altı

2.3K 93 4
                                    

.6.

*

Gediz: Vaktin var mı?

Deniz: Evet. Ne oldu?

Gediz: Abini almaya geldim kapıdayım da geçerken fırın açıktı sana profiterol aldım.

Gediz: Seversin sen.

Gediz: İn aşağıya da gel al tatlını.

Deniz: Gediz

Gediz: Efendim?

Deniz: Seninle evlenebiliyor muyuz?

Gediz yazıyor...

Gediz çevrimiçi.

Gediz yazıyor...

Gediz çevrimiçi.

Gediz yazıyor...

Gediz: Yani

Gediz: Şimdi

Deniz: MCVBCMNVBNVB

Deniz: Şaka yapıyorum.

Deniz: Geliyorum iki dakikaya hemen bekle.

Gediz: Üzerine bir şey al.

Gediz: Buz gibi burası.

Deniz: Tamam.

Sırıtarak oturduğum yatağımdan hızlıca kalktım ve telefonumu şortumun cebine koyar koymaz kapının arkasında asılı olan Gediz'in gri hırkasını alıp üzerime geçirdim, odamdan çıkıp hızlı adımlarla dış kapıya doğru yürürken birden annemin, "Nereye bu saatte?" diye salondan bağırmasıyla irkilerek durdum hızlıca.

"Aşağı iniyorum, Gediz bana profiterol almış!" diye bağırdığımda kulaklarımı onun kahkahası ve ardından da abimin, "Ne demek Gediz sana profiterol almış?" diye şaşkın sesi doldurdu.

Kapısını açıp kafasını uzattı kaşlarını çatılı bir şekilde, "Sana almış da bana almamış mı?" diye sordu.

Dudaklarım hızlıca iki yana gerilirken genişçe sırıttım ve omuzlarımı silktim, "Ne yaparsın işte, demek ki beni daha çok seviyor,"

Kafasını hayal kırıklığıyla sola sağa sallarken burnunu çekti ağlamaklı gözlerle, "Söyle ona on beş dakikaya aşağıya geleceğim,"

"Tamam," diye abimi onaylayarak koridoru hızlı adımlarla geçip dış kapıyı açtım ve hızlıca çıkıp gözlerimi asansöre diktim.

Asansör gelinceye kadar ben merdivenlerle daha hızlı aşağıya inermişim gibi göründüğünden tırabzanı kavrar kavramaz koşar adım merdivenleri inmeye başladım. Sonunda profiterol vardı, profiterole ulaşıyordum, profiterol.

Profiterol benim için Harry Potter'daki golden snitch ya da Yüzüklerin Efendisi'ndeki yüzük gibi bir şeydi, değerli ve sahip olduğumda dünyalar benim oluyordu. Tamam, bir tatlıya bu kadar değer yüklemek abartı gibi görünebilirdi ama çok seviyordum ve Gediz de bana arada alıyordu. Bu, küçükken muhallebi de ısmarlardı, muhallebi de severdim, ben direkt tatlı severdim.

Sırıtır bir vaziyette ağır dış kapıyı açtım ve birkaç merdiveni inip kaldırımın karşısına park etmiş bir şekilde elinde poşetle bekleyen Gediz'i gördüm. Saçları esen rüzgarda sola doğru savruluyor, soğuktan kulakları ve elleri kızarmıştı, üzerinde uzun kabanı vardı, siyah takım elbisesiyle birlikte arabaya yaslanmıştı. Takım elbise giydiğinde hep olduğundan çok daha yakışıklı göründüğünü hep unutuyordum.

"Ge— "

Telefonuma gelen bildirimlerle kaşlarımı çatıp araladığım dudaklarımı kapattım ve durup telefonumu cebimden çıkarıp gelen mesajlara baktım hızlıca.

Yetka: Pazartesi günü okul çıkışı buz patenine gideceğiz.

Yekta: Sen de gelmek ister misin?

Deniz: Olur.

Telefonu geri kapatıp Gediz'e doğru ağır adımlarla ilerledim. Karşı karşıya kaldığımızda yüzümde bir tebessümle kafamı ona doğru kaldırıp ona bakmaya başladım.

Birkaç saniye boyunca gülümseyerek bana baktı, ardından kaşlarını çattı, "Ben sana dışarı çıkarken kalın şeyler giy demiyor muyum?" diye sordu kafasını sola sağa sallarken ve beni süzdü hızlıca. "Bir de şortla çıkmış! Kızım dışarı kaç derece biliyor musun sen? Bir profiterol uğruna hasta olacaksın!"

"Abartmayalım canım. Ben profiterolümü alabilir miyim?"

Güldü ve kafasını sallayarak elindeki profiterol kutusu olan poşeti bana doğru uzattı, sırıtarak aldım ve dudaklarımı yalayarak poşete bakmaya başladım. "Eee senin şu andavaldan bir haber var mı?" diye sordu.

Kaşlarımı çattım buz gibi olan ellerimi birbirine sürterken, "Andaval?"

Kafasını salladı ve hırkamın iki açık ucunu kavrayıp fermuarı çekti hızlıca yukarıya doğru, "Senin şu andaval var ya, hoşlandığın çocuk,"

"Haaa," dedim hatırlarcasına, gülümseyerek kafamı belli belirsiz sola sağa salladım ellerimi hırkanın ceplerine sokarken. "Pazartesi buz patenine gitmeye davet etti,"

Kaşlarını kaldırdı şaşkınlıkla, "Buz patenine?"

"Evet."

"Sen ne dedin?"

Sırıttım dizlerimi oynatarak, "Evet dedim tabii ki ne diyeceğim başka!"

Dudakları iki yana büküldü onaylamaz anlamda gözlerini kısarken, yutkundu ve dudaklarını yaladı burnunu çekerken. "Kızım sen buz patenine ara verdin ya. Yazdan beridir buz üstüne çıkmadın hani, bu andaval için değer mi?"

Sıkıntılı derin bir nefes alıp verirken omuzlarımı silktim, "Bilmem," bu konu hakkında henüz düşünmek için zamanım olmamıştı ama eve çıkar çıkmaz Gül ve Eda'ya yazacaktım. "Yani bilmiyorum işte. Sanki söylediklerine evet demezsem benden kaçacakmış gibime geliyor,"

"Korkak o çocuk, olmaz ondan," dedi.

Gözlerimi ona doğru kaldırdım, "Öyle mi diyorsun?"

"Öyle diyorum," dedi kafasını sallarken, ardından gözlerini etrafta gezdirdi. "Nerde senin abin? Kaç dakikadır onu bekliyorum üşüdüm!"

Gülerek geriye doğru bir adım attım, "Süsleniyordur senin için. Zaten sadece bana profiterol aldığını duyduğunda bir üzüldü bir üzüldü görmen lazım. Salya sümük ağladı hemen, gözleri şiş gelirse sakın şaşırma," kahkaha attı. "Aşık o sana," dediğimde gülüşü iyice büyüdü.

"Hadi oradan!"

Omuzlarımı silktim kendimi onaylarken, "Bence siz birbirinize aşıksınız. Ceren falan hep kılıfı bunun,"

Kahkahası iyice büyürken dudaklarını ıslattı ve kendisini saniyeler sonunda sakinleştirdiğinde ağır ağır kafasını sallamaya başladı, yutkundu, elini omzuma koydu, "Tamam yeter bu kadar muhabbet, üşüdün, çık eve tatlını ye,"

Kafamı salladım hızlıca, "Sen yeter ki tatlını ye de bak yapmayı en çok sevdiğim şeydir,"

Gülümsedi, "Görüşürüz..."

Geriye doğru adımlayıp el salladım, "Görüşürüz Gediz!" derken arkamı döndüm ve hızlı adımlarla merdivenlere doğru ilerleyip hızlıca tırmandım, dış kapının şifresini yazıp içeriye girerken son bir kere arkamı döndüm ve Gediz'e baktım. Ellerini montunun ceplerine sokmuş bir şekilde bana bakıyordu, sağ elini çıkarıp el salladı, gülümsemekle yetinip içeriye girdim hızlıca ve asansörün kapısını açıp dördüncü katı tuşladım.











*

Instagram: lyallalicea

Buz Gibi | Texting  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin