35. Anne

6.9K 424 16
                                    

foto: Mina

Sophie duymaktan korktuğu sözleri sonunda duymuştu işte. Bir an ayaklarının onu taşımadığını hissetti. İşte tam o an Anna onu kolundan tutup yatağa oturmasına yardım etti. Sophie usul usul yanağından süzülen yaşlara engel olmadı. Aylar önce bebeğini kaybettiği odada şimdi de sevdiği adamı kaybetmişti.

Anna Sophie'ye bir şeyler söylemek istiyordu ama söyleyemiyordu. Böyle bir durumda ne yapılması gerektiğini hiçbir zaman bilememişti. Sophie'nin elini tutmaktan başka bir şey yapamıyordu.

Sophie o an kararını vermişti. Buradan gerçekten gitmesi gerekiyordu. Uzaklarda bir yerde mutluluk olmalıydı. Mutluluk neredeyse onu bulacak ve öyle yaşayacaktı. Elini kalbine götürdü. Sanki eli acısını alabilecekti. Kalbi acıyordu ve şu an bunu düşünmemesi gerekiyordu.

Olabildiğince çabuk toparlandıktan sonra Anna'nın endişeli bakışları eşliğinde odadan ayrıldı. Henry Minayla ilgili olay çıkarabilirdi ve yeterince odada kalmıştı zaten. Salona ilerlediğinde Henry'nin Mina'yı bir kenarda sıkıştırmış olduğunu görünce Sophie tam zamanında geldiğini düşünerek yanlarına ilerledi.

"Henry ne yapıyorsun?" 

İkisi de ona dönünce Sophie gülümsemeye çalışarak "Dikkat çekiyorsunuz." dedi uyaran bir ses tonuyla. Henry bir adım geriye çekilerek Sophie'nin kulağına öfkeyle fısıldadı. "Bu senin meselen değil."

Demek öyle olmuştu şimdi? Senin meselen benim meselem... Sophie Henry'e gülümseyerek bakarken kimseye fark ettirmeden kasığına dirsek atınca Henry acıyla kıvranmamak için kendini zor tutarken Sophie'ye yanan gözlerle bakıyordu. "Ben de senin hizmetçin değilim. Nasıl konuştuğuna dikkat et." dediğinde Henry öylece ona bakakalmıştı. Uysal karısı yeniden cadıya dönüşebilmişti ve bu nedense onun keyfini yerine getirmiş Mina'nın şaşkın bakışları altında kahkaha atmıştı.

Sophie Henry gülerken Mina'nın kolundan tutup "Helen'i gördün mü?" diye sordu. Mina başını üzgünce iki yana salladı. Sophie parmak uçlarında yükselip salonu gözden geçirirken Helen'i görmesiyle gülümseyerek Mina'yı kolundan çekiştirdi. "Bu taraftan."

Sophie bu iyiliği Mina'ya yaparken Mina aslında vicdan azabı duyuyordu. Hiç tanımadığı gelini ona yardım ederken o kendi canından olan çocuklarını bırakıp gidebilmişti. O zamanlar bu karar onun için ne kadar da doğru görünmüştü. Tüm hayatı boyunca mutsuz olacağından çekiniyordu. Sevdiği adamdan gerisi çok da önemli değildi onun için. Çocuklarına da çok iyi bakılacağından şüphesi yoktu. Başlarda çok doğru görünen bu karara anlık bir şekilde nasıl uymuştu bilmiyordu. Onlardan uzakta pişman olmadığı tek bir anı bile olmamıştı ama bir türlü dönememişti. Kral öldükten sonra da halkın onu istemeyeceğinden emindi. Henry o güçte değildi. Şimdi Henry yeterince güç sahibiydi ama onu koruyacak bir adam değildi. Onun bakışlarından Anna'nın günlüğü bulduğunu ve onun da yazanları gördüğüne emindi artık. 

Mina, Helen'in yanına geldiğinde ne yapacağını bilemez şekilde dururken Sophie onun yardımına yetişmişti. "Anna seni tebrik edemediğini söyleyince ben de onu yanınıza getirdim." Helen büyüleyici gülümsemesiyle Mina'ya gülümsedi. Bir gelinden çok masal perisi gibiydi.  Mina engel olamadığı gözyaşlarıyla yıllar sonra tekrar kızına sarılıyordu şimdi. Kızına yıllar önce ağlamamasını söyleyen kadın gözyaşlarını tutamıyordu. Yıllardır akmayan gözyaşları şimdi onun bir kalbi olduğunu ispatlarcasına akıyordu yanaklarından aşağı.

