"Evet ama o yazlık bir evden daha çok sarayı andırdığı için gayet de yalnız kalabilirdiniz."

Sertçe yutkundum. Kalabilirdik. Eğer Marcus benimle yalnız kalmak isteseydi, benden kaçmasaydı ya da onunla konuşmaya çalıştığım her fırsatta beni azarlamasaydı.

Açık değil mi? Seni istemiyor. Senden hoşlanmıyor. Eğer ailesi onu seninle olmaya zorlamasa adınızın aynı cümlede geçmesine bile izin vermez.

Karnım kasılınca masanın diğer tarafını tuttum. Ani hareketimle yan sıradaki Ravenclaw binasından Azula Thomson bana tuhaf tuhaf baktı.

"Hayır," dedim kısaca ve artık Profesör Slughorn'un da bir an önce gelmesini beklerken. "Her zamanki gibi soğuktu."

Klaire bir şey söylemeden önce durdu. Asasını masaya koyduğunu duydum. "Biliyorsun Marcus biraz... ele avuca sığmayan bir çocuk. Büyüdüğünde yola gelecektir, merak etme."

Büyüdüğünde mi?

Şu an ben yanındayken bununla yetinemiyor muydu? Bana çoktan değer verip, mutlu etmesi de öyle? Ama bunun yerine ne alıyordum? Hiçbir şey. Bol kavga, azarlanma ve göz devrilme.

Ona bakındım ancak sınıfta da değildi. Trende yanına oturmak istediğimi söylediğimde beni omzumdan ittirip, vagonun dolu olduğunu söylemişti. Oysa içeride yalnızca Anastasia Viper vardı.

Anastasia'dan asla nefret etmemiştim. Onun Marcus'a karşı hislerini biliyordum. Sırf bu yüzden onu suçlayamazdım. Açıkça belliydi ki Marcus da onunla beraber olmak istiyordu. Onu ve Anastasia'yı birkaç kez üstleri başları dağılmış bir şekilde boş sınıflardan çıkarlarken yakalamıştım. Üstelik Marcus'u tatillerde ziyaret ettiğimde hep ona ait bir şey de odasında oluyordu.

Bunu diğerleri de biliyordu. Daha doğrusu okuldaki herkes biliyordu. Ancak beni üzmemek için görmezden gelirlerdi.

"Günaydın, günaydın, günaydın." Profesör masasında duran küçükten büyüğe doğru dizilen kuru kafalara vurup iyice kelleşen başını kaşıdı. "Mutluluğun en yüksek halini uyarmak için yaptığımız iksiri geçen seneden hatırlayan var mı?"

Bir anda kapı açılınca Profesör Slughorn ile birlikte diğer herkesin de ilgisi kapıya çevrildi.

"Bay Ormar! Bizi varlığınızla şereflendirdiniz demek sonunda."

Marcus yandan ayrılmış, simsiyah saçları arasından aynı renk gözlerini sınıfta gezdirdi. Gömleği buruşmuş, kravatı gevşek ve her zamanki gibi cüppesi tek omzunda asılıydı. "Üzgünüm," dedi Slughorn'un en sevdiği öğrencilerden biri olduğunu bilerek sırıttı. Buz gibi, bembeyaz yüzünde bu sırıtma bile çok yapay duruyordu.

Marcus bulduğu ilk boş yere, bir Gryffindor öğrencisinin yanına bıraktı çantasını. Kız ona ters ters bakınca kaşlarını kaldırdı.

Kız hiçbir şey söylemeden sandalyesini ondan uzağa çekip, köşeye sinerken Marcus da yüzündeki hep kızgın ifadesini korumaya devam ederek rahatça yerine yerleşti.

İksiri deneme süresince Klaire, Malo ve Li beni epey güldürdüler. Li yanlış etkeni katıp, yüzünü kıpkırmzı ettiğinde ise neredeyse gülmekten sandalyemden aşağı düşecektim. Ders bitip etrafımızı toplamak istediğinde Malo hala onunla dalga geçiyordu.

"O.W.L.s sınavlarından nasıl geçtiğine inanamıyorum," dedi bronz, parlak teninin üstüne dökülen salyangoz yağını silmeye çalışırken Li'yi süzdü.

Li ağzını açmıştı ki, bir anda sertçe bileğimden çekilince az daha kolumun kopacağını sanarak nefesimi tuttu. Marcus'un öfkeli yüzüyle karşılaşınca ben de onu tekrarladım. Yine keyfi pek yerindeydi.

Golden Boy and Princess // Slytherin+HufflepuffWhere stories live. Discover now