Bölüm 4: Seni Seviyorum

En başından başla
                                    

"Kapa çeneni! Sana inanamıyorum!" Utanan Xiao Zhan kafeden ayrılmak için kahvesini bıraktı ve sandalyesinden kalktı.

Tanrı, "Şimdi gidemezsin" diyerek onu takip etti. Binadan çıktıklarında Tanrı, Xiao Zhan'ın bileğini yakaladı. "Gittiğin düşüncesiyle kalbim acıyor-- siktir. Bundan nefret ediyorum. Lütfen gitme. Özür dilerim!"

Xiao Zhan, Tanrının elinden kurtuldu ve "Öyleyse böyle şeyler söylemeyi kes!" dedi. İnsan ona, kendine has güzel gülümsemesinden yoksun soğuk bir bakış attı ve devam etti. "Dinle. Sana o kolyeyi verdim çünkü hayatta kalmaya çalışıyordum. Ne olmuş beni seviyorsan? Ben sevmiyorum. Bu senin sorunun--" Tanrı boğazındaki yumruyu yuttu, "Benim değil. Tek yapman gereken ismini söylediğimde gelmen."

Tanrı, bakışlarını yere çevirdi ve yumruklarını sıktı.

Xiao Zhan iç çekti ve ceketini düzeltti. "Şimdi söyle bana. Adın ne?"

Tanrının kafasını yukarı kaldırdı ve neredeyse anında cevap verdi. "Yibo. Benim adım Wang Yibo."

"Wang Yibo..." Xiao Zhan, yavaşça her heceyi söyleyerek diliyle alıştırma yaptı.

Tanrının dudağını ısırıp nefesini tuttuğunu bile fark etmemişti.

Xiao Zhan arkasını döndü ve yürüdü. "Sadece seni çağırdığımda yanıma gel. Bunun dışında uzak dur."

Yibo, bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ama Xiao Zhan bir köşede gözden kaybolunca geri kapattı. Ancak, bir süre tek başına durup hiçliğe baktıktan sonra söylemeye karar verdi.

"Seni seviyorum... siktir."

--

Xiao Zhan evinin kapısını bir tıklamayla kapattı ve ceketini astı. Şemsiyesini kapının yanına koymak yerine yatak odasına götürmeyi seçti.

Eğer her zaman böyle olacak olsaydı tıpkı 5.sınıfta yaptığı gibi muhtemelen şemsiyesini tutarak uyumaya başlardı.

Şemsiyesini yatağının yanına koydu ve kıyafetlerini değiştirdi.

Bu iyiydi. Nihayet, yıllar önce istediğini elde etmişti. Bu şekilde güvende olacaktı. En büyük tehdidi artık düşmanı değil, bunun yerine silahıydı ve kalkanıydı. Xiao Zhan'ın hayatı bundan sonra daha kolay olacaktı ve bunun sebebi en güçlü tanrılardan birine (aslında tanıdığı tek tanrı) parmağını sarmış olması ve ona teşekkür etmesi gereken bir kolyeye sahip olmasıydı.

Tabii ki, bir varlığı kendi iradesine karşı kısıtladığının ve haklarının çoğunu elinden aldığını (hepsinin değil. Xiao Zhan'ın içinde hâlâ insanlık vardı) gayet iyi biliyordu, ama bunların hepsi hayatta kalma meselesiydi. Xiao Zhan hayatta kalmak istediğinde her yolu kullanırdı.

Artı olarak... Tanrı bunu hak etmişti. Sadece anlaşmayı yerine getiriyordu. Xiao Zhan yanlış bir şey yapmıyordu.

"Doğru olanı yapıyorsun." Bu onun sesi değildi.

Xiao Zhan henüz geceliğini giymemişti. Arkasını döndü ve gizemli yabancıya boş bir bakış attı.

Yabancı hafif, havalı bir kahkaha attı. "Ah, gül." Başka bir takma ad mıydı? "Çok güzel bir gülüşün var ama yine de bunu bana göstermeyi reddediyorsun." Şemsiyesini Xiao Zhan'ın yanına koydu ve yatağın üzerinde yerleşti. "Söyle bana, nasılsın gül?"

Bir anlık sessizliğin ardından Xiao Zhan iç çekti ve geceliğini giydi. "İlk başta kolyeyi nasıl çalıştıracağımı merak ediyordum ama daha bu sabah bana bir resim geldi... lanetli bir resimdi..." Yabancı gülümsedi. "Gelin yiyen iblis beni neredeyse öldürüyordu ama tüm bu olanlardan sonra kolyeyi çalıştırmayı başardım." Xiao Zhan kollarını kavuşturdu ve yabancıya baktı. "Ama bunu zaten biliyordun, değil mi?"

Yabancının gülümsemesi gerildi. "Tabii ki."

"Bana o tabloyu gönderen sendin, değil mi?"

"Sen oldukça zeki bir gülsün." Ancak gülümseme hâlâ yabancının suratında duruyordu. "Sonunda eskisinden daha iyi yapıyorsun. Belki de sana küçükken yaklaşmamalıydım. Bu yaşta, oldukça iyi çiçek açtın." 18 yıllık ihmal ve mücadelenin sonucuydu.

Xiao Zhan kollarını çaprazladı. "Neden bana yardım ediyorsun? Neden bana bir kolye, bir resim ve hatta bir tanrı vermek için bu kadar uğraşıyorsun? İstediğin şey ne?"

Sonra yabancının yüzündeki gülümseme kayboldu. Yabancı şemsiyesini aldı ve geldiğinden daha hızlı bir şekilde girdap oluşturarak ortadan kayboldu.

Xiao Zhan gizemli yabancıya tam olarak hiç güvenmemişti ama bu konuşma diğerinin onu koruması için her zaman ikna etmişti.

---

Şehrin diğer tarafındaki gölün yanında, bir Tanrı hayal kırıklığı içinde bir ağaca tekme savurdu. "Bu lanet kadar can sıkıcı!" Yibo inledi ve bisikletine yaslanmak için birkaç adım geri çekildi. "Onu bu şekilde yiyemem. Onu yemem gerek ama yine de yiyemiyorum. Ona sahip olamıyorum." diyerek tıpkı çocuklarını öldürmüş gibi önündeki çimenlere baktı. "Ben ona sahip olamıyorum... ama o çoktan bana sahip."

Yibo gökyüzüne baktı ve gül kokan insanı yeme zevkine erişebilseydi ne olacağını düşündü. Beklemediği şey, kalbinin acımaya başlamasıydı.

"Bu da ne?" diyerek boğazındaki yumruyu yuttu ve gözlerinden yaş aktığını fark edince dehşete düştü. Xiao Zhan'sız bir dünya düşüncesi çok acı vericiydi. Sadece düşüncesi bile onu çok kötü hissettirmişti. "Bu lanet kolye..." O kadar güçlüydü ki Xiao Zhan'ı yemeyi düşündüğü için bile kendisinden nefret etmesini sağlamıştı.

Bu kolyenin gitmesi gerekiyordu. Onu yok etmesi gerekiyordu.

Yibo kolyeyi tuttu ve en güçlü alevini oluşturdu. Elinden, etrafındaki her şeyi temas etmeden yakabilecak kadar sıcak bir cehennem ateşi püskürttü. Denedi. Denedi. Tekrar tekrar denedi.

Fakat kolyeyi yakamadı.

Yibo öfke içinde bağırdı ve yanmış yere düştü. O, var olan en güçlü tanrılardan biriydi ve bir kolyeyi yok edememiş miydi? Xiao Zhan bunu dünyanın neresinden almıştı?

Xiao Zhan düşüncesiyle, Yibo kalbinin ısındığını hissetti ve dudaklarına bir gülümseme yerleşti. Xiao Zhan... Xiao Zhan, Xiao Zhan. Bu aptal kolye yüzünden onu çok özlüyordu.

Bağlı Tanrı, yıldızlara bakarken merak etmişti. Xiao Zhan ona ne zaman seslenecekti?

(ÇN:Bölümleri gerçekten hızlı hızlı yayımlamayı düşünüyorum. Ama hikayeyi sevip sevmediğinizi merak ediyorum. Bu satıra yorum yaparak ufak da olsa düşüncelerinizi yazar mısınız?.)

Forcing Me To Love You Isn't Fair Play | YiZhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin