A Hole In The Woods

79 10 1
                                    

Gözlerimi açtığımda tozlu bir yerde yatıyordum. Sertti ve kesinlikle ormana benzemiyordu. Etraf zifiri karanlıktı. Ayağa kalkıp el yordamıyla ışık için bir düğme, belki bir kibrit veya çakmak aramaya başladım. Sonunda elim bir ipe çarptı. Neyle karşılaşıcağımı bilmemenin korkusuyla ipi çektim. İlk baş ışıktan gözlerim kamaştı. Ama alışınca aslında eski bir kitaplıkta olduğumu gördüm. Tanrım, hep böyle bir kitaplığım olsun istemiştim!

Raflar yaklaşık iki metre uzunluğundaydı. Yuvarlak bir holun duvarına montelenmiştiler. Her kitaplığın önünde ne tür kitaplar içerdiğine ait bir yazı vardı. Eski İngiliz Edebiyatı, Modern İngiliz Edebiyatı, İngiliz Tarihi, Klasikler... Burası kesinlikle büyükbabama ait olmalıydı. A-ha! Worcester'da yaşadığı tekdüze hayatından kaçmak için ormanın içinde gizli bir kitaplık. Bu fikir çok hoşuma gitse de Londra'daki evimizin yakınlarında bir çukurdan düşsem, bulabileceğim en geniş yer kanalizasyonlardı. Ve kimse bok içinde yüzerken kitap okumaz istemez, ben dahil.

Bir iki adım ötemde bir masa vardı. Masanın üzerinde mumu çoktan erimiş ve küflenmiş bir gece lambası, Shakespeare'in küçük bir şiir kitabı, kalem, kurumuş bir mürekkep ve birkaç parşömen vardı. Parşömenlerin altına baktığımda küçük kırılmış bir ayna parçası gördüm. Yanında küçük bir not defteri sayfasına bilmediğim - muhtemelen eski- bir dille yazılmış bir yazı vardı.

Tam aynayı ve notu alıp cebime koymuştum ki yukarıdan sesler gelmeye başladı. Tam masanın altına girip saklanacakken büyük bir gürültü ve toz yığınıyla Jace aşağı düştü. Birkaç öksürük ve silkinmeden sonra ayağa kalkabildi.

"Lanet olsun Beth, hangi cehennemdeyiz?"

"Sakin ol koca oğlan. Burası sadece bir kitaplık."

"Bayan İnatçı'nın peşinden giderken belki de çıkışı olmayan bir deliğe düştüm, iyi mi?!"

"Peşimden gel diyen ben değildim. Sensiz de çıkış yolu bulabilirim." Jace beni taklit eden homurdanma sesleri çıkardı ve etrafa göz atmaya başladı. Bense Agatha Christie'nin On Küçük Zenci kitabına ulaşmaya çalışıyordum. Christie biz ingilizler için kesinlikle gelmiş geçmiş en büyük polisiye yazardı, tartışmasız.

Elimi birazcık daha uzatsam kitap bendeydi. Tam kitabı kendime doğru çekmeye başlamıştım ki bir anda tepetaklak oldum. Kitaplık ters döndü ve beni büyük bir hızla yere çarptı. Ağzımdan inlemeye benzer bir ses çıktı. Poirot Aşkına, belim tamamen tutulmuş gibi hissediyordum. Jace'in diğer taraftan bağırışlarını duyabiliyordum. Sonunda ona "Ben iyiyim!" diye seslendim. Tam kafamı kaldırıp diğer holden daha küçük olan ve yalnızca beş raf barındıran odayı incelemey başlayacaktım ki raf yine tepetaklak oldu ve Jace yine küfrederek ayağa kalktı. "Neden hep sonradan gelen ben oluyorum ki?"

Buradaki kitaplar diğerlerinden çok daha eski gibi duruyordu. Raf etiketleri yoktu ve kitapların neredeyse hepsi o bilmediğim dille yazılmıştı. Artık burasının büyükbabama ait olduğundan şüpheliydim.

"Bethany?" Bir süre cevap vermedim ama buradan çıkmak istiyorsam tek umudum Jace'le konuşmaktı.

"Evet, Jace?"

"Ben... Geçen gece ve bugün okulda olanlar için çok üzgünüm."

"Jessica'nın üzgün olduğunu hiç sanmıyorum."

"Aslında, şey, biz ayrıldık." Bir anda kafamı ona çevirdim. Tanrım, başarmıştım! En yakın arkadaşımı o yellozun elinden kurtarmıştım. Jace'e sarılmamak için kendimi zor tutarak ciddi tavrımı takındım.

"Senin için zor olmalı... En yakın arkadaşını sattığın kişiden ayrılmak yani." Cevap gelmedi. Hala kafamı ona çevirmiyordum.

"Jace?" Yine cevap yok. Sonunda gururumu yenip kafamı çevirdim. Jace orada elinde bir kitapla dikiliyordu. Ağzından salyaların akmasına az kalmıştı.

Other Half Of UsWhere stories live. Discover now