'' Asker Lux, görüşmeyeli baya zaman oldu değil mi? Yaptıklarınızı çok duydum ve sizle gurur duyduğumu bilmeni isterim. Bu arada bu Aurora ( orora ), kendisi nişanlım olur. ''

Led' in yanında duran genç kadın elini sırayla bize uzattı ve gülümseyerek bize selam verdi. Beyaz saçlarını yukarıdan topuz şeklinde toplamıştı ama yüzünün iki yanından sarkıttığı bukleleri özgür bir haldeydi. Üzerinde dizlerine kadar gelen ama dekoltesi çok az olan beyaz bir elbise vardı. Ten rengi bile solgunken bu kadar beyaz giymeleri şaşırtıcıydı, bazen derileri ve giysileri birbirine karışıyordu. Gözleri Led' e o kadar da benzemiyordu, beyaz irisinin üzerinde siyah lekeler vardı ve içinde kalan beyaz kısım lacivert bir çembere hapsolmuştu. Cass' in ardından kadının elini hafifçe sıktım ve selamlaştım.

'' Tanıştığımıza memnun oldum Bayan... "
" Wass. Ben de tanıştığımıza memnun oldum Bay Lux, yoksa asker mi demeliyim? "

Kadın hafifçe kıkırdadı ve ağzını beyaz dantelden bir eldiven taktığı eliyle örttü. Led' in bakışları bende toplanmıştı.

" Teşekkür ederim, şimdiye kadar herkes için yaptıklarınız için. "

" Asıl ben teşekkür ederim, kibarlığınız için "

Led, Aurora' yı sırtından hafif de olsa ittirir bir tavırla idamın gerçekleşeceği salonun olduğu koridora sürükledi. Etrafımız onlarca hatta belki de yüzlerce insanla kaplı olmasına rağmen yine yalnızdık, yine sadece ben ve Cass vardık.


----


Robinien dört bir yanına yerleştirilmiş hoparlörler bir anda devreye girdi ve cızırtılı da olsa ne dediği anlaşılan bir ses içeriyi doldurdu. 

'' Saygıdeğer konuklar, 1. Mahkeme Salonuna geçmeniz rica olunur. İdam, on dakika içinde başlayacaktır. ''

Yüzümü Cass' e çevirdim ve yeşil gözlerine baktım. En kötü ve dramatik anlarda bile birazcık da olsa huzur bulmama yardım ediyordu bu gözler. İçlerinde mutluluk saklıydı. Ve ben de o mutluluktan birazını kendime saklamaktan çekinmiyordum.

'' Hadi gidelim. '' diye fısıldadı Cass, tam da gözlerinde kaybolmuşken. Elini daha sıkı tuttum ve sordum.

'' Hazır mısın? ''

Gözlerindeki mutluluk bir anda daha kuvvetli bir şeye dönüştü. Daha etkili bir şeye. En karanlık kuyunun dibinde bile size ışık olacak bir şeye. Umuda...

'' Hazırım. ''


----


Mahkemede Başkanın yargılamasını yapan yargıç ve jüri üyeleri kendilerine ayrılan yüksek balkondaydı, fakat bu sefer dairesel salonun ortasında savunma yapılan kürsü yoktu. Onun yerine metal bir sandalye ve sandalyenin hemen yanına konulmuş metal bir sehpa vardı. Gözlerimi birazcık kısarak sehpanın pürüzsüz yüzeyine odaklandım. Üstünde biraz pamuk ve içi siyah bir sıvıyla doldurulmuş bir şırınga vardı. Demek idam böyle olacaktı, zehirle. 

Aslında böyle olacağını bilmem gerekirdi, nasıl olsa on yedinci yüzyılda değiliz. Tabi ki önümde parçalara ayrılarak haykırmasını tercih ederdim ama ne yapacaksın, insan her zaman istediğini elde edemiyor. 

'' Sence canı acıyacak mı? '' 

Bakışlarımı sehpadan ayırıp kafamdaki intikam duygusunu birkaç dakikalığına arka plana attım. Kafamı soluma çevirdiğimde Cassia' nın bana meraklı bir şekilde baktığını gördüm.

'' Ne dedin? ''

'' Başkan... '' yavaşça yutkundu. ''... sence canı acıyacak mı? ''

'' Umalım ki acısın. O bir hain. '' 

Cassia elini elimden çekiyor ve şaşkın halde bana bakıyor. 

'' Bu kadar kindar olduğunu bilmiyordum. ''

'' Kindar? Sırf farklı görünüyorlar diye yüzlerce masum insanı öldüren bir adamdan bahsediyoruz. Oturup onun için ağlamamı mı isterdin yoksa? ''

Yeşil gözlerini yavaşça devirdi ve derin bir nefes aldı ve direkt olarak gözlerimin içine baktı.

'' Belki de o insanlar o kadar da masum değillerdi. Şunu bil ki, herkes kuzunun tarafını tutup kurdu kötülerken kurdun yaptığı sadece karnını doyurmaktır. ''


---


Yargıcın nefret dolu sesi bir anda tüm salon boyunca yankılandı. 

'' Edillion Black, bugün neden burada olduğunuzu mahkeme salonunda bulunan herkese açıklamak ister miydiniz? ''

Ben de dahil olmak üzere herkes bakışlarını üstte kalan balkondan çekerek salonun ortasında, elleri kelepçeli halde iki polis memurunun arasında duran başkana çevirdi. Son birkaç günde ona neler yapmışlardı bilmiyorum ama yüzünün ve kollarının yaralarla ve çiziklerle dolu olduğunu görebiliyordum, mavi saçları kazınmış, bilekleri kelepçelerin sıkılığı yüzünden morluklarla kaplanmıştı.

Artık başkan denemeyecek adam, yerde ayaklarında sabitlediği bakışlarını oradan çekerek başını yavaşça kaldırdı ve kalabalık boyunca gezdirdi. Birini aradığı belliydi ve o kişinin kim olduğunu ikimiz de biliyorduk. 

Nefret dolu bir çift mavi göz benim suratımı bulana kadar bekledim. Gözlerimiz sabitlendiğini anda yargıç yeniden konuştu ve ikimizin bakışları dışında herkesinki yeniden balkona kitlendi. 

'' Bay Black, kendim, yani Yargıç ve Jüri adına, son sözlerinizi paylaşmanızı istemekle yükümlüyüm. Duyabilir miyiz? ''

Suratına bir sırıtışın yerleştiğini görebiliyordum ve sesini bir daha duyucak olmak bile sinir bozucuydu. Hem de o aksanla...

'' Burada bulunan herkesin bilmesini istiyorum ki, Beyaz Çember ayakta. Ve sonunuz olacak. '' İki elini hızlıca yukarı kaldırıp bir çember şeklini alacak şekilde birleştirdi ve bir anda benim olduğum tarafa doğru hızlıca tükürdü.

İki memur hemen onu yakalayıp arkalarında kalan metal sandalyeye oturttular ve kollarını ve bacaklarını sandalyenin dört bir yanındaki kayışlarla sabitlediler. Başkanın küfürleri tüm salon boyunca yankılanırken çırpındığını görebiliyordum. En sonunda memurlardan biri siyah sıvıyla dolu şırıngayı aldı ve adamın boynuna hızlıca batırdı. Saydam şırınganın içi yavaşça boşaldı ve başkan birkaç dakika içinde hareketsiz kaldı. Ölmüştü. 

İşin asıl ilginç kısmı ise Cass' in haklı olmasıydı.

Bu sefer her şey kuzunun işiydi...

Yazardan not: Yeni hikayem ' TUTSAK 'a da bakmanızı dilerim. ^^



ELEMENTजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें