all is soft inside

437 45 80
                                    

1:

xiao, bütün dürüstlüğüyle söylemek gerekirse, müzik tarihi dersinin bu kadar zor olacağını veya kendisini böylesine zorlayacağını bilmiyordu. şayet bilseydi, pekala, pek bir şey değişmezdi çünkü bu zorunlu bir dersti fakat en azından duygusal olarak bu yüke hazırlanabilirdi, o zaman far görmüş tavşan gibi kalmazdı belki de. gel zaman, git zaman demeden son yirmi dakikadır aklından geçirdiği düşünceler bu şekildeydi. aslında, şu durumda gerçekten düşünüp düşünmediğini bile bilmiyordu; kafasında acı dolu çığlıklar yankılanıyordu çünkü. gözlerini kırpmanın dahi rahatsız ettiği bir zamandaydı, hoş olduğu söylenemezdi.

hayal dünyasıyla gerçek dünya arasında gidip geldiği sinir bozucu vakitte ganyu'nun sesini duydu. "istersen yurda geri dön ve biraz dinlen, ödevinin teslim tarihine daha üç gün var sonuçta." diyordu sakince ve dedikleri her ne kadar düşünceli olsa da xiao için dinlenmek, yapması imkansız bir şeydi. müzik tarihi için yazması gereken makaleye üç gün olabilirdi belki, peki ya diğer makaleleri? onların teslimleri çok yakındı. hatta bir tanesinin yarına olduğuna yemin edebilirdi, bir de dersi hatırlayabilse.

girdikleri kütüphane üniversitenin kendi kütüphanesiydi ve insanın aklını alan bir büyüklüğe sahipti, xiao'nun favori yerlerinden biriydi. içeriye girdiği zaman etrafındaki aura birden sakinleşiyor, kendisini daha zinde hissediyordu. en azından çoğu zaman bu böyleydi, şimdi ise buraya gelmeden önce iki fincan filtre kahve içmesine rağmen bakışlarını odaklayamıyordu.

sertçe derin bir nefes çekti içine. "bunları bitirmem gerek." diye cevap verdi ganyu'ya. arkadaşının attığı endişeli bakışları görmezden geldi, muhtemelen o da ne kadar berbat göründüğünü anlamıştı.

gözlerden uzak, cam kenarı bir noktaya yerleştiler sessizce. xiao'nun aklı hala yarına olan makalesindeydi, hangi derse ait olduğunu hatırlamaya çalışıyordu. kulaklarına boğuk gülüşler ve yarıda kesilen cümleler doluyordu fakat hepsinin kendi uydurması olduğundan emindi. evren çaresiz haliyle dalga geçiyordu ve xiao hiçbir zaman kendi adını kurtarmak için öne atılabilen biri olmamıştı, hain döngünün onunla dalga geçmesine izin veriyordu. gözlerini kırpıştırdı, zhongli kafasından geçenleri duysa ona delirmeye başladığını söylerdi. direkt olarak değil, daha gizli kapaklı ve uzun, resmi bir konuşmayla tabi. zhongli ciddi olsun olmasın hiçbir konuda insanlara doğruca yaklaşan biri olmamıştı hiç, yanında gezdirdiği tartaglia dışında. o adamın ağzına kilit vurulması gerekiyordu.

omzunu dürten parmakla düşüncelerinden sıyrıldı ve ganyu'ya yöneltti ilgisini. "efendim, bir şey mi dedin?"

ganyu'nun menekşe rengi gözleri endişesini azaltmamıştı hiç lakin bunu dile getirmedi. omzunu dürten parmağıyla yanlarında kalan bir yeri işaret etti ve gülümsedi. "bak, venti burada."

xiao'nun bakışları aniden ganyu'nun gösterdiği yere döndü ve genç kızın bahsettiği kişinin kocaman gülümseyen haliyle karşılaştı. iki yandan ördüğü dağınık saçları ve mavi ile yeşil tonlarındaki özensiz kıyafetleriyle venti tam anlamıyla bir şaheser gibi duruyordu ve xiao'nun o an ihtiyacı olan kurtarıcının ta kendisiydi. yanında kaeya ve aether vardı, aralarından biri ortaya bir fısıltı atıyor ve diğerleri sessizce gülüyordu. önlerindeki açık kitaplara nazaran ders çalışıyor gibi durmuyorlardı.

"eğleniyor." diyebildi yalnızca. bakışlarını zar zor venti'nin figüründen ayırdı ve önüne döndü. "yarın ortak derslerimiz var mı?"

ganyu şaşkınca ona baktı, dudakları 'o' şeklini almıştı. "yarın cumartesi."

xiao kafasını bayılana kadar arkasındaki duvara vurmak istiyordu. cumartesi mi?

ufak, acı çektiğini belirten bir mırıltı çıkardı ve alnını eline yasladı. baş ağrısı daha da şiddetleniyordu sanki.

feather light melodies Where stories live. Discover now