Yan Karakter -44-

En başından başla
                                    

Lütfen gülsün. Lütfen gülsün. Lütfen...

Çok geçmeden dileğim gerçekleşmiş ve Duru'nun dudaklarında ufacık bir tebessüm oluşmuştu. Bu bile şu an için yeterliydi. Onun gülüşüne yeterince dalıp gitmeden önce Furkan'a verdiğim sözü hatırladım ve kantine doğru yöneldim. Henüz ders başlamamıştı bu yüzden kantin çok da kalabalık sayılmazdı, öğrenci sayısı azdı.

Gürkan'ı biraz ileride, telefonunu elinde çevirirken görmüştüm. Oldukça dalgındı. Bilerek birkaç yumruk yediğini biliyordum ama geçen günden bu yana yüzü daha da mor görünüyordu. Belki de Asena'nın bugün okula gelmemesi iyi olmuştu.

Karşısındaki sandalyeye geçip oturduğumda dalgın bakışları gözlerimi bulmuştu. Şu an bana bakıyordu ama aklı bambaşka bir yerdeydi. Aklının nerede, ya da daha doğrusu kimde, olduğunu tahmin etmek çok zor değildi.

"Asena da gelmemiş okula bugün."

"Evet." 

"Hastaymış."

"Hmm." diye mırıldandı ve telefonunu çevirmeye kaldığı yerden devam etti. Yüzünü anbean incelediğim için yüzündeki hafif ekşime gözümden kaçmamıştı. Asena'yla henüz konuşma fırsatım olmamıştı ama Gürkan'la ettikleri kavgadan sonra kendini epey kötü hissetmiş olmalıydı. Yoksa okulu, çocuklarını aksatacağını düşünmezdim.

"Bir an önce iyileşir umarım."

"Umarım."

"Ben de Duru'ya açıldım."

"Öyle mi? Ne güzel." 

Ellerimi birleştirip masanın üzerine koydum ve sabırla Gürkan'ın az önceki konuşmaları fark etmesini bekledim. Zaten donuk olan yüz ifadesi daha da donuklaşırken hızlı bir şekilde başını kaldırdı ve bana baktı. "Sen ne dedin az önce? Duru'ya açıldığını mı söyledin?"

"Evet." diyerek onayladım onu. "Aramızda açılmayan bir sen kaldın."

"Evet." diyerek onayladı beni. "İkiniz de hiç cesaret verici örnekler değilsiniz doğrusu."

Elimi kalbime götürüp yüzümü buruşturdum. "Acıttı be."

"Bırak şebekliği de ne oldu söyle. O ne dedi?"

"Hiçbir şey."

"Hiçbir şey mi?"

Kafamı aşağı yukarı salladığımda Gürkan, söylediklerine beden diliyle cevap vermeye devam edersem bana neler yapacağıyla ilgili oldukça açıklayıcı bir bakış atmıştı. Sessizce yutkundum ve konuşmaya çalıştım.

"Yani bir şey söylemesine izin vermedim. Zaten o da bir şey söyleyebilecek durumda değildi." Gözlerim duvara dalarken dünkü konuşmamız aklımda canlanmıştı. Tolga ile ilgili söylediklerim ve Duru'nun sessizliği...

"Eğer söyleyebilse söylerdi." dedim acıyan boğazıma aldırmadan. Yeniden Gürkan'a baktığımda yüreğimdeki sıkıntıyı fark etmişti. Şu an muhtemelen ne yapabileceğimizi düşünüyordu. Yapacak bir şey yoktu. Duru'nun akıl karışıklığını giderecek ve onunla dost olmaya devam edecektim.

Bunu yapamayacağımı düşünmüştüm ama yapabilirdim. Bunca zaman onun yanında hislerimi kontrol etmiştim. Yakınlığından faydalanmak gibi bir girişimde bulunmamıştım. Yine bunu yapabilirdim. Sırf onun yanında olabilmek için hislerimi görmezden gelebilirdim. Çünkü onun yanında olamamak hepsinden daha çok acıtıyordu. Bu, bir yandan da benim iyiliğim içindi.

Kendimi böyle avutuyordum.

Gözlerimi boş boş etrafta gezdirirken Furkan'ı kantinin girişinde görmemle kaşlarım çatılmıştı. Yanında bir süre Duru'yu aramıştım ancak Duru yoktu. Furkan'la sonunda göz göze geldiğimizde o da kantinde bizi arıyor olacaktı ki bulunduğumuz masaya doğru hızlıca yürüdü. Yanıma oturduğunda soluklanmasına izin vermeden konuya girmiştim.

"Niye Duru'nun yanında değilsin?"

"Senin onun yanında olman gerekiyor da ondan."

"Okulda görüşmüyoruz biz."

"Evet, onu da biliyorum." Furkan, derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya devam etti. "Bir derdi var ve sandığımdan daha ciddi, dalıp duruyor. Tamam, şu an sen ona aşkını itiraf ettiğin için en yakın arkadaşı ben olabilirim ama-..."

"Asena var." diye hatırlattı Gürkan. Furkan, dönüp Gürkan'a ters ters baktı. "Hani? Nerede Asena? Burada değil sonuçta, değil mi? O yüzden en yakın arkadaşı benim."

Bakışlarını yeniden bana çevirdi. "Ama sana ihtiyacı var, Ulaş."

Bunu öyle bir tonla söylemişti ki sanki biri yüreğimi var gücüyle sıkıyor gibi hissetmiştim. Nefeslerim bana yetmiyordu. "Nerede şu an?"

"Bilgisayar odasında. Tek boş yer orasıydı."

Kafamı onaylarcasına sallayıp oturduğum sandalyeden kalktım. Kantinden çıkıp bilgisayar odasının bulunduğu kata kadar merdivenleri hızlıca çıkarken sonunda bilgisayar odasının önüne gelmiştim. Derin derin nefesler alarak soluğumu düzene soktum ve kapıyı yavaşça açtım.

Duru, pencerenin önüne bir sandalye çekmiş, öylesine dışarıyı izliyordu.

Kapıyı ardımdan kapatıp yanına bir sandalye çektim ve oturdum. Dokunsam ağlayacakmış gibi duruyordu ve benim gibi görmediği bir saniyede bile onu özleyen biri için şu an onu kollarım arasına almamak çok zordu.

Ne söylemeliydim? İyi olup olmadığını sorsam bu çok aptalca olacaktı. Çünkü iyi görünmüyordu. Ona hislerimi açtıktan sonra da nasıl normal bir şekilde konuşacaktım hiç bilmiyordum. Aklımda kocaman soru işaretleri vardı.

"Buradayım." diye mırıldandım en sonunda. Gözlerini bana çevirdiğinde ister istemez nefesimi tutmuştum. Onun da aynısını yaptığını fark ettiğimde düşündüm. Acaba burada olduğumu şimdi mi fark ediyordu?

"Ulaş?" Sesindeki şaşkınlık az önce içimden geçirdiğim soruya cevap niteliğindeydi. Duru, şaşkınlığını üzerinden çabucak attığında ciddi bir surat ifadesi oluşmuştu.

"Dün-..." diye konuşmaya başladığında elimi kaldırıp sözünü kesmiştim. "Hayır, bir şey söylemek yok. Sadece bir seferliğine bu konuyu açtığımı söylemiştim. O konu orada kapandı. Biz şu ana gelelim. Şu an ben senin yakın arkadaşın olan çocuğum, tamam mı?"

"Emin misin, Ulaş? Hakkında hiç konuşmamak iyi mi olacak sence?"

"Benim için en iyisi bu, bundan eminim. Senin için de öyle tabii. O an işin içinde Tolga vardı, konu o olunca kendimi tutamıyorum, biliyorsun. Yoksa kontrol ediyorum her şeyi. Endişelenme."

"Ama..." 

"Lütfen, Duru. Buraya dün yaşananları konuşmak için gelmedim. Her şey dünde kaldı. Buraya senin neyin olduğunu anlamaya ve yapabilirsem seni rahatlatmaya geldim." Sandalyemi biraz ona doğru kaydırdım ve yüzüne baktım. Yine de emin olamıyordu. Ben onun için buradaydım ama o şu an bana ne olacağını düşünüyordu. En dostane gülümsememi takındım. 

"Ne olduğunu anlatmak ister misin?"

"Çok fazla şey oldu."

"Evet, bu belli oluyor." dediğimde Duru, bana bakmıştı. Hafifçe gülümsediğinde benim de gülüşüm genişlemişti. Ama fazla erken davrandığımı gözlerinin dolmasından anlamıştım. Bana dönüp neredeyse yalvarır gibi bir ses tonuyla konuştu.

"Ben seni hiç kaybetmek istemiyorum."

Ona olan hasretimi göz ardı edip onu kendime çektim ve kollarımı etrafına sardım. Şu an ona yine onun için sarılıyordum. Başımı saçlarının üzerine yaslayıp mırıltı gibi çıkan sesimle konuşmaya başladım.

"Beni hiç kaybetmeyeceksin ki. Buna izin vermeyeceğim. Elinden bu dostluğu almayacağım senin, tamam mı? Bunu ben de kaybetmeye dayanamam zaten."

Duru, geriye çekilip yanaklarını sildi ve yüzüme uzun uzun baktı. Nasıl da içim gidiyordu onun bu haline... Yine de sessizce bekleyip kendisini bana açmasını diliyordum. 

"Hadi bakalım." dedikten sonra dirseğimi pencerenin pervazına koydum ve başımı yumruk yaptığım elime yasladım. 

"Ne oldu anlat bana."

Discord grubumuzun davet linki profilimde bulunuyor.

Instagram: akyurekpars

İyi günler, 'gü'lerim! ♥

YAN KARAKTER | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin