Onun yakalarını öyle sıkı tutuyordum ki, yüzümle aynı hizaya gelebilsin diye ayaklarını havalandırmışım haberim yok. Arkadaşı arkasından koştuğu vakit anladım ne yaptığımı.

"Tamam!.. ben sileceğim..."

"Hayır, yanlış cevap. Telefonunu bana veriyorsun." Deyip bir nesne fırlatır gibi attım onu aşağıya. Elimi uzatıp avucumu gösterdim.

"Siktir!... Veremem!" Pes etmiş bir hüzün ve hâlâ hırs vardı yüzünde.

"Neden?"

"Neden telefonumu vereyim ki?" Bağırmıyordu ama hâlâ aşağı kalır yanı yoktu.

"Vermek zorunda olduğun için?.. Bana bak şerefsiz, telefonunu ver. Tamamen içinin temiz olduğuna kanaat getireyim, yarın akşam veririm!" Bu sefer sabırsızlıkla bağıran bendim. Ancak hâlâ kararsız durunca yumruğumu kaldırdım, tam yüzüne bir tane geçiriyordum ki "dur!" Dedi. "Siktir!.. ah! Tamam!"

Elini cebine atıp tereddüt yaşayarak çıkartıp verdi telefonunu elime.

"Yarın akşam getirmezsen, hırsız diye ben ihbar ederim seni!" Bir de haklıymış gibi parmak sallayıp deli gibi bağırıyordu. Ama üste çıkmasından daha önemli konular vardı.

"Dinle, başka bir yerde kopyası var mı bu dokümanların?!" Kısa kollu gömleğinin düğmelerinin olduğu yaka bölümünden bir daha yakaladım onu. Bakışlarımın genç yaşıma göre, göz yapımdan dolayı ne kadar korkutucu ve tehditkâr olduğunu biliyordum.

"Bırak arkadaşımı, derdin ne?!" Jongdae'nin hemen arkasındaki sırık bağırdığında "kes sesini de erkek erkeğe halletsinler." Dedi Kyungsoo.

"Seni küçük çirkin, bana emir mi veriyorsun?"

"Ben divayım oğlum, istediğime istediğim emiri veririm."

Onlar arkada ağız ve el, kol dalaşına girerken Jongdae'den aldığım telefonu kısa süreliğine cebime koydum.

"Beni duymadın mı? Başka kopya var mı diyorum?"

"Hayır, yok!" Sahiden öyleymiş gibi bir hâli vardı ama işimi şansa atamazdım. Bir elim hâlâ yakasındayken işaret parmağımı yüzüne oldukça yakın salladım. "Eğer bir oyun oynarsan, seni mahverederim çocuk. Yemin ederim basket filesini götüne etek diye takarım. Sonra o etekle seni oynatır, videonu çeker, seni internete ben atarım. Duydun mu?"

"Seni adi, piç! O kadar haklı ve güçlü olduğunu mu sanıyorsun ha?!"

"Gebertirim oğlum seni. Senin kızılın olduğunu iddia ettin ya, hayır, benim kızılım ve sakın benim kızılımla bir gelecek hayali kurayım deme. Şu saatten sonra onu unutacaksın, aklına dâhi getirmeyeceksin. Ayrıca diğer maçımıza kadar, sana getirdiği o değerli taşları da bana getireceksin!" Son cümlemi beklemiyordu. Belliki bu kadar şeyi bana söylediğini tahmin etmemişti sanırım.

"Sen... Ondan da mı bahsetti?" Çok şaşırmışa benziyordu. O yüzden olsa gerek, deminden beri kulağımın zarını yırtan sesi normal düzeye indi.

"Evet, onu zorlamışsın. Bir dahaki maçımızda taşları da getireceksin."

Bana cevap vermedi, sadece bir süre suratıma baktı. Bu bilgi zoruna gitmiş olmalıydı, belli bir cevap vermedi. Bende cebimdeki telefonu çıkarıp şifresiz kilidini açtığımda, içinde bir sürü oyun ve dosya olduğunu gördüğüm için telefonun ona ait olduğuna inandım.

"Tabii... Buldun masum bir şeyi, bu korkaklıkla ancak onu kullanırsın değil mi? Siktir git gideceğin yere." Son cümlemle telefonunu karıştırarak döndüm arkamı.

Call of the Deep || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin