Balkon kapısını ardımdan kapatırken bakışlarımı dudaklarının arasındaki sigaraya odakladım. Bana yan bir bakış attığında yanındaki sandalyeye oturdum ve puslu havaya dumanını savurmasını izledim.

"Ne istiyorsun yıldız tozu?" Sessizliği bozan o  olmuştu.

"Neden konuşmuyorsun?"

"O tabutta kimi taşıyorsun?"

Soruma soruyla karşılık verdiğinde dudaklarım benden bağımsız bir şekilde aralandı ve donuk bir hareketle ona döndüm. "Dövmesi olan birinin anlam sormaması gerektiğini bilmesi lazım," sesim demirden bir ayakkabı olup yere sağlam basmıştı.

Yüzü hızla bana dönerken aynı hızla çenemi tuttu ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Gördüğümden beri aklımdan çıkaramıyorum." Puslu bir sesle konuştuğunda kalbim sadece kan pompalamıyordu.

Neden böyle yaptığı hakkında hiçbir fikrim yoktu ama ona bir şeyi anımsatmış gibiydim sanki. O enerjik, umursamaz, gamsız tavırları akşamdan beri yoktu ve nadasa çekilmiş gibiydi. Maskesini mi düşürmüştü?

"Bana bunu yapma," diye fısıldadığımda ne yaptığını çok iyi biliyordu ki yapmaya devam etti.

Gözleri, bana ölümü hatırlatıyordu. Yüzüme çok yakın tuttuğu yüzü ise ölümden sonra bir hayat olduğunu.  Bir şeyi eksiltirken bir şeyi vaat eden bir yanı vardı bu adamın. Benden bir hayat eksiltecekse, vaat ettiği şey neydi? Bana her ne vaat edecek olursa olsun o sahtekâr bir adamdı. Boş vaatlerle bakıyordu gözler. Ölümü vaat ederken bile hayat öpücüğünü anımsatıyordu dudaklar.

"Sana neyi yapmayayım?" derken baş parmağını alt dudağıma bastırdı ve kesik bir nefes almama neden oldu.

Gözlerimi yumarak üzerimde bıraktığı etkiyi silmeye çalıştım ve silmekten çok daha da karalamaya benzedi. Can çekişiyor olduğumu görüyor olmalıydı ki bir anda geri çekilerek ruhumu uslanmaz bir boşluğa sürükledi.

"Neydi bu?" Gözlerimi açıp tek nefeste konuşmuştum.

"Bir açıklaması olması gerekmiyor," yüzümü süzüyordu. "İkimiz de yorgunuz ve sanırım biraz duygusal açlığımız var." Dudakları ona has bir şekilde yana kıvrıldı. "Ve sen de bu açlıkla seni öpmemi istedin."

"Kafanda kurduğunun farkında mısın?" diye çıkıştım ayaklanarak.

O da çok beklemeden ayağa kalktı. "Gözlerini kapatıp dudaklarıma yükselirken gözlerim açıktı ve izliyordum."

"Sen kafayı sıyırmışsın, bana yaklaşan sendin!"

Yine aynı hareketi yaparak yaklaştığında bir adım geriledim. "Söylesene," diye fısıldadı kulağıma doğru. Fısıltısıyla birlikte tenimin her bir yanı ürpermişti. "Ne zaman loş ışıkta sigara içerken dövmeni izleyeceğim?" Bunu söylerken kazağımın üzerinden belimi tutmuştu ve elini yukarıya doğru sürerek tam dövmenin olduğu yere getirmişti. Öylece donmuştum ve hiçbir şey yapmıyordum. Kokusu bedenimde uyuşukluk yapmıştı. Kendine has, tembel bir kokusu vardı. Mayıştırıyordu insanı.

"Madem ben kafamda kuruyorum, neden dakikalardır belindeki ellerimi ittirip kovmuyorsun beni? Neden kokunu boynundan almama izin veriyorsun?" O fısıltıyla konuşmaya devam ettiğinde bir sihirle uyutulmuş ve yeni uyanmış gibi irkilerek bir adım geriledim ve yutkundum. Kahretsin ki ultra seksi Bay A, gereksiz derecede haklı olduğu için herhangi bir savunmam yoktu. Hiçbir şey demeden geriledim ve kapıyı açarak içeriye girdim.

Aptalsın Esin! Aptal!

Kendi kendimle kavga saatlerim başlamıştı. Ona bu kozu verdiğime inanamıyordum. Yolculuğumuz ne kadar sürecekse durduğumuz petrol ofisi kadar söylerdi artık bunu. Kendimi kanepeye bırakıp sehpadaki telefonumu elime aldım ve Jülide'den mesaj geldiğini gördüm.

Yıldız Kayarken Dilek TutulmazWhere stories live. Discover now