Mektup

20 6 1
                                    

Yılların bende bıraktığı yorgunluğun ve insanların hayatıma giren, berbat olaylarla dolu yaşantılarına şahit olmuş bir polisim.  Yıllardır mesleğimi severek yapmış olsamda, bu mesleğin bende bıraktığı duygusal yoğunluğu anlatmak istemem size. Yine her zamanki gibi işimin başındaydım.Yıl 2000 günlerden pazartesiydi.Fazla zaman geçmeden, gelen bir kayıp ihbarıyla masamdan kalktım. Meslektaşım hakanla birlikte, emniyetin otoparkına inip araca binerek, hızlıca ihbarda bahsedilen eve doğru sürmeye başladım. Uzun bir yoldu,kırsal bir arazının ortasında ,arkasında mısır ekili bir tarla bulunan ve etrafi çitlerle çevrili, ağaçlık bir bölgede bulunan eski bir kulübe tarzı bir evdi. Arabadan aşağı inip,kapıya doğru yöneldim. Kapı açmaya çalıştım ve kilitliydi. Sonra ihbarda bulunan yaşlı bir kadın geldi. Bize komşusu olduğunu söyledi ve anlatmaya başladı.

"Yaşlı bir adamdı ve birçok ihtiyacını kendi karşılayamıyacak durumdaydı. Çoçukları belli aralıklarla gelip yardım etsede, onun yardıma her zaman ihtiyacı vardı. Bende ona olabildiğince yardım etmeye çalışıyorum hergün. Bu sabah yanına gelip kahvaltısını hazırlamak istedim, ama kapıyı çaldığımda ne kapıyı açan, nede seslenmeme rağmen cevap veren oldu. Çok korktum, pencereden baktım ama hiçbirşey görünmüyor Lütfen yardım edin. "

" Korkmanıza gerek, siz burda kalın."

Pencereye doğru yönelip, ışık tutarak içeriyi görmeye çalıştım.Ama hiç bir şey görünmüyordu. Sonra biraz zorlayarak, pencereyi açmayı zorlayıp açmayı başardım. Sağ bacağımı içeri atıp içeriye girdim. Doğrulup etrafa bakmaya başladım. Perdeler kapalı ve eve hiç güneş ışığı girmediğinden, karanlık ve boğuk bir hava vardı. Diğer odalara bakmaya başladım. Merdivenlerin önüne geldiğimde,aşağıda bulunan kapı dikkatimi çekti. Silahımı çıkarıp, bir yandan elfenirini tutarak aşağı doğru inmeye başladım. Kapıyı açtığımda,yaşlı adamın cesetini gördüm. Altı olmuştu hayatını kaybedeli. Tahmini ölüm nedeni kalp krizi gibi gözüküyordu. Çünkü bir eli kalbinin üstündeydi. Diğer elinde ise eski bir mektup.

Mektup aklımı ne kadar meşgul etse de yukarı çıkıp haber vermem gerekiyordu. Merdivenlerden çıkmaya başladığımda,sürekli mektubu açmam gerektiğini hissediyordum ve bir anda durdum. Aşağı doğru dönüp adamın elindeki mektuba baktım. Açma konusunda hala kararsızdım ve merdivenden hızlıca inip, mektubu elime alıp bakmaya başladım. Üzerinde 'latife hanıma' diye yazıyordu.İçini açıp mektubu okumaya başladım.

"Sana yazıyorum, bu mektubun senin eline geçmiyeceğini ve asla okuyamıyacağını bildiğim halde. Bundan yıllar önceydi yıl 1938 ve şavaş daha başlamamış, ükeler arası gerilimin, olayların fazlasıyla olduğu bir zamandı. İngiltere de şavaşın sesi duyuluyor, herkes birbirine korku ve endişe içinde bakıyordu. Yaşanan tarihi suikastler, şavaşı kapımıza kadar getirmişti. Almanların lideri şavaşın bizzat tek başına sebebi olmuştu. Birliktelikler dahilinde kendi dost devlerimizin birlikleriyle düşmana karşı savaşmaya başladık. Şavaşın bitmeyeceğini bunun hiçbir zaman sonunun olmayacağını anladığımda, anadolu un yakınlarından geçen, ingiliz şavaş gemisinden kaçmaya çalıştım.

Gençliğimde yaptığım yüzme sporlarının da etkisiyle, uzun süre yüzmeyi başararak, yeni kurulmuş Türk devletinin topraklarına ulaştım. Şavaşın olmadığını bildiğim için tek çarem buraydı. Başka bir zaman da kaçacak fırsatı bulamıyabilrdim yada yaşamım şavaştan önce bitebilirdi.Hiç bir şekilde dillerini bilmeden uzun bir süre sağda solda uyuyarak, dilsiz taklidi yaparak yaşamaya hemde İngiliz olduğumu düşünmemelerini sağlayarak yaşamayı başardım. Tek dostlarım, benimle birlikte karnını doyurmaya çalışan bir deli ve küçük bir köpekti. Ve Türkçeyi az da olsa deli olan kişiden öğrenmiştim. Herkes ona deli gibi davranmasını rağmen, o bir deliden farklı, bir dahiydi ve benim dili mi de biliyordu anlaşıcak kadar..."

Mektup burda bitiyordu ve devamını çok merak ediyordum. Etrafa bakınmaya başladım. Köşede bulunan masanın üzerinde bulunan, tozlanmış bir sandık vardı. Yanına yaklaşıp,kapağını yavaşça kaldırmaya başladım. İçinde 2 mektup daha vardı. Mektuplardan en üstekini alıp, kapağını kapattım ve onuda okumaya başladım.

  "Seni sevip, seni göremeden bir ömür yaşamak. O ilk ve son gördüğüm andan beri ;
  
   O gün her zamanki gibi. Etrafta boş boş dolanıyor, karnımı doyuracak birşeyler aramaya çalışıyordum. Evimi de o kadar çok özlemiştim ki. Şavaşın aileme zarar verdi mi?Hala yaşıyorlar mı?düşüncesiyle, içim içimi kemiriyordu. Köşelerden yavaşça yürüyüp, fırının olduğu yere doğru gitmeye başladım. Seni nasıl tanıdığımı, nasıl hala unutamadığımı bilmeni istediğim için anlatıyorum.O fırının köşesinde bekliyordun. Gözlerinle, duruşunla, herşeyinle kalakalmıştım hayran sana.Seni görüp takip ettim ama konuşamadım, cesaret edemedim. Zaten beni o halimde görsen, konuşmak istemezdin. Diğer gün seni tekrar görmek için, aynı yere gittim ama bulamadım. Defalarca aramam rağmen bir türlü göremedim seni. Sonra o gün seninle tanıştığımız gün, köşede uyuduğum küçük kulübeden çıkıp,tekrar fırının oraya gitmek için yola çıktım. Önüme birkaç kişi çıkıp benimle uğraşmaya başladı. Her ne kadar aralarından sıyrılıp, kurtulmaya çalıssam da kaçamadım. Aralarına alıp tekmeleyerek vurmaya başladılar. İçlerinden biri senin İngiliz olduğunu biliyoruz burada ne işin var diye bağırıyordu. Etraftan bir el ateş sesi geldi. Bir adam çıkıp benim yanıma kadar koşup beni kurtarmak için uğraştı. Gençler bir anda kaçmaya başladı. Elimden tutup beni kaldırdığında, etrafı zor görüyordum. Gözlerimi açıp kendime geldiğimde, karşımda sen vardın.Herşeyden çok senin o gülüşünü, bakışını özledim. Köşe başlarında konuşmaya çalışmalarımızı, beni anlamaya çalışıp, herşeye gülmeni. O gün geldiğinde seni son kez göreceğimi hiç düşünmemiştim. Herkes benim bir İngiliz olduğumu yavaş yavaş anlamaya başlamıştı. Baban karşıma geçip, beni öldürmekle tehdit ederken, bir daha seni görememin korkusuyla yanıyordu içim. Şavaştan kaçıp, kendi kalbimde iç şavaşlar yaşadığım, sensiz yapamayacağımın gerçeğiyle kendimi sağa sola vurduğum bir halde. Yaslandığım duvardan yavaşça eğilerek yere oturdum. Artık yapamazdım, yaşayamazdım buralarda diye düşünürken, şavaşın bittiği heryerde duyulmaya başlamıştı. Artık eve gitmem lazımdı. Limana gelen gemiye kaçak bir şekilde binmeyi planlarken, son kez seni görmek için yanına geldim. Ama o gün senin bir başkasıyla evlenmek üzer olduğunu öğrendim. İçim yanarken, içim seninle atarken, artık benim olamayacağını anladığımda gemiye binip ingiltereye doğru yola çıktım...

  Mektubun burda bitmişti ve diğer mektubu alıp okumaya başladım.

   "Artık her şey bitmişti, İngiltereye vardığımda ailemden kimse kalmamış, tek başıma kalmıştım koca dünyada. Evlenmedim, hatta yaşamadım. Sensiz nefes almak zor gelirken bir ömür seni görmek için bekledim. Yıllar geçmiş artık 85 yaşındaydım. Yaşlı ve içine kapanık bir kurt gibi tek başımaydım hala koca hayatta. Tekrardan Türkiye 'ye gelmek için bilet alıp,ilk seferde gemiyle yola çıktım. Küçük bir kulübe yaptırıp burda yaşamaya başladım. Evine gittiğimde artık Orda kalmadığınızı, babanın ve annenin yıllar önce hayatını kaybettiğini ve 2 çocuğunun olduğunu öğrendim. Seni yıllarca arayıp bulmaya çalıştım ama bulamadım. Bu mektubu olurda belki bir gün bir başkası olur diye yazıyorum. Seni hala çok seviyorum..."

Mektubun bu denli  bir hikayeye sahip olması beni oldukça şaşırtmış ve duygulandırmıştı. Yukarı çıkıp haber verdim. Ve farkında olmadan mektubu cebime koyup, cebimde unutmuştum. İşler bittiğinde eve geldim. Üzerimi değiştirip dışarı çıktım.

   Annem ben çıktıktan sonra kıyafetlerimi katlamak için eline aldığında, cebimde unuttuğum mektubu farketti. Eline alıp okumaya başladığında mektubun ondan olduğunu anlamıştı. Duygular içinde içi yana yana ağlamaya başladı. Ben tekrar geldiğimde mektubu sordu ve anlattım. Sonra diğer mektuplardan bahsettim. O aşık olduğu kadın annemdi...

Kamu telah mencapai bab terakhir yang dipublikasikan.

⏰ Terakhir diperbarui: Feb 27, 2021 ⏰

Tambahkan cerita ini ke Perpustakaan untuk mendapatkan notifikasi saat ada bab baru!

Son Mektup Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang