Dile kolay, 18 sene. 18 senedir onu seviyordum ben. Ona olan sevgim ve aşkımdan hiçbir zaman sevgili yapmayı düşünmedim. Konuştuğum birisi olsa bile bu yakın arkadaşımın ısrarlarından dolayıyla olmuştu. Bu yüzden başkasıyla olmamıştım hiç. Karşımdaki insanın da duyguları vardı ve duygularıyla oynamaya gerek yoktu.

Elçin bir şey demedi. Sadece oturup bana baktı boş boş. Benim dediklerimi anlıyor ve hak veriyordu da, bunu biliyordum. Muhabbetimiz dışında yarım saat içinde makyajımı yapmıştım. Elime ayakkabımı ve çantamı alıp Elçinle birlikte odamdan çıktık.

Annem salonda biriyle konuşuyordu. "Tamam canım, görüşürüz orada," büyük ihtimalle Selma teyzeydi bu. Arkasını döndüğünde bizi gördü. "Hazırsanız çıkalım," kafamızı salladık. Annem yanımıza geldiğinde ben çoktan ayakkabılarımı giymiş kapının önünde bekleyen arabaya doğru yürümüştüm. Binmem için kapı açıldığında vakit kaybetmeden bindim.

Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Saat sekize geliyordu. Yemek de tam sekizde başlayacaktı. Zamanında yetişecektik yüksek ihtimalle.

Annemle Elçin'in de gelmesiyle araba hareket etti. Tolga düştü yine aklıma. Yakışıklı olduğunu tahmin etmesi zor olmasa gerekti. Bu sefer kravat yerine papyon takacağını düşünüyordum. Bu tarz davetlerde kravat yerine papyon takardı.

Yaklaşık yarım saat sonra gelebilmiştik davet yerine. Bize yakın olan yer biraz trafikten dolayı uzamıştı sanki.

Arabadan indikten sonra annem önde biz Elçin ile arkasında davet salonuna girmiştik. Kapıda daveti düzenleyen Hülya Hanım ve Ersin Beyle karşılaştık. "Hanımlar, bu ne güzellik böyle," Hülya Hanım'ın samimiyetten uzak yüzüne gülümsedim. "Teşekkürler Hülya Hanım," dedim. Görevlinin yönlendirmesiyle bir-iki basamak merdivenden sonra insanların arasına karıştık. Beni görenler yalancı gülümsemeleriyle övgüler yağdırırken bazıları da gözümün içine baka baka dedikodu yapıyorlardı. En son davete katılmadığım içindi bu samimiyetsiz övgüler.

Boş olan masalardan birine oturduğumuz sırada kapıdan Tolgaların girdiğini gördüm. Gözlerim sadece ona odaklanmıştı. Etrafımdaki insanlar şu an benim için flu idi.

Giydiği siyah takım elbisesi ve taktığı papyon ona ayrı bir hava katmıştı. Şirketlerinde boş olduğu zamanlarda çalışırken bile siyah takım elbise giymezdi. Özenle taranmış saçları ve kısalttığı sakallarıyla beni benden alıyordu yine. Her zamanki kendinden emin yürüyüşü ve sert adımlarıyla yanımıza geldi. Yanıma otururken Selma teyzeye ve Ali amcaya gülümsedim.

"Benim güzel kızlarım ne kadar da şık olmuşlar," Ali amcayı çok severdim. Bize babamızın yokluğunu hissettirmemeye çalışırdı hep. Bizi öz kızı gibi sever, bir sıkıntımız olduğunda elinden geleni yapardı. Selma teyze de öyle. Hele bana bayılırdı kadın. Yanlış bir şey yapsam dahi 'olsun' derdi.

"Teşekkür ederiz Ali amca," Elçin benim yerime cevap verirken ben gülümsemekle yetindim. Selma teyzenin gözleri durmadan Tolga ve benim aramda gidip geliyordu. Oğlundan önce her şeyi anlamıştı galiba. İşte benim kör sevdiğim de daha bir şeyin farkında değildi.

Şu an beni incelediğinin farkındaydım. Çünkü kafasını çevirmiş çatık kaşlarla süzüyordu. O beni süzerken ben bizimkilere katılmış muhabbet ederken bir anda ensemde nefes hissettim. "Bugün de bunu çekiştirmeyeceğinden emin misin?" anında tüylerim diken diken oldu.

Yavaşça ona döndüm. Düz bir ifadeyle bana bakıyordu. Ben de onun kulağına eğilip boynuna nefesimi vererek konuştum. "Çekiştirmeyeceğim için emin olmama gerek yok."

Önüme döndüğümde Elçin'in sınıfından bir arkadaşıyla konuşurken gördüm. Oh, kudursundu. 'Yakın' arkadaşların birbirlerinin kıyafetine karıştığını görmemiştim.

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang