otuz beş

1.3K 53 4
                                    

.35.

*

     "Eğlendin mi?" diye soran Gediz'e doğru kafamı kaldım ve aşağı yukarı salladım onu onaylarcasına. Dudakları iki yana gerilirken gülümsedi, "Eğlenmene sevindim."

"Sağ ol," dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı hızlıca. "Yani, film için. Sağ ol."

"Önemli değil. Her zaman,"

Sırıtır bir ifadeyle gözlerimi ondan çekip yürüdüğümüz yola tekrar çevirdiğimde soğuk hava yüzüme doğru vurdu bir anda. Hava yeni kararmış ve altıya yaklaşıyordu muhtemelen, Gediz'le üç buçuk gibi buluşup sinema biletlerini almış ve film saatine kadar da alışveriş merkezinin içinde zamanı geçirmek için dolaşmıştık.

Filme girmeden önce mısır sevdiğimi bildiği için büyük bir kova patlamış mısır ile kola almıştı, kendimi tanıdığım için mısır kutusunu Gediz'in taşımasını istemiştim çünkü benim düşürüp her şeyi mahvedebilmem gibi bir ihtimal vardı. Düzgün yürüyemezdim ve yürüdüğüm yola da bakmazdım, aklım bir karış havada etrafta dolaştığımı söylerdi abim bu yüzden ki bunu reddetmiyordum. Dünya, kale almak için fazla abartılan bir yerdi. 

Koltuklarımıza otururken montumu çıkarmamda yardım etmiş ve ardından mısırla kolayı ulaşabileceğim yerlere yerleştirmişti, en sonunda sakince koltuklara oturabildiğimizde ise reklamlar geçip film başlayana kadar biraz sohbet etmiştik. Özellikle Demir hakkında konuşsak da bana filmden sonra bir şey yemek isteyip istemediğimi sormuştu.

Sabah uyandığımda kahvaltı yapmamıştım, yerine kahve içmiştim, öğlen olduğunda ise nasıl olsa mısır ve kolayla doyacağımı planlayarak hiçbir şey yememek oldukça cazip görünmüştü ve böylelikle midemi sadece mısır ve kolayla doldurmuştum. Ona, mısırla doyduğumu söylemiştim ve biraz ısrar ettikten sonra beni onaylayıp konuyu kapatmıştı.

Yarın akşama kadar bir şey yemeyi planlamıyordum, fazlaca mısır ve kola, geçen günkü cipslerle de birleşince midemde pek iyi bir tepkimeye girmemişlerdi. Kendimi iyi hissetmiyordum, zaten bu aralar üşütüp hasta olacakmışım gibi bir his vardı içimde, üzerine mide bulantısı da eklenip iştahımı tamamen kaçırdığında yorgun düşmüştüm.

Yine de bugün oldukça güzel geçmişti.

Gediz, hep olduğundan çok daha nazik ve dikkatli davranıyordu. Sıkça bana bir şeyler soruyor ya da konuşmak için bir konu açıyordu ki bu hareketlerini oldukça sevimli de buluyordum, bazen cümlelerini karıştırıp konudan konuya atladığı için söylediklerini unutuyor ve durup bana ne anlattığını soruyordu.

Onu pür dikkat dinlediğim için hızlıca ona cevap veriyordum ve o da gülerek kaldığı yerden anlatmaya devam ediyordu. 

Hikayesi bittiğinde duruyor ve bana soruyordu, benim anlatmamı istiyordu; dinliyordu, üzerine şaka yapıyordu ve kendi düşüncelerini belirtip kendi yaşantısından örnekler veriyordu.

Bunları yaparken o kadar çekici görünüyordu ki... 

Ah, Demir'i çok iyi anlıyordum.

"Esmeye başladı," dedi üzerindeki kabanının önünü iliklemeye başlarken. "Sana," derken omzuna astığı deri büyük evrak çantasına uzandı ve içinden siyah bir bere çıkartıp durdu kaldırım ortasında. 

Onunla birlikte ben de durduğumda sağa doğru birkaç adım atıp kaşlarını çatarak üzerime doğru eğildi ve gözlerini yüzümde gezdirdi, "Yüzün kıpkırmızı olmuş. Dışarı çıkarken kafanı da kapatman gerekiyor," derken elindeki bereyi düzeltti ve saçlarımı düzelterek başıma taktı, alnıma kadar çekerken saçlarımı düzeltmeye devam ediyordu.

Buz Gibi | Texting  (Tamamlandı)Where stories live. Discover now