5. Bölüm

251 31 20
                                    

Babamın ölümü tüm yurtta acıyla karşılandı ve hayal bile edemeyeceğim kadar büyük bir törenle ölüler alemine uğurladık. Babamın bu Krallık için çok emek verdiğini, kendisi gibi bir kralları olduğu için şanslı olduklarını ve onun için dua edeceklerini söyleyerek ayrıldılar törenden. Her birinin gözleri yaşlı ve kırmızıydı. Babamı kıskandım. Dünyada onun kadar çok sevilen bir insan daha var mıdır diye düşünmeden de edemedim.

Prens Louis'le evlenmeyi kabul ettiğimi söylediğimde, buna şaşırmadı ve sakin bir ses tonuyla bunları cenaze töreninden sonra konuşmanın daha uygun düşeceğini belirtti. Soğukkanlı ve düşünceli bu genç adam, gönlümde saygın bir yeri hak ediyordu fakat ona aşık değildim. Amir'in ne zaman öldüğünü bilmiyordum fakat kalbimde hala yaşıyordu. Ormanı izlediğimde ikimiz orada oturuyor, ara sıra başlarımızı kaldırıp benim önünde oturduğum pencereye bakarak gülümsüyorduk.

Babamın ölümünün üzerinden 2 ay geçtiğinde zamanın böylesine yavaş oluşu karşısında kalbim sızladı. Babamı ve Amir'i sonsuza dek kaybetmiştim. Bir kez daha bu iki insan bana gülümsemeyecek, beni sevmeyeceklerdi. Tapılmaya alışkın olan bedenim artık kimsenin gözlerime bakmasını bile kaldıramıyordu. Siyah bir çift göz ya da babacan bir ses tonu bana acıdan başka bir şey anımsatmıyordu.

Prens Louis yanıma geldiğinde "Düğün hazırlıkları uzun zamandır devam ediyor." dedi ve devam etti "Yakında evleneceğiz."

"Ne kadar yakında?"

"Birkaç gün sonra papaz nikahımızı kıyacak ve ben de-"

"Ve siz de Kral olacaksınız." diyerek düşüncelerini tamamladım.

Gülümseyerek baktı yüzüme "Sizin eşiniz olacağımı söylemek üzereydim."

"Aynı şey sevgili Prens." onun bana uzanmış ellerine dokunarak ayağa kalktım "Benim için acıdan ibaret olan bu dönemde, her şeye koşuyor olmanızı unutmayacağım."

Bana teşekkür ettikten sonra yalnız bıraktı ve düğün gününe kadar bir kez daha onun yüzünü görmedim. Kilisede papaza doğru tek başıma yürürken bir yanımda babam vardı ve diğer yanımda sonsuza dek sürecek aşkımı bağışladığım Amir. Ölünceye dek onun eşi olacağımın yemini ederken Amir'in gözleriydi bana bakan. Prense hiç ihanet etmedim, fakat onu sevmiş de değildim.

Prens Louis'le 3 yıl sonra bir kız çocuğumuz oldu fakat yaşamadı. Prensinki gibi altın sarısı saçları vardı bu çocuğun ve yaşadığı birkaç gecenin ardından birdenbire ağlaması kesildi ve bir daha ağlamadı. Kızımın arkasından uzun geceler ağladım fakat artık ölümlere öylesine alışmıştım ki, babam ve annemin ona iyi bakacağını düşünerek huzur buldum.

Bir yıl sonra yeniden bir kız çocuğumuz oldu. Bu kız bana ya da babasına benziyor değildi. Kraliyet ailesinde belki de ilk kez siyah saçları olan bir çocuk doğmuştu ve babasının ona bakarken ne düşündüğünü tahmin etmesi de zor değildi. Amir'i düşündüğünü biliyordum. Bazı geceler iki dost gibi sohbet ettiğimiz sıralarda, bana onu anlatmamı istemişti. Onun siyah saçlarından, siyah gözlerinden ve asi tavırlarından bahsederken gözlerinde kıskançlık parıltıları görerek gülümserdim.

Bir gün kızım ayaklarımın dibinde oturur ve ben de onun saçlarını örerken uzaklardan bir atlı geldi topraklarımıza. Siyah ve soylu bir yaratıktı o at. Üzerindeki adamsa atı gibi siyahlara bürünmüş, yalnız kara gözleri kaşlarının altında canlı olduğunu belli edercesine kıpırdıyordu. Atından inmeden önce Kızıl Ormanlara kısa bir bakış attı ve yeri titretircesine ayağını toprağa bastı.

Gideceği yeri bilen bir insanın özgüveni vardı vakur duruşunda ve dosdoğru bana ve kızıma yaklaştı. Önümüzde bekleyen askerler onu durdurmak için harketlenmedi. Gözlerimi kısarak askerlere bakarken onları durduran şeyin ne olduğunu merak ettim. Ufak bir kediyi bile yanımıza yaklaştırmayan bu askerlere ne olmuştu?

Siyahlara bürünmüş adam birkaç adım ötemde durdu ve tiksinen bir bakış attı saçları ellerimin arasında kaybolan kızıma. Kızım bu adamdan korkarak geriye çekildi ve kucağımda iyice küçüldü.

"Dorethea." dedi bu adam, ses tonu kalbime kazınmış olan bu adamın kim olduğunu biliyordum, fakat ölülerin dirilemeyeceği de malumdu. Kızımın elini tutarak başını kendime çevirdim ve saraya gitmesini söyledim. Kızım uslu bir tabiata sahip olduğundan beni dinleyerek saraya koştu. Ayağa kalkarken sendelememek için kendime onun Amir olmadığını fısıldadım, Amir yıllar önce ölmüştü ve bu adamı tanımıyordum. 

Yüzünü örten siyah kumaşı parmaklarının ucuyla çekip bir köşeye attığında geriye çekildim. Amir!

"Bu gerçek olamaz." diye fısıldadım onunla konuşmaktan daha ziyade kendime "Amir- öldü."

"Ölmedim." dedi sert bir sesle, ses tonu aynıydı fakat hayal kırıklığı ve nefretin tınısını barındırıyordu içinde "Ta ki bugüne kadar."

Amir'e sırtımı döndüm ve gözlerimi kapatarak tekrarladım "Babam bana onun öldüğünü söylemişti."

Amir kolumu sarmalayarak beni kendisine çevirdi "Ölmedim Dorethea! Bana nasıl ihanet edebildin?"

"Ben sana ihanet etmedim." dedim gerçekliğin yavaş yavaş farkına vararken "Yüreğimde hala senin aşkın var."

"Fakat başka bir adamın karısısın!"

"Babam senin öldüğünü söyledi ve ben-"

"Sen de beni aramaya bile tenezzül etmeyerek evlendin."

"Ben taş duvarların arasında büyümüş bir kız çocuğuydum. Seni aramadıysam da kalbim sana hep sadık kaldı Amir."

"Bir Prens olmadığım için mi onun kollarına koştun?"

"Ben seninle evlenmeyi kabul etmiştim, nasıl böyle konuşursun?"

'Prens Amir nihayet sarayımıza teşrif etti."

Kral Louis'in sesiyle birlikte ikimiz de o yana çevirdik bakışlarımızı ve ben Amir'in önüne geçerek "Bu ne demek?" diye bağırdım.

"Sana neyi açıklamamı istiyorsun sevgili karıcığım?" dedi sakinlikten çıldırtan bir ses tonuyla.

"Amir'in yaşadığını biliyor muydun?"

"Amir'in ailesinden Kızıl Krala gelen o mektubu kim yazdı sanıyorsun hayatım?"

İhanete uğramış bir kadındım. Kandırılmış bir kadın. Her zaman zeki olduğumu düşünerek mutlu olan ben, ucuz bir yalanın aleti olarak hayatımı bir başka yalan üzerine kurmaktan çekinmemiştim. Amir'in gözlerine baktığımda başını iki yana salladı ve "Bu yaratığın yüzündeki pisliği yalnız ben mi görebiliyorum yoksa güzelliği sizi zehirledi mi?"

"Louis bunu yapmış olamazsın." diye fısıldadım "Beni böyle kandırmış olamazsın."

"Elbette yapabilirim. Tüm bunları şimdi açıklıyor olma sebebimse, krallığın artık benim malım olması. Seni tutacak değilim sevgili eşim, aşığınla birlikte bu toprakarı terk edebilir ve çölün ortasında bir başka prensin aşkıyla yaşayabilirsin. Fakat Kızıl Krallık, benim."

Güzelliğin LanetlenişiOnde histórias criam vida. Descubra agora