4.BÖLÜM: "Bataklık Gözlü"

Start from the beginning
                                    

"Sen nereden biliyorsun çocuğun bizden büyük olduğunu?"

Kaşları çatılarak sorduğu soru müjdenin bezi musluğun yanına bırakmasıyla devam ederken, müjde elifin unuttuğu kapıya kısa bir bakış atarak masaya ilerledi. Dün gece hiranın oturduğu sandalyeye yorgunlukla çökerken elifte babasının aynı gece oturduğu sandalyeye kuruldu.

"Babamla annem konuşurken duydum ben de."

Elif merakla öne eğildi.

"Başka ne duydun?" Diye sordu.

Müjde istemsizce güldü. Elifin tatlı hali her zaman güldürürdü onu.

"Bir abisi varmış. O abisi zaten köyden taşınmalarına neden olmuş."

Elif 'hadi' der gibi hevesle müjdenin devam etmesini bekledi.

Müjde devam etti.

"Çocukken kazayla evlerini yakmış abisi. Daha müdahale edemeden evleri içindekilerle yanıp kül olmuş. Eh, burada kalacak başka yerleri olmadığı içinde tüm mal varlıklarından kalan hayvanlarını satıp buradan gitmişler. Bir daha da gelmemişler zaten."

Müjde, biten sınırlı sayıdaki bilgileriyle kolundaki saate baktı. Bu nişanlısının ona hediye ettiği saatti.

"Neyse ne, gelince öğreniriz çocuk yakışıklı mı değil mi? Zaten Öğlen olmak üzere. Hadi kalkta diğer işleri bitirelim. Birkaç saate büyükler gelecek." Dedi müjde.

Yorgun olsada ayağa kalktı. Tam bu anda hafif kızarmış yanaklarıyla dışarıdan yeni geldiği belli olan esma girdi mutfağa. Gözleri sandalyede oturan ikizinden sonra müjdeye döndüğünde içinde bastırdığı garip bir heyecanla, "Sanırım görücüler geldi." Dedi.

Aldığı haberle aralarındaki en büyük olmasını umursamadan heyecanla çığlık attı, müjde. Aynı heyecanla telaşla mutfak penceresine koşup dışarıya bakan ise elifti. Bir şey göremdiğinde, "Nerde?!" Diye bağırdı esmaya.

Esma daha sakin bir ifadeyle, "Selim kapıya geldi. Sadık amcayla beraber evlerine ilerlerken görmüş." Dedi.

Müjde ve elif koşturarak mutfaktan çıktı. Ardından esma da koştuğunda, heyecanını daha fazla gizlemeyerek önden koşan ikiliye, "Beni de bekleyin, " diye seslendi.

Kimse onu beklemedi o telaşla. Müjde ve elif ayakkabılarını giyip montlarını olağan üstü bir hızla üzerlerine geçirirken kendilerini esmanın söylenmeleriyle dışarı attılar. Geride kalan esma da ayakkabısını ve montunu giydiğinde son anda akıl ederek anahtarı aldı. Evde ne annesi vardı ne de babası. Biri komşuya gitmiş, diğeri kahveye gitmişti. Bu yüzden geldiklerinde onlara kapıyı açacak birileri olmadığından kapıyı kilitleyerek eşek kadar olduklarını unutarak koşan kızların peşine takıldı.

Müjde nefes nefese elifle beraber köşeyi dönerken, "Hira nerede?" Diye sordu.

Elif, soğukla kızaran al yanaklarının tatlılığını bilmeden, "Ne bileyim ya?! En son evden çıkmıştı." Diye yakındı.

Onlar sadık amcanın evlerine doğru ardlarında koşarak söven esmayla ilerlerken, hira bu anda selma hanımın evindeydi. Sobanın önünde komşuları olan kadının zoruyla çay içerken, selma hanım ona gelenleri tanıyıp tanımadığını soruyorudu.

Hira, utana utana başını iki yana salladı.

"Ben tanımıyorum selma teyze."

Selma hanım gülümsedi.

"Tabi nereden tanıyacaksın? Evinden bile zor çıkıyorsun."

Hira, sıcak bardağını alarak ufak bir yudum içti. Bu sürede selma hanımın yüzüne pek bakamıyordu çünkü kadının soruları onu utandırıyordu. Zaten ayda yılda bile gelmediği bir evdeyken ondan ödünç aldıkları eşyalar yüzünden başını kaldıramıyordu.

Oluru Var mı?Where stories live. Discover now