Pek konuşkan biri değildi belki de.

Çok yabancı da görünmüyordu aslında. Yine de onu tanımıyordum. Yalnızca kenara bıraktığı cüppesinin üstündeki, siyah sarı kravatından Hufflepuff öğrencisi olduğunu anladım.

Tilki tekrar gülmeye başlayınca çocuk da gülümsemeye başladı. Saçlarının ön kısmı kirpiklerine girecek kadar uzunlardı ancak ensesinden daha aşağıda da değildi.

Bir süre sessizce onun tilkiyi sevip, beslemesini izledik. Onunla konuşmak istiyordum ancak benimle konuşmak istemiyor gibi görünüyordu.

Nezaket gösterip, onu rahatsız etmemek adına gitmeliydim belki. Fakat hayatımda ilk kez tilki görüyordum. Hem de bu kadar yakından. Keşke tilki onu sevmeme izin verseydi.

Tilkiye elimi uzattım ancak benden nefret etmemesi için çok da yaklaşmadım. Yerinde doğrulup burnunu parmaklarıma yaklaştırdı. Önce tırnaklarımın üstündeki ojeyi, sonra da bilekliğimi kokladı. Bir anda oturup gözlerini üstüme dikince şaşkınca çocuğa baktım.

Çocuk da şaşırmış görünüyordu. Üçümüz de birbirimize şaşkınca bakarken sonunda çocuk elime bir et parçasını uzattı. Alıp almayacağımdan çok emin değil gibi görünürken ben aldım. Tilkiye telkinle uzattım. Lütfen elimi ısırma. Dişlerin sivri görünüyor. Isırırsan da sorun değil aslında sadece yeni manikür yaptırmıştım. Uzanıyor... uzanıyor... hah!

Ve elimi kapmadı. Kolaymış yahu bu tilki besleme işi.

Ben elimi daha çok et vermesi için çocuğa uzatınca o da yanındaki çantalardan birinden bu sefer tavuk olduğu belli olan bir parça çıkardı. Sanırım elimin kirlenmesinden hoşlanmayacağımı düşündüğünden bana uzatmadan önce emin olamayarak bakıyordu. Ancak ben her defasında onun elinden, eti toprağa düşürmeyeceğime dair güvence verip sıkıca tutarak alıyordum.

Tilki biraz daha yedikten sonra ellerini- patilerini? - güç almakta olduğum dizlerimin üstüne koyunca dengemi kaybedip yere düştüm. Tilki ise bundan korkmamış, aksine bir anda karnımın üstüne çıkıp yüzümü koklayıp biraz yalıyordu. Dili minicik olmasına rağmen bir köpeğinki gibi ıslaktı.

Çocuğun sesini sonunda o zaman duyabildim. Neredeyse tilkininki gibi bir kahkahası olduğunu söylesem yalan olmazdı. Elbette onun aksine pes ve biraz çatallıydı.

Yerimde doğrulup, popomun üstüne oturunca sonunda güvenini kazandığımı anladım. Kiremit rengi tüyleri yumuşacıklardı. Kahverengi gözleri bana bakıyor, durmadan kuyruğunu sallıyordu.

"Galiba beni sevdi," dedim beyaz karnını okşayınca kahkaha atmaya başladı tekrar. Neredeyse bulaşıcı bir şeydi bu. Bir tilkiyi okşarken kimsenin somurtabileceğine inanmıyordum. Profesör Vector'un bile.

Dönüp çocuğun yeşil gözlerine bakınca o da bana gülümsedi. Demek yalnızca tilkinin değil birinin güvenini daha kazanmıştım.

Ancak neden bu kadar sessiz olduğunu anlamıyordum. Belki de utangaç biriydi. Ya da ben fazla gevezeydim ve ortada konuşulacak bir şey yoktu.

Dizlerinin üstüne çökmüştü o da. Üstlerine dayadığı ellerinden biriyle önüne gelen saçları çekip yüzündeki gülümseme yavaşça tebessüme dönerken tilkiyi okşayan elim durdu. Eh pek de utangaç birine benzemiyor doğrusu.

Donup ona baktığımı fark edince gözleri kucağımdaki tilkiden gözlerime çıktı. Hala gülümsüyordu.

"Seni daha önce gördüm," dedim şimdi kesinlikle gördüğümden emin olarak. Fakat hala kim olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Bu benim suçum değildi, Slytherinler ve Hufflepufflar çok sık ortak ders almıyordu. Hufflepuffları yalnızca şu son iki senedir, herkes alanlarında özelleşerek ders aldığından beri görüyordum sınıfta.

Golden Boy and Princess // Slytherin+Hufflepuffحيث تعيش القصص. اكتشف الآن