Kalkmaya çalıştı. İlk seferde başaramadı. İkinci ve üçüncü seferde de. Başını zemine koyduğunda gözünden bir damla yaş düştü.

Ne kendisi sildi ne başkası. O yaş yer ile buluştu.

İstemiyordu Onur. İçinden geçirdiği de buydu. Vişne'ye geç kalmak istemiyordu. Kalkmalıydı. Bugün Vişne'ye gidemezse bir daha hiç gidemezdi. Çünkü bugün ona gitmezse ne sevdiği gelirdi ne de kendisi gitmeye yüz bulabilirdi iş işten geçtikten sonra.

Gözlerindeki ağırlığa birkaç saniye teslim oldu. Fakat o birkaç saniye aslında birkaç saatti. Akşam olmaya başlamıştı çoktan.

Gözlerini, gökyüzü siyaha bulanmaya başladığı sıra açtı. Başını hafifçe kaldırdığında etrafa baktı. Ringde olduğunu anladığında kendisine bir iki saniye verdi. Kendine geldiğinde hâlâ acıyordu her yeri. Ayağa yüzünü buruşturarak kalktı. Nasıl olduğunu umursamadan sendeliyor olmasını göz ardı ederek ayağa kalktı. Küçük adımları ile çıktığı ring bomboştu.

Akşam olmuş olduğunu görünce bir telaş kapladı içini. Hızlı olmasını tembihledi kendine. Biraz yürüdüğünde bir taksi gördü. Hemen atlayıp evin adresini verdiğinde başını koltuğun baş kısmına yaslayıp dışarıyı izledi. O sıra radyoda bir şarkı çalıyordu. Bir şarkının son kısmı.

Sırtlar yüklü çantasını,
Beli bükük kalmasını,
Dinmeyen açık gözyaşını,
Silmezler güzel adam.

Kısa bir yolculuğun ardından eve geldiğinde yine aynı boşluğa düşen adımları ile yürümeye başladı.

Merdivenleri nasıl çıktığını hatırlamıyordu ama çıkmıştı bir şekilde. Zile bastığında anında açılan kapıyı Demir açmıştı. Çok korkmuştu ve çok da telaşlıydı.

"Abi ne oldu sana?"

"Demir çabuk olmamız lazım."

"Abi delirdin mi sen? Bu haldeyken gidemeyiz."

"Gitmemiz gerek Demir. Ben hazırlanıyorum."

Gözlerini kapatıp kapatıp açtı Onur. Odasına girdiğinde yatağına oturup karşı apartmanın penceresine baktı. Kendi kendine mırıldandı.

"Geliyorum Vişne'm."

Ayağa kalkıp hazır olan takım elbisesini giydi binbir zorlukla.

Yüzünü yıkayıp odasından çıktığında salonda oturan Osman Amca'yı gördü. Elindeki çiçek ve çikolatayı görünce minnetle baktı amcasına.

"Ben hazırım gidelim."

Sesini kendisi zor bulmuştu. Dışarıya yansıtmasa da çok canı yanıyordu.

"Oğlum iyi değil gibisin. Hasta mı oldun?"

"Yok amcam iyiyim ben."

Derin bir nefes alıp devam etti.

"Gidelim hadi."

Başını salladıktan sonra kapıya doğru yürüdü Osman Amca. Demir endişeli bakışlarını abisinden ayırmıyordu. Onur bunu farkedince yatıştırmak adına konuştu.

"Merak etme gerçekten iyiyim ben."

Değildi halbuki ama bunu söylemek istemiyordu. Bu gece herkes için çok güzel bir gece olmalıydı. Hiçbir şey olmadığını gösterirse öyle görürlerdi ve bir sorun çıkmadan bu günü güzel bir şekilde bitirebilirlerdi.

Karşı apartmana yürüdüklerinde en arkada Onur vardı. Biraz da olsa kendisine gelmişti.

Kata çıktıklarında zile bastı Osman Amca. Gülşah açtı kapıyı.

Bugün en az Onur kadar heyecanlıydı. Üstüne haki bol bir elbise ve bordo rengi şalını takmıştı.

"Hoşgeldiniz."

"Hoşbulduk kızım."

Sırayla herkes içeri girdiğinde Gülşah da farketmişti Onurun halini.

Koltuklara oturduklarında Gülşah kapının girişindeki sandalyede kızlar ile birlikte oturuyordu. Önlerindeki sandalyelerde Üsame, Yusuf ve Enes vardı.

Kısa bir sohbetin ardından kahveler için komut verildi. Gülşah ve kızlar mutfağa gittiğinde önce cezve çıktı ortaya. Sonra da gerekli malzemeler.

"Onur'un halini gördünüz mü?"

Başını salladı Gülşah.

"Neyi var bilmiyorum ama iyi değil."

"Çocuğun gözleri baygın baygın bakıyor."

Gülşah'ın eli tuza gitmedi. Zaten koymayacaktı ama bu halini gördükten sonra kararından emin olmuştu.

Hazırlayıp götürdüğünde herkese dağıtıldı kahveler. Onur önüne gelen tepsi ile kahvesini aldı. Gözlerini bir kere daha sıkı sıkı kapatıp açtığında kafasını kaldırıp Vişnesine gülümsedi.

"Eline sağlık Vişne."

Gülşah küçük bir şekilde başını sallayıp ve yine küçük bir şekilde gülümsedikten sonra tepsiyi masanın üzerine koydu ardından da yerine oturdu.

Onur elindeki fincanı içip bitirdi tek seferde. Tuzlu veya şekerli olmasını umursamadı. Vişnenin elinden çıkmıştı sonuç olarak ve Onur'un canına minnetti.

Osman Amca boğazını temizleyip söze girdi.

"Sebebi ziyaretimiz malum. Allah'ın emri, Peygamber Efendimizin kavliyle kızımız Gülşah'ı oğlumuz Onur'a istiyoruz."

Mustafa Tarık Bey gülümseyip başını salladı.

"Ben de verdim o zaman. Hayırlı olsun."

Salondaki yüzler gülüyordu. Buna Onur da dahildi. Acısını unutmuştu o anlarda.

"O zaman yüzükleri de takalım ne dersiniz?"

Onur, dün konuşulanlardan sonra Arsan'dan Gülşah'ın taktığı sahte yüzüklerinden birini istemişti ölçü için. Gülşah da Arsan'a vermişti aralarından birini. Ve o gün almıştı yüzükleri Onur.

Mustafa Bey başını sallayıp ayaklandığında herkes ayağa kalkmıştı.

Yüzükler ortaya çıktığında Onur ve Gülşah yan yana geldi. Parmaklarına geçirilen yüzüklere bakıyordu ikisi de gülümseyerek.

Mustafa Bey, Osman Amca'nın kesmesini istemişti kurdeleyi.

Osman Amca eline aldığı makas ile birlikte Onur'a baktı. Kısa tuttu konuşmasını. İkisine de hayırlara vesile olmasının hakkında duaları eşliğinde kesti kırmızı kurdeleyi.

Ve o an Onur için son derman noktasıydı.

Kurdele kesildi.

İki saniye sonra yere yığıldı heybetli beden.
_______________________________________

-bölüm sonu

Selamunaleyküm

Nasılsınız?

Hüzünlü bir bölüm oldu ama baştaki bölümlerde de geçtiği gibi: Güzel sevdalar zaman alır.

Multiyi Onur'a hediye ediyorum. Şarkının esas ithaf edilenleri yine çok değerli kahramanlar olsa da, onların yanında bir de oğlumuza hediye etmek istiyorum.

Onur? 💚

Söylemek istediğim bir şey var:
Onur. Sen harika bir adamsın.

Gülşah? 💙

Bölüm nasıldı?

Allah'a emanet olun Vişnelerim 🍒♥️

~okyanusvevişnelerhüzünlü

Vişne | TextingWhere stories live. Discover now