4- "O kadar?"

1.5K 203 72
                                    


Bir klişe olarak sabaha uyandığımızda, ikimizin de yüzü şişti. Yumurta kırmış, peynirle karıştırarak aklı sıra kendine has, özel bir yemek yapmıştı. Kendi tarifi olduğuna da beni inandırmaya çalışıyordu.

İşin aslı sadece peynirli yumurtaydı.

"Benim yaptığım kahvaltılar kesinlikle daha iyiydi." dediğimde kaşlarını çattı. Hoşuna gitmemişti dediğim Batı'nın.

"Bu yumurtayı daha hiçbir yerde bulamazsın bak. Değer bilmiyorsun."

Onayladım onu. Elinden iş gelmemesi elinin lezzetli olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. "Garip bir rüya gördüm bu gece." dedi tabağının yarısını tek ekmekte ağzına atarken. "Maskeli bir hırto bizim salonda. Sen kimsin diyorum cevap vermiyor. Pencerenin kenarına yaslanmış, kollarını birleştirmiş bize bakıyor. Karabasan desem değil, cin desem değil."

Kaşlarım çatılı baktım yüzüne. "Bir şey yapmadı mı?" diye sorduğumda abartılı şekilde kendini şişirdi. "Kim ne yapabilir len bana?"

Bir şey demeden yemeğime döndüm ama dediklerinin rüya olduğuna dair şüphelerim vardı. "Markete ne zaman gideceksin?" diye sordum hevesle. Bu sefer onun kaşları çatıldı. "Niye?"

"Bana nar alsana." dedim gayet kibar bir ses tonuyla. O da bir o kadar kibardı. "Bu mevsimde nereden bulacağım lan nar?"

Sarı saçlarına gidip ağır ağır okşadım. "Hamileyim ben. Aşerdim."

"Daha kaçıncı aydayız. Çocuk mu kandırıyorsun? Doktor adam var karşında."

Sevimli gülüşüm solmuştu. "Almayacak mısın bana nar? Kızım götünde nar lekesi ile mi doğsun?"

Güldü kızım dememe. Uyku ve yemekten sonra ev sevdiği şey kız çocukları olabilirdi. "Bakarım ya. Buluruz yani." dedi karnımı severken. "Ne zaman şişer?"

"Ne oldu ender doktor bilgilerine?" dedim alayla. Yüzü soldu. Benim de ağzıma koca bir ekmek ve yumurta yığını doldurdu. "Ye, ye. Kızın götünde yumurta lekesi ile mi doğsun?"

Yemeğime odaklandığımda ikimizden de ses çıkmadı. Aralıksız kahvaltı yaptık. "Gitmiyor musun bu gün işe?" diye sorduğumda başını iki yana salladı.

"5'ten sonra." diyip kestirip attı. "Alışverişe gideceğim bebek için. İşin yoksa gel." dediğim an yüzü aydınlandı. "Olur." dedi hiç düşünmeden.

Kahvaltıyı birlikte topladık, hazırlandım, bekledim, bekledim, bekledim... O kadar yavaştı ki hazırlanırken bekleyene kadar doğuracaktım.

Sonunda hazır olduğunda o önden ben arkadan çıktık. Güzel bir çocuk mağazasına gittik onun arabasıyla. Ben pembe ve mavi zıbınların yanında turlarken o yalnızca beyaz olanlara bakıyordu. Sağlıklısı beyazmış. O renkler hep boyaymış. Bebeğin cildi hassas olduğu için biz etkilenmesekte o etkilenebilirmiş. Kısacası ölmeden mezara koydu bizi.

Bunun dışında bir burgerciye girip ölesiye yedi. Bebeğin sağlığını düşünen adamın kendine hayrı yoktu. Ben patatesleri bitiremeyince onları da attı ağzına. Sonunda kalktığımızda ben biraz daha gezeceğimi söyledim. Param olup olmadığını sorduktan sonra gitti.

Bir süre hâlâ takip edildiğimi bilerek gezdim, çeşit çeşit şey aldım. Ardımda biri olduğunu zaten biliyordum ama bu sefer Lehep değildi. Geniş vücut hatlarına sahip bir kadındı.

Çok sürmedi bu tıbbi maske takan kadının kim olduğunu hatırlamam. Lehep'in yaralandığı gün motoru kullanan kadındı.

Onun aksine kendini gizleme gibi bir derdi yoktu bu kadının. Farkında olduğumun farkındaydı. Aramızdaki mesafe öyle uzakta değildi.

Kod Adı: LEHEPWhere stories live. Discover now