geçmişten bir kapı

8 1 0
                                    

Fikrim değişmek üzereydi.

Hazır değildim.

O cennetten esintiler taşıyan sesiyle dinleyenlerin yüreğindeki melekleri okşarken, ışıldayan gözlerinin tek odağı olmaya hazır değildim.

Ama mutluluğumu inkar edemezdim. Her kalp atışımda göğüs kafesimdeki kemikler derime batıyordu, canım acıyordu. Aynı zamanda bu acı, çektiğim acıların en güzeliydi. Aşk dedikleri, bu muydu? Tezatlıkların mükemmel uyumu muydu? Değilse şayet benim hislerimin sözlükte karşılığı neydi, bilmiyordum. Elim ayağım titriyordu ama bir yandan güvende hissediyordum. Ona bağlandığımın farkındaydım ve bu beni korkutuyordu. Buna rağmen kendime engel olmak istemiyordum. Küle döneceğimi bilerek ateşe yürüyordum. Düşünceler aleminden ruhumu yakasından tutarak çektim, kendimi anın tadını çıkarmaya odakladım.

Konserin gidişatı ilk önce grubun şarkı listesine göre ilerlemiş, sonrasında dinleyenlerin isteği doğrultusunda devam etmişti. Arada interaktif sohbetleri ayrı bir renk katıyordu konsere. Bu süreçte elinden düşmeyen, sımsıkı tuttuğu mini gitarının; boynundan geçirdiği gitarla yakaladığı uyum gülümseme sebebimdi. Tesadüfen miydi yoksa bir fotoğrafında görüp de hafızama mı yerleşti bilmiyordum ama maket gitarı şu an çaldığıyla tıpatıp benziyordu. Tesadüftür, diye geçirdim içimden.

Okan'ın baterideki son vuruşlarından ve ardından kopan alkış tufanından bir şarkının daha sonuna geldiğimizi anlıyordum. Alkışlara eşlik eden ellerim kıpkırmızı kesilmişti gecenin sonunda. Gerçekten performanslarının böylesine iyi olacağını tahmin edememiştim. Okyanusun derinliklerinde kaybolmuş, keşfedilmeyi bekleyen inci taneleri gibilerdi sahnede. Yaptıkları şeyden keyif alıyorlardı ve bu keyfi paylaşmaktan çekinmiyorlardı. İşini severek yapan bu grubun alkışlar karşısında eğilerek verdiği selamı kocaman sırıtmamla izliyordum. Konser bitmişti. İnsanlar biraz daha takıldıktan sonra dağılmaya başlamışlardı. Bu sırada Poyraz ve arkadaşları sahnenin arka çaprazındaki merdivenlerden çıkmaya başlamışlardı.

Ben onları izlerken, başka bir değişe Poyraz'ın ensesini süzerken, yanıma gelen beden irkilmeme neden oldu. Yerimden sıçrayarak döndüğümde gördüğüm mahcup ifadenin sahibi sesini bahşetti kulaklarıma.

"Sizi korkutmak istememiştim, çok özür dilerim."

Elini uzatmış sıkmamı bekleyen kişiye dair bir bilgi için hafızamı yokluyordum ama sonuç sıfırdı. Neden yanıma gelmişti ki? Dışarıdan bakınca nasıl göründüğünü bilmediğim ifademi düzeltmeye çalışarak elini sıktım.

"Ben Koray. Konser başından beri yanınıza gelmek istedim ama cesaretimi ancak toplayabildim. Sizin için de mahsuru yoksa bir şeyler içebilir miyiz?"

Rahatsız olmuştum ama belli etmemeye çalışıyordum. Olabildiğince kibar bir şekilde teklifini reddetmek istiyordum ama aklıma gelen her cümle çok kaba geliyordu.

"Umay. Teklifiniz için çok teşekkür ederim ama yalnız değilim. Arkadaşım birazdan burada olacak. O yüzden, üzgünüm."

Arkadaşım? Birazdan? Burada?

Koray'ın reddedilen her insanda görebileceğim ifadesi beni kötü hissettirmişti. Neden yalan söylemiştim ki? Direkt 'istemiyorum' demek neden bu kadar zordu? Rahatsız edici sessizliğin ardından tekrar sesini duydum.

"Anlıyorum. Peki, en azından arkadaşınız gelene kadar yanınızda kalmam da bir sorun var mı?"

Evet, var.

"Hayır, bir sorun yok."

Ben ne yapıyordum? Hem yalanım ortaya çıkacaktı hem de yanımda istemediğim birine ne kadar süreceğini bilmediğim kadar katlanmak zorunda bırakıyordum kendimi.

amour aléatoireWhere stories live. Discover now