Bölüm 2: Bu bir hastalık

Bắt đầu từ đầu
                                    

Birkaç dakika sonra Arın beni kapıya yönlendirdi ve ikimizin de başları dik, suratımız da duygudan yoksun bir şekilde çıkışa doğru ilerledik. Herkesin gözü bizim üzerimizdeyken, bizim gözlerimiz birbirimizdeydi. Dışarı çıktığımızda hafif hafif yağmaya başlayan karın altında ikimiz de arabamızın gelmesini bekledik. Soğuktan dolayı Arın'a daha çok sokuldum va etrafa bakınmaya başladım. İnsanlar telaşlı bir şekilde, bir an önce evlerine gitmeye çalışıyordu. Bulunduğumuz yer ufak bir kasaba olduğu için herkes çok tatlı görünüyordu. Murat abi de burada büyüdüğü için Zümrüdüanka'yı da buraya yaptırmıştı.

Tabii ilk müşterisi-kendisi öğrenci demeyi seçiyor- de ben ve Arın olmuştuk. Bizi burada yetiştirdi. Sonra da Kıbrıs'a, oradan da Las Vegas'a gönderdi. Ve biz her zaman onun adını yükseklere taşıdık, bundan sonra da taşımaya tabiki devam edicektik.

Kar hızlandı, insanlar yavaş yavaş azalmaya başladı. Arın sinirli bir şekilde ceketini sırtıma koydu ve girişte dikilen görevliye doğru ilerledi. Ben de cekete sıkı sıkıya sarıldım, sanırım arabamız biraz gecikecekti...
Arın adamla orada tartışmaya başladığında derin bir nefes aldım. Bir kere de adam gibi getirin şu arabayı ya... Karlı zeminde topuklularımı düzgün tutmaya çalışarak ayakta duruyordum ve bir erkek sesiyle sağ tarafıma döndüm;

"Birini mi bekliyorsunuz bayan?"

Bu, şu yakışıklı adamdı. Masada bana derin derin bakan. Kirli sakalına dokundu ve dudaklarıma bakarak devam etti;

"Eğer isterseniz... Sizi evinize kadar bırakabilirim."

Bense mal mal o yeşil gözlerine bakıyordum.
Beni eve bırakmak mı? Bu ne cüret?
Yüzümü buruşturdum ve ceketle önümü kapattım. Sol elimle saçımı yüzümün önünden çektikten sonra kibirli bir tavırla konuştum;

"Yeni tanıdığınız her kadına bu teklifi mi verirsiniz?"

Adama olan tüm sempatim uçup gitmişti. İsmini bile unuttuğum herif bir an afalladı. Gözlerini benden kaçırdı ve utanıyormuş gibi bir hâl aldı suratı.

Bulunduğun sınıfın farkına varmalısın gerizekâlı...

O sırada Arın yanıma geldi ve bir bana bir yanımdaki adama kaşlarını çatıp baktı. Kurtarıcıma gülümseyerek baktım ve yanımdakini yok sayarak Arın'ın elini tuttuğumda şansıma arabamız da yavaş bir şekilde önümüzde durdu. Derin bir nefes aldım ve adama dönüp konuştum;

"Bence haddinizi bilin, bayım."

Arın'ın koluna girdim ve birlikte siyah, büyük arabamıza bindik. Arın benim rahat bir şekilde binebilmem için ilk o girdi ve bana elini uzattı. Ben de bir elimle elbisemin eteğini tutarken diğer elimle Arın'ın elini tuttum ve birkaç dakika sonraysa arabada pencere kenarındaki yerimi almıştım. Sıcacık koltuklarda uykumun gelmesine aldırış etmeden üstümdeki ceketi Arın'ın kucağına koydum ve derin bir nefes alarak gerindim.

Arınsa kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu . Gülümsedim ve kahverengi deri koltukta ona doğru yaklaştım. Başımı omzuna koyduğumda Arın hâlâ garip bir sinirle bakıyordu. Ben de kaşlarımı çattım ve yüzüne yakından bakarak konuştum;

"Bir sorun mu var? Sevinmen gerekiyordu, 4 milyon kazandık Arın."

Dudaklarını yaladı ve gözlerini cama çevirdi. Ondan uzaklaştım. Sol elimi uzattım ve karışık, dalgalı saçlarında parmaklarımı gezdirdim;

"Yanımdaki adamdan bahsediyorsan eğer hemen açıklayayım, beni eve bırakmak istedi ama ben tabiki de izi-

"O adama karşı dikkatli ol Aden. Tek söyleyebileceğim bu..." Yüzüme dâhi bakmadan kurduğu bu lafı fazla kafama takmadan;"Tamam." Diyerek geçiştirdim ve geniş, beyaz çantamdan telefonumu çıkararak banka hesabımızı açtım. Hesapta olan para miktarına bakınca bir anda herşeyi unuttum ve büyük bir kahkaha patlattım. Elimdeki telefonun ekranını Arın'ın önüne uzattığımda o da birkaç saniye baktı ve yüzündeki gülümsemeyle birlikte sağ kolunu omzuma atarak beni kendine çekti.

BarbianaNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