Helen geri çekildiğinde anlamsızca Mina'ya bakarken Mina hızla gözyaşlarını silerek kızının yüzüne elini uzattı yavaşça. Eli kızının yanağını okşarken  yıllar önceki hali geldi gözlerinin önüne. 

"Anneee." diye bağırarak koştu 5 yaşındaki kız çocuğu. Mina onu görünce tüm dertlerini unutmuş kocaman gülümsemesiyle ona doğru koşmuştu. Minik kızının ona sarılmasıyla her şeyi unutmuştu işte. Helen geri çekilip "Anne, saklanıyorum. Piyano hocam beni bulmasııın." dediğinde Mina elinde olmadan kahkaha attı.

Helen ona uzanan elin içine işlediğini hissetti bir an. Acaba evlendiği için mi bu böyleydi? Sanki uzaklardan gelen bir hediyeydi o dokunuş. Mina elini çekerken Helen hala onun dokunuşunun etkisindeydi. "Hayatın boyunca mutlu ol kızım." 

Helen gülümsedi. "Hep birlikte mutlu olacağız teyze." 

Sophie araya girme gereği duyarak "Bu kadar duygusal konuşma yeter, son dans başlamak üzere." dediğinde Helen  Marcus'un elini tutarak gülümsedi.

Sophie ve Mina koridorda ilerlerken derin bir sessizlik vardı üzerlerinde. Sophie bir şeyleri sorabilmek için ölüyordu ama bu konuya karışmaması gerektiğini de çok iyi biliyordu.  Mina'nın düşünceler alemine daldığı görünce susması gerektiğini çok iyi anlıyordu. "Oğlunuz, yani küçük olan nerede?" diye sordu Sophie.

Mina dalgınca "Beni dışarda bekliyor." dedi.

Sophie başıyla onayladı. Henry onları tekrar zindana attırmadan önce buradan güvenli bir şekilde gittiklerinden emin olmalıydı. Odaya geldiklerinde Anna odada volta atıyordu. Onları görünce derin bir iç geçirdikten sonra Sophie'ye sarıldı. Bir an Mina ile göz göze geldikten sonra ne yapacağını şaşırmış şekilde bakarken Mina ona doğru birkaç adım atıp ona sarıldı. Kıyafetleri hemen değiştikten sonra Mina Anna'nın ellerini tuttu. "Sen hayatımdaki en güzel şeylerden birisin. Eğer beni bulmak istersen kasabadaki şifacıya gel ve İris'i sor. O sana beni bulmana yardım eder." dedi. 

Anna kararsız bir şekilde başını salladı. Sophie ve Mina göz göze geldiklerinde Sophie "Evliliğim sanırım sizin yüzünüzden bitecek. Biraz vicdanınız varsa saraydan uzak durun." dedi. Mina başıyla onayladıktan sonra üç kadın sessizce Mina'nın saraydan çıkması için bahçeye doğru ilerlediler. Mina ve oğlu saraydan uzaklaşırken Sophie Anna'ya bakarak "Senin yüreğinin bir parçası da onda olsa ne olurdu sanki?" dediğinde Anna gülümsedi.

"O çocuk onun oğlu değil." diye mırıldandı Anna. Sophie şaşkınca ona bakarken Anna Sophie'ye gülümsedi. "Sadece Helen'in gözlerine sahip, onu evlat edinmiş. Eğer ben kardeşimi biraz olsun tanıyorsam durum bu ve  o vicdan azabı onu milyonlarca kere öldürdü zaten." 

Sophie Anna'nın kardeşini ne kadar da çabuk affettiğini düşünmeden edemedi.

***

Helen son danslarını ederken sevdiği adamın gözlerinden çok  Anna'nın  az önceki dokunuşunu düşünmeden edemiyordu. Marcus da bunun farkındaydı. "Anna'yı mı düşünüyorsun?" 

Helen onun nasıl anladığına şaşırarak "Nereden biliyorsun?" diye sorduğunda Marcus karısının bazen ne kadar da saf olduğunu düşünmeden edemiyordu.

"Sence olaylarda bir sorun yok muydu? Teyzen neden yanına Sophie ile gelsin ve neden sana sarılırken gereğinden fazla ağlasın?" Helen umursamazca omuz silkti. "Duygulanmış olmalı. Benim düğünümü bekliyordu gitmek için. Ama bu olaydan sonra belki beni ne kadar sevdiğini fark eder ve gitmez ha?" dediğinde Marcus iç geçirdi. 

"O Anna değildi Helen. Annendi." diye açıkladı. Helen gözlerini kocaman açmış biraz önce kocası olan adama bakıyordu.

13.03.2019 düzenlendi

Edit 2: 19.04.2023

Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin