz, evin dışında bekliyordu. Mehmet Bey'le beraber Selenay'ı arabadan indirdiklerinde Deniz, babasına dönüp konuştu.

YAN KARAKTER | TextingWhere stories live. Discover now