on üç

2.2K 73 5
                                    

.13.

*

     Oflayarak terliklerimi ayağıma geçirdim ve odamın kapısını açıp dışarı çıktım. Eve geleli yaklaşık bir saat olmak üzereydi, gelir gelmez kapıyı abim ve Gediz ellerinde annemin yaptığı limonatalarla açtıkları için ufak bir rezil olmuştum. 

Demir bana bakarak burnuma doğru dağılmış olan pembe rujumu elindeki peçeteyle benimle dalga geçerek silse de aslında ona hiçbir şey anlatmamam onu kırmıştı ki bunu da iki dakika önce mesajlarında gayet açık bir şekilde anlatmıştı.

Yekta ile birlikte vapurla önce karşıya geçmiş ve yolda yürürken etraftan bir çanta dolusu yemek alıp güzel bir parkın çimlerine oturmuştuk. Öğlene kadar orada aldığımız yemekleri bitirdikten sonra dolaşmak için Beşiktaş'tan yürümeye başlamış ve Karaköy'e kadar yürümüştük konuşarak. 

Bana arkadaşlarıyla yaşadığı olayları anlatmıştı ve çok fazla gülmüştük. Eğlenmiştim onunla. Güldüğümü hissetmiştim.

Yollar birbirine karışıp saatler ağırlaştığında ise hava çoktan kararmıştı, saat geç değildi bu yüzden onunla kalmaya devam etmiştim, Kadıköy sokaklarında duman çalan bir grubu duyduğumuzda mekana girip girmek istemediğimi sormuştu. Ben iyi bir fikir olduğunu söylediğimde de mekana girmiştik.

Kimsenin kimlik sormadığı bir ana denk gelmemiz benim şansıma olmuştu. Biz mekana girer girmez çalan grup Aklımda Biri Var çalmaya başlamıştı. En sevdiğim şarkılardan olduğunu söylemek istemem ama en sevdiğim şarkılardan biriydi. Moralimi yükseltiyordu.

Birlikte iki saat orada takılmıştık ve ben soda almak için bar kısmına gittiğimde o kalabalığın ardında duvara yaslanmış bir şekilde beni beklemişti, elimde sodalarla geri döndüğümde bir süre orada muhabbet etmiştik ve ben yanlışlıkla üzerine sodasını dökmüştüm. Telaşla peçeteyle üzerini temizlemeye çalıştığımda da beni öpmüştü.

Geri çekilmemiştim, şok olduğum için birkaç saniye boyunca olduğum yerde durmuş ve sonrasında ise o, geri çekilmişti. Birkaç saniye boyunca konuşmadan birbirimize baktıktan sonra ben bir süre gülmüştüm, güldüğümü gördüğünde o da gülmüştü ve üzerine çok az da olsun konuşmuş ve ben de kendimi açıklamıştım.

Sonrasında ise akşam altıyı geçerken hava iyice soğuklaştığı için eve dönmeye karar vermiştik ve beni otobüs durağına kadar bırakmıştı, sonrasını tek başıma yürümüştüm.

Güzel bir gün olmasının yanında kafam da oldukça karışmıştı ve henüz ne Gül'le ne de Eda'yla konuşmuştum. Sabah okulda anlatacaktım olayları eğer Yekta, okulda beni görmezden gelmek yerine konuşmayı tercih ederse. Eğer tekrardan gelgitli davranmaya başlarsa onu tamamen gözden çıkaracaktım, çünkü beni yoruyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlamak için kafa yormaktan sıkılmıştım ve eğer çıkmak istiyorsa sadece teklif etmesi yeterliydi ki beni öptüğüne göre de bu istediği anlamına gelirdi.

Gelirdi değil mi? İşte tam olarak bu yüzden bir fikrim yoktu ve ona karşılık vermemiştim. Mantıklı ya da tutarlı davranmıyordu ve ben belirsiz insanlardan nefret ederdim.

Demir'in kapısının önüne geldiğimde iki defa tıkladım ve sırıtarak, "İki aşk böceğini umarım bölmüyorumdur," diyerek kapıyı araladım.

"Çüş Deniz," derken abim oturduğu yatağının üzerinde tişörtünü düzeltiyordu.

Gözlerimi devirerek arkamdan kapıyı kapattım ve sırtımı kapıya yasladım, "E o zaman niye tişörtünü düzeltiyorsun? Doğruyu söyleyin işte," dedim gözlerim Gediz ve ikisinin arasında gidip gelirken. "Aşıksınız birbirinize. Kırıştırıyorsunuz,"

Buz Gibi | Texting  (Tamamlandı)Where stories live. Discover now