Aldatılmak

217 12 5
                                    

Kapının önüne geldiğimde acaba hediyemi beğenicek mi diye düşünmeden edemiyordum. 3. Yılımızı tamamlamıştık ve ben ona süpriz yaparak evine gelmiştim. Semih.. Onu o kadar çok seviyorum ki! Kolumdaki saatime baktığımda saatin 11.17 oldugunu gördüm. Onun bu saatte uyudugunu bildiğim için çantamdan bana verdiği anahtarı çıkardım ve evine girdim. Tahmin ettiğim gibi uyanmamıştı. Üç katlı villanın merdivenlerinden sessizce çıkmaya calısırken çıkan gıcırtı sinirimi bozuyordu. Sonunda merdivenlerin sonuna ulaştığımda koridorun sonunda olan odaya doğru ilerledim. Kapının önüne gelince son bi nefes alıp içeriye yüzümde kocaman bir gülümsemeyle girdim ama girdiğim anda gülümsemem yüzümde söndü. Karsımda bana şaşkınca bakan bir çift göz değil, iki çift göz vardı. Gözümdeki yaşlar görünüşümü bulanıklaştırırken bacaklarım beni taşıyamaz oldu. Semih, çıplak bir kızın esiri altına alınmıştı. Semih beni görür görmez bir küfür etti ve hemen pantolonunu bacaklarından geçirdi. Kafamı hayır anlamında hızlı hızlı sallarken bana doğru geliyordu.

"B-bak gerçekten göründüğü gibi değil" dediğinde elimdeki hediye kutusunu ona doğru fırlattım. Tabii ki isabet etmedi.

"Seni aşşağılık piç kurusu!" Diye bagırdığım. Ve koşmaya basladım. Merdivenlerden inerken zorlanmıstım çünkü bacaklarım titriyordu. Semihinde arkamdan geldiğini görünce daha hızlı kosmaya basladım. Evin önündeki arabama ulaştığımda hızlı bir şekildi bindim ve kilitledim. Semih arabaya ulaşmıs cama vuruyordu. Ona aldırmadan gaza bastım ve nereye gittiğime bakmadan sürmeye basladım. Ana yola çıktığımda artık gözyaşlarım durmaz olmuştu. Bunu bana nasıl yapabilir! Koskoca 3 yılımı verdim ben sana şerefsiz!! Daha şiddetli ağlamaya basladığımda arabada hıçkırıklarım yankılanıyordu. Onumu göremiyorum. Ve tam beyaz bi ışığın üzerime geldiğini gördüğümde bunun bi araba farı oldugunu anlayıp kornalar eşliğinde frene bastım. Çarpışmamıza ramak kala ikimizde durmustuk. Hah! Şansa bak! Keske durmasaydım. Ölseydim daha iyiydi! Karsı arabadaki adam içeriden sinirli bi şekilde çıktıgında bende hayattan bezmiş ve yavas bi şekilde arabadam indim ve gözlerimi devirerek ona baktım.

"Ne yapıyorsun lan sen! Delirdin mi! İkimizide öldürüyordun!"

"Amacım da buydu zaten, ölmek!" Diyip tekrar ağlamaya basladıgımda çocuk kaslarını çatarak bana baktı. Çok yakısıklıydı ve normal erkekleri kıskandıracak kadar iyi bir fiziği vardı.

Çocuk ne yapacağını bilemez bir şekilde elini saçına götürdü ve karıstırdı.

"B-bak ağlayan bi kız görmeyi hiç sevmiyorum! İstersen gel biyere gidip konusalım. Derdini anlat bana. Tamam mı?" Diyerek kararsız bi şekilde elini omuzuma koydu.

Daha tanımadığım bi adama derdimi açmak istemesemde kim olursa olsun anlatmaya, rahatlamaya ihtiyacım vardı.

Ağlamaya ve hıçkırmaya devam ederken kafamı olumlu anlamda salladım. Artık ağlarken sarsılıyordum çünkü artık çok fena hıçkırıyordum.

"Arabayı kullanabilecekmisin?" Diye sordugunda hayır anlamında basımı salladım. Adam oflayıp telefonunu çıkardı ve bi numara tuslayıp telefonu kulağına götürdü.

"Alo, Alp?

"..."

"Mesaj atacağım yere gelip arabamı al."

"..."

"Tamam koçum, hadi çabuk ol" diyip kapattıgında hala dinmemiş olan yaşlarımın sayesinde bulanık olan suratına bakıyordum. Ona nasıl güveniyosun diyosunuzdur ama şu an bunu düşünebilecek durumda değilim.

"Haydi gel!" Dedi ve benide çekerek arabamın yolcu koltuguna oturttu. Kendiside sürücü koltuguna oturdugunda arabayı çalıştırıp sürmeye basladı.

"Adın ne?" Diye sorunca burnumu çekip,

"Bahar, s..senin?"

"Kerem. Daha iyimisin" diye sordugunda yine ağlamaya basladım. Basımı hayır anlamında sallarken yüzümü ellerimle kapattım. Kimsenin karsısında ağlamayı sevmem ama elimde değildi. Durduramıyordum.

Araba durdugunda ellerimi çekip nereye geldiğimize baktım. Gölet kafeye gelmiştik. Bu kafeye cogunlukla gençler gelirdi. Arabadan indiğinde bende indim. Kafeden içeriye girdiğimizde bizi güler yüzlü bi çocuk karsıladı.

"Hosgeldiniz efendim" dediğinde gülümsemeye calıstım fakat imkansızdı. İki kişilik masaya oturdugumuzda Kerem,

"Ne içersin?" Diye sordugunda,

"Farketmez" diyip sabahtan beri elime almadığım telefonumu çıkardım.

(36 cevapsız çağrı, 24 yeni mesaj)

Kerem sipariş verirken çağrı ve mesajların kimden olduguna baktım. Aramaların 34 ü Semih den, 2si Sibelden idi. Sibel benim en yakın arkadasım ve ev arkadasımdı. Mesajların hepsi Semihtendi. Mesajlara girdiğimde,

'Askım acıklayabilirim, herseyi yanlıs anladın'

'Bahar nerdesin sen? Evdede yoksun'

'Bahar sunlara cevap ver!'

'Nerdesin lanet olasıca!'

'Bahar bak endişeleniyorum' türden mesajlardı. Orospu çocuguna bak sen! İnanamıyorum ya! Bida lanet olasıca yazmış ibne! Tekrar ağlayacaktım ki başarısız oldum çünkü artık gözümde yaş kalmamıştı. Kerem,

"Ee, anlat bakalım neymiş derdin." Diye sorunca derin bi nefes alıp söze basladım.

"Semih... Sevgilim. Yani eski sevgilim. Bu gün 3. Yılımızdı. Ona hediye alıp süpriz yapmaya gitmiştim. Evinin anahtarı vardı bende. Uyudugunu sanıp içeriye girip odasına girdim. Ve sonuç, aldatıldım." Diye tek bi nefeste anlattıgımda üzülmüşe benziyordu.

"Bak, Bahar. Güçlü bir kıza benziyorsun. Bişeyler saçmalayıp yanlıslıkla seni daha fazla üzmek istemiyorum. Sadece güçlü kal. Seni ne kadar tanımasamda artık dostuz. Ne zaman konuşmak istersen beni arıyabilirsin. Telefonunu verirmisin?" Dediğinde telefonumu ona uzattım numarasını yazıp aradığında telefonu çaldı ve oda kaydetti.

Semihsiz bir hayat... Düşünemiyordum. Nasıl başarıcaktım bundan sonra? Nasıl katlanacaktım onsuzluğa? Peki ya en önemlisi, geri kalan hayatımda bu ihanetle nasıl yaşayacaktım?

BAHARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin