7. Bölüm

32 5 10
                                    

"Bugün neler yaptın, Clara?" diyor amcası, Prens Oryn sessizliği bozarak. Clara göz ucuyla babasına baktı. Söylemesinde bir sorun olur muydu? Kral yemeğini bölmeden hızlı bir el hareketiyle onay vermişti.
"Sihrimle bütünleştim." dedi prenses basitçe. Bir yandan da annesinin tepkisine bakıyordu. Konu henüz kraliçenin ilgisini çekmemiş gibi görünüyordu, bütün dikkati önündeki tabaktaydı.

Onun aksine Prens Oryn şaşırmıştı. "Öyle mi? Çalışmaya ne zaman başlamıştınız?"
"Bugün."
İçtiği şarabı boğazına kaçan kraliçe öksürükleri arasından "Bugün mü?" diye sordu.
"Evet." dedi Clara hevesle. Bu ufacık ilgi bile heyecanlanmasına yetmişti.

Kral, su dolu kadehi kraliçeye uzattı. "İyi misin?" Kadehi alan kraliçe birkaç yudum içtikten sonra başını salladı. "Evet, sadece şaşırdım. Bu kadar hızlı ilerleme kaydetmenizi beklemiyordum doğrusu. Tebrik ederim."

Clara genişçe gülümsedi. "Teşekkür ederim."

"Oryn, yeğenine söyleyecek sözün yok mu?" dedi kral elindeki kadehin üstünden kardeşine bakarak. Prens Oryn kıpırdandı. Etraflarında sadece onların anlayabileceği gergin bir atmosfer hakimdi.
"Kabalığımı mazur görün prensesim. Kraliçe Tanya gibi bende çabanızın bu kadar hızlı yanıt vermesini beklemiyordum. Ama hanedanımızın gücünede böylesi yakışırdı. Tebrikler." Oryn'in sesindeki -zorlama olduğu her halinden belli- kibarlığa rağmen, prenses üzerindeki gerginliği atarak hemen yanında oturan amcasına gülümsedi. Bir an için konunun prensin veliaht olamayışına kaymasından korkmuştu. Clara veliahtlığı hakkında konuşulmasından her zaman rahatsız olurdu. Özellikle doğumuyla Prens Oryn'in tahtı tamamen kaybetmiş olması gibi bir gerçek varken.

Yemeğin bitimiyle beraber saray sessizliğe gömüldü. Herkes kendi kabuğuna çekilmişti. Kral Kalon hâlâ masada oturuyor, büyük bir özenle tek tek önündeki değerli taşları inceliyordu. Ustaları kadar olmasada mücevher işçiliğinde maharetliydi. Hatta kraliçenin boynundaki yakut kolyeyle diğer nefes kesici mücevherlerinin çoğunun onun elinden çıktığı düşünülünce oldukça iyiydi.
Prens Oryn kanepede kitabına gömülmüş. Kraliçe Tanya kanepenin diğer ucunda kucağındaki eskiz defterini kurcalıyordu. Büyüleyici bir zarafete sahipti. Emerallt Sarayına prenses olmadan önce Vermeil Hanedanına bağlı bir dükalık olan Timor'un merhum dükünün kızıydı. Dük öleli epey olmuştu, Clara yüzünü zar zor anımsıyordu. Şimdilerde orayı kraliçenin ağabeyi Eldred yönetiyordu.
Kralın dükle anlaşabildiği söylenemezdi. Ancak akrabalık bağlarını inkar edemeyeceğinden ötürü sadece özel günlerde bir araya gelirlerdi.

Clara konumu itibarıyla herkesi görme imkanı sunan piyanonun başında tatlı bir melodi çalmakta.
Şöyle bakıldığında huzurlu bir ailenin tablosu ortaya çıkıyor değil mi? Maalesef öyle değil. Bu koca sarayda olmayan tek şey huzur. Lakin huzursuzluk Clara'nın hayatına öyle işlemişki ona bağışıklık kazanmış ve onu içten içe rahatsız eden, yabancıymış gibi hissetmesine sebep olan şeyin bu olduğunun farkında dahi değil.

***

Genellikle gözcülerin ve nişancıların kralı korumak için kullandığı balkondan sessizce babasını izliyordu. Korkulukların arkasına sinmiş bir vaziyette otururken taht odasının büyüklüğüne ve ihtişamına kapılmadan edemedi.
Emerallt Sarayı, bulunduğu topraklara özgü kara mermer ve madenlerin en derin noktasından çıkarılmış saf zümrütten yapılmaydı. Karanlık ve kasvetli görüntüsüne nazaran sarayın içi şaşırtıcı derecede aydınlıktı. Yerden tavana dek uzanan koca pencerelerin yanı sıra aydınlatma için özel lambalar kullanılıyordu.

Parmağını mermerin içindeki zümrüt sarmalların üzerinde gezdirdi. Konumundan dolayı babasını göremiyor yalnızca Kuzgun Tahtın sırtını ve hemen karşısında duran diğer kralı görebiliyordu.
"Bu ısrarının nereye varacağını tahmin edebiliyorsun, değil mi Calix?" yüzünü göremesede ses tonundan sinirli olduğunu anlayabilmişti.

Kral çekinerek tahta yaklaştı. "Vergiler belimizi büküyor..." demesine kalmadan Kral Kalon elini tahtın kolçağına vurdu. Yerinden kalkarken gücü kara bir duman halinde etrafa yayılmıştı. Odada gürleyen güç karşısında Kral Calix sendeledi.

"Şimdi de işime mi göz koydun?" Aşağıda yaşananlar sebebiyle yeterince gergin olan Clara sıçrayarak arkasını döndü. Kalbi o kadar hızlı atıyorduki elini refleks olarak göğsüne koymuştu. Suhaj tek kaşı havada meraklı bir ifadeyle kendisini izliyordu. Yine yapacağını yapıp dibine kadar sokulmuştu. Adam tekrar ağzını açacak olduğunda yakasından sertçe çekip  "sus" dercesine parmağını dudaklarına bastırdı.

Tekrar önüne döndüğünde Suhaj da onunla beraber aşağıya baktı. Şimdi Kral Kalon'uda rahatlıkla görebiliyordu.
"Dert ettiğin miktar kızımın makyaj masrafı kadar, Calix." diyor kral sesindeki yalandan, alaycı şaşkınlıkla.
Clara ve Suhaj ise gerçekten şaşırarak birbirlerine bakıyorlardı. Clara makyaj yapmıyordu, henüz bunun için çok küçüktü.
"Seni zorluyorsa söylesene sen nasıl bir kralsın?" diye devam etti. "Nerenin kralısın? Topraklarımıza egemen beş ana krallıktan değilmiş gibi konuşuyorsun, sevgili arkadaşım."

"Yerin kulağı vardır, derler. Dikkat etmeni öneririm. Zira durumun bu kadar vahim olduğunu duyan diğerlerinin benim yaptığım hatayı yapıp yerlerinde duracaklarını sanmam." Üstü kapalı tehdit karşısında rengi solan Kral Calix odadaki herkesin nefesini tutmasına sebep olan bir eylemde bulundu. Önce tek dizinin üzerine çöktü ardından yavaşça diğer dizini mermer zemine bastırdı. Kral Kalon'un soğuk bakışları altında sol eline uzandı ve işaret parmağındaki Saltanat Yüzüğünü öptü.
Prenses şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacaktı. Suikastçıysa kısık gözlerle hâlâ kralları izliyordu.

Bir hükümdarın başka bir hükümdarın önünde eğilmesi onu dengi olarak saydığını gösterir ancak işaret parmağındaki Saltanat Yüzüğünü öpmesi onun üstünlüğünü ve gücünü kabul edip sadakat yemini ettiği, krallığını ona sunduğu anlamına gelir. Ritüel, sessiz bir yemindi bu. An itibarıyla Tenebris, Emerallt'a ve hanedan üyelerine saldıramaz, dolaylı yoldan dahi zarar veremezdi. İsteyerek ya da istemeyerek zarar vermesi dahilinde yemini koruyan büyü geri teperdi. Prenses yeminden dönmenin korkunç sonuçları olduğunu duymuştu ve yalnızca ritüeli gerçekleştiren hükümdar ölüp veliahtı tahta geçtiğinde yemin bozulurdu.

Bu bir tür güç gösterisiydi. İki krallığında bundan pek kazancı yoktu. Yalnızca birinin birinden üstün olduğunun ve diğerinin onun hükmü altına girdiğinin kanıtıydı. Kazanç olmasada kaybedilen şeyler elbette vardı. Saygınlık gibi...Bir kralın ötekinin karşısında zayıf olduğunu kabullenmesi onuruna sürülmüş lekeden farksızdır. Diğer hükümdarların gözündeki değerini düşürürdü. Sonuçta güçlüysen, bunun bilincindeysen kral olmanın anlamı vardı.

Zayıfsan güçlü taklidi yapmanı isterler. Güçlüysen kibirli olmanı ve saygınlığını kaybetmemeni isterler. Hep daha fazlasını, daha fazlasını, daha fazlasını,... bir adım geri atarsan her şeyini kaybedersin.

Zümrüt SarayWhere stories live. Discover now