mutluluğun mimarı

10 2 0
                                    


Güneşin yakıcı sıcağı yüzüme vururken zorla açtım gözlerimi. Komodindeki alarmın sesi kulaklarıma ulaştığında savsak hareketlerle alarmı susturdum. Zihnimin içindeki seslere karışan alarm sesi kesildiğinde düşüncelerimle baş başa kalmıştım. Uyandığım andan itibaren bozuk bir ritimle göğüs kafesine çarpan kalbime bastırdım elimi. Kendi kendi kalp masajı yapmaya çalışan birine benzetmiştim bu hareketimle. Yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına iterken aklımda tek bir soru vardı ki tüm cümlelerimi bastırıyordu: Hepsi bir rüya mıydı?

Rüya olamayacak kadar gerçek gibiydi, lakin gerçek olmayacak kadar da güzeldi. Arafta kalmıştım sanki, gerçeklik algımı yitiriyordum. İki uç arasında gidip gelirken başım ağrımaya başlamıştı. Dün gece bir rüya olamazdı değil mi? Elimi başıma götürdüm, şakaklarıma masaj yapmaya çalıştım. Tok olduğumu hissediyordum o yüzden çekmeceme yönelip ilaç kutusunu kavradım. Kutuyu çıkarırken gözüme çarpan siyah tokayla içimden gelen bir kahkahaya engel olamadım. Biliyordum! Henüz delirmemiştim ve dün gece yaşadığım her şey gerçekti. Bu siyah toka ise onundu, hatırlıyordum.

İlacımı unutup hışımla gibi kalktım yatağımdan. Deli gibi gülüyordum, içim içime sığmıyordu. Sadece bir tokayla dün olanları hatırlamıştum ya da sonunda uykumdan ayılıp kendime gelince anılar yüklenmişti beynime, bilmiyordum. Ölümle karşı karşıya gelen bir insanın görebileceği film şeridi belirmişti gözlerimin önünde. Her bir karesinde Poyraz vardı. Hatrıma düşen dakikalarda kaybolmak üzereydim, hepsini tekrar yaşıyormuş gibiydim. Odamın ortasında öylece dikilirken kendime gelmem gerektiğini hatırladım.

Bugün projemin sunum günüydü ve ben kendimi gösterme adına bu fırsatı kaçıramazdım. Dünün sarhoşluğunu üzerimden atıp yatağımı toplamaya başladım. Ama ne yaparsam yapayım zihnime üşüşen görüntülere engel olamıyordum. Boşa giden çabamın gereksizliği karşısında gülümsedim ve kendimi engellemeyi bıraktım. Odamı toplarken, hazırlanırken, otobüsteyken, sunumumu yaparken ve hatta aldığım alkışlara gülümserken aklımda sadece o vardı.

Dün Gece


"Her şey kolay sen yeter ki"

"Tut elimi"

Beklenti dolu harelerine dolu gözlerle bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Gözyaşlarım görüntüsünü bulanıklaştırıyor ama bu durum tereddütle parıldayan gözlerinin ışıltısını görmeme engel olmuyordu. Ben ne yapacağımı bilmiyordum, bedenim kilitlenmiş gibiydi. Ortamda ölüm sessizliği vardı ve ben sadece onun nefes alış verişini, kalp ritmini duyuyordum. Ne kadar da hızlı atıyordu, benimkiyle yarış halindelerdi adeta. Ben onun güzelliğinde kaybolurken gülümsemesinin yavaşça solduğunu gördüm. Yanlış anlamıştı, ben kendimi yanlış ifade ediyordum. Aramızda tutulmayı bekleyen elinin hareketlendiğini gördüm. Elini geri çekmeye hazırlanıyordu. Beynimde çakan şimşeklerle az önce hareketsizlikten sızlayan bedenimin bana emrettiği şeye gülümsedim. Dudaklarımın hareketiyle dolu gözlerim yaşlarımı daha fazla muhafaza edememiş, onları yanaklarıma uğurlamıştı.

Elini geri çekmek üzereyken fevri hareketlerle hapsettim avuçlarım arasına elini. Ardından kuvvetli bir şekilde kendime çektim bedenini, ancak tüm gücümle onu yerinden oynatabilirdim. Üstelik ellerim titrerken gerekenden fazla çaba göstermem gerekti. Göğüs kafesimin ardında çalan melodi eşliğinde kollarımı doladım zarif boynuna. Yanağımdan akan bir damla gözyaşı diğerlerine cesaret olmuştu ve onun omzuna doğru akıyorlardı. Dudaklarımdaki gülümseme hakimiyetini korurken geniş omzunu ıslatan yaşlarım ironik bir tezatlığın gösterisiydi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 12 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

amour aléatoireWhere stories live. Discover now