BÖLÜM 13

56 28 0
                                    

Bazen beklemediğimiz anlarda kötü şeyler olabildiği gibi, güzel firsatlarda gelebiliyordu. Ve bizim bunu nasıl değerlendirmiş olmamızdı asıl önemli olan.

Sanırım ne yapacağımı biliyordum. Üstelik bu kez yalansız da diyebilirim. "Bu bende kalabilir mi?" diyerek broşürü katlayıp çantama koydum. Benim şu an Mert'i bulmam gerekiyordu. "Sınıfta görüşürüz" diyerek kızların yanından ayrıldım ve Mert'i aramaya başladım. Yine o geçen günkü arkadaşıyla birlikte duvarın dibinde oturuyorlardı. Ona doğru yaklaşmaya başladığımda bana doğru döndü ve göz göze geldik. Başımla beni takip etmesini işaret ettim. Okulun arka tarafına dolaştım ve Mert'in gelmesini beklemeye başladım.

Kısa sürede Mert "Naber Güneş, nasılsın, bir sorun yok değil mi?" diyerek geldi. "Yok merak etme. Sadece şununla alakalı yardımına ihtiyacım var." diyerek çantama koyduğum broşürü çıkardım.

"Bolu gezisinin broşürü bu. Neyine yardım edeceğim ben bunun"

"Ben buradaki dört kişilik yazısını silmeni istiyorum sadece. Sanki tek başıma gidecekmişim gibi. Bugün halletmen lazım akşam istiyorum olur mu?" dedim. Amacım babama gezinin tek kişilik olduğunu düşündürmekti tabiki. Birilerini yanımda gönderebilirdi çünkü.

"Tamam halledeceğim" dedi ve broşürü aldı Mert.

"Tamamdır sağol"

Bu işi de hallettiğime göre şimdi gidip müdür odasında kayıt yaptırabilirim. Birinci kata çıktım ve müdür odasının kapısının önündeydim. Kapıyı tıklatıp içeri girdim.

"Merhaba, Nedim Bey. Ben gezi için kayıt yaptırmaya geldim, eğer müsaitseniz tabiki"

Nedim Bey beyaz saçlı ve ela gözlü hafifçe kilolu birisiydi. "Gel bakalım Güneş" diyerek beni yanına çağırdı. "Kaç kişi olacaksın belli mi?" diye sordu. "Evet benimle beraber dört kişi olacak" dedim. Kerem, Yiğit ve Turna'yı da Bolu'ya götürecektim. Söylemedim ama, bu seferlik idare etsinler beni. Nedim Bey listeye kayıt yaptıktan sonra "Tamamdır Güneş" dedi.

"Teşekkür ederim" diyerek odadan çıktım. Hızlıca sınıfa doğru ilerledim, derse sonradan girmek istemiyordum. Sınıfa girdikten saniyeler sonra edebiyat öğretmenimiz Gaye Aryalı içeri girdi. Gaye öğretmen kumral, yeşil gözlü, kırklı yaşlarında güzel bir kadındı.

"Merhaba arkadaşlar, bugün ders işlemekten ziyade bir şeyi haber vermek istiyorum size. Son birkaç haftanız artık okulumuzda. Sınav stresinizde malum olarak çok fazla. Bu yüzden biraz olsun stresinizi azaltmak adına tiyatro yapalım istiyorum. Hem herkesi bir araya toplamak, hemde dediğim gibi stresinizi azaltmak için." dedi.

"Sınav yaklaşıyor bizim tiyatroya çalışmamız olur mu?" dedi Hasan. Matematikçi birisi olduğu için bahane buluyor diye düşündüm.

"Bence koca bir yıl boyunca gerekli birikiminiz oluştu. Zaten çalışmanızı bırakmayacaksınız ki. Ayrıca siz bilirsiniz, katılacaksınız diye bir zorunluluk yok" dedi Gaye öğretmen.
Bence de bu durumun bir yanlışı yoktu. Hatta eğlenceli bile olabilirdi. Kendi adıma biraz kafa dağıtırım diye düşündüm. "Ben varım" diyerek el kaldırdım. Gaye öğretmen gülümseyerek ismimi defterine yazdı.

Beren ve Müge de el kaldırdı "Bizi de yazın" diyerek. Koca burunlu Tolga "Beni de yazın" dedi. Müge sessizce "Burun rolü senindir" dedi. Beren'le birbirimize bakıp güldük.

Bir süre bekledikten sonra kimseden ses çıkmayınca "Sanırım dört kişi" dedi Gaye öğretmen. Sinan "Kusura bakmayın kararsız kalmıştım, beni de yazın" dedi.
"Hayırlı işler Güneş. Romeo ve Juliet rolü sizindir" dedi Müge. "Dön önüne" diyerek omzuna bir tane vurdum.

"Güzel, diğer sınıflarla da konuşup sayıyı belirleyince hangi oyunu oynayacağımızı konuşuruz"

Yine rutin bir şekilde soru çözmeye devam ettik. Zaten sınıfta bile yeterince çalışıyorken kalan bütün zamanını çalışarak geçirenleri anlamıyordum.

***

Okul çıkışı Mert'i köşe başında bekledim. Mert yanıma geldiğinde "Hallettin mi?" diye sordum. "Tabiki de" diyerek broşürü çıkarıp bana verdi. Broşürü incelediğimde gerçekten de dört kişilik kısmı silinmişti.

"Bu işlerden anlayan bir çocuk var, onunla bilgisayar odasında hallettik" dedi Mert.

"Teşekkür ederim, arkadaşına arada ihtiyaç olabilir. Hadi görüşürüz" diyerek Mert'in yanından ayrıldım. Eve içim rahat bir şekilde gidiyordum. Ama Kerem'e haber vermem lazımdı tabiki. Çantamdan telefonu çıkarıp Kerem'i aradım. İkinci çalışında telefon açıldı.

"Güzellik, naber canım" dedi Kerem. Sesi oldukça moralli geliyordu.

"İyiyim canım, sesin ne güzel geliyor öyle"

"Sevgilim beni aramış daha ne olsun". Aptal bir sırıtma oluşmuştu suratımda.

"Kerem, ben birşey yaptım, sana söylemeden yapmış oldum ama. Bence mutlu olursun diye umuyorum"

"Seni dinliyorum Güneş'im"

"Haftasonu okul son sınıflara özel Bolu gezisi düzenliyor. Bende düşündüm ve Yiğit, Turna ve sende gelirsiniz"

"Benim zeki sevgilim sanırım babasına okul gezisine gittiğini söyleyecek ve bizim de beraber tatil işi de aradan çıkmış olacak. Benim için sorun yok, nereye istiyorsan gelirim. Ama Yiğit ve Turna'ya sorsaydık keşke." Haklıydı ama yapacak bir şey yoktu.

"Benim adıma özür dileyerek anlatır mısın durumu"

"Tamam güzellik, çok büyük bir sorun olmaz diye düşünüyorum"

Telefonu kapattığımda derin bir nefes aldım. Bir şey ancak bu kadar yolunda gidebilirdi. Doğruca eve gidip babama da durumu anlatmalıydım.

Eve geldiğimde ise Ezgi ve Ada sanki saatlerdir aynı yerde oturuyor gibi salondaydılar. Babam salonda yoktu. Ezgi sanırım evin hanımı pozisyonunu sevdi ve evden çıkmıyordu. İşi gücü yok muydu anlamıyordum.

"Merhaba, babam yok muydu"

"Merhaba Güneş'ciğim, babanın biraz işleri vardı. Ama gelir birazdan. Bir sorun mu var"

"Bir sorun yok. Sadece şunu gösterecektim" deyip broşürü Ezgi'ye uzattım.

"Daha önce gittin mi bilmiyorum ama Bolu güzel yerdir. Okulunuzun böyle bir etkinlik yapması çok güzel. Senin adına sevindim. Baban bu konuda bir problem çıkarmaz bence. Konuşurum eğer istersen" dedi Ezgi.

"Teşekkür ederim" dedim. Ezgi gülümseyerek karşılık verdi. Broşürdeki detayı tabiki de anlatmayacaktım Ezgi'ye.

"Ben bir üzerimi değiştirip gelirim tekrar" deyip Ada'ya göz kırparak salondan çıktım ve odama gittim. Üzerime askılı bir tişört ve taytımı giyip lavaboya elimi yüzümü yıkamaya girdim. Aynada kendime baktığımda yüzümdeki kötü izleri görmüyordum diyebilirim. Her şey yavaş yavaş normale dönüyordu sanırım.

Salona tekrar indiğimde babam gelmiş ve Ezgi ve Ada ile beraber yemek masasında oturuyorlardı. Ada'nın yanağından makas alarak yanına oturdum.

"Baba sana birşey söyleyecektim ben" dedim.

"Söyle bakalım"

Elimdeki broşürü uzatıp "Müsaadenle gitmek istiyorum" deyip gösterdim.

"Tamam gidebilirsin" dedi direkt olarak. Bu kadar çabuk mu? Ezgi ile göz göze geldiğimde ufak bir göz kırptı. Sanırım ben gelene kadar o zaten durumu anlatmıştı. Ve ben Kerem'in o gün sahilde söylediklerinin meyvesini almaya başlamıştım.

Artık Ezgi'si olan kazanırdı...












Beğenirseniz sevinirim...

DÖNME DOLAP Where stories live. Discover now