13. Bölüm

6.2K 315 65
                                    

Bölüm sonunda Serkan'ın anlattığı kısım var.  Bu bölüm için sınır koyacağım. Önceki bölüm oy sayısı da yorum sayısı da düştü. Eğer 150 oy ve 40 yorum gelirse yeni bölüm perşembe günü gelecek inşallah.

Kapımı çarparak odama girdim ve çantamı masamın kenarına fırlattım.
Deniz mezuniyet balosuna Serkan'la gideceğimi söyleyip duruyordu, beni baloya davet eden zavallı çocuğu Serkan'ın vazgeçireceğinden de bahsetmişti tabi. Ölümden dönmesi hiçbir şey değiştirmemişti, hala abiydi işte. Serkan zaten aynı sinir bozuculukta devam ediyordu. Annem Deniz'e ne dediyse işe yaramadı ve Deniz vazgeçmedi.
Odamın kapısı açıldığında sinirden gözüm dönmüştü bile.
''Balo için elbise alacaksan çıkalım, anca beğenirsin''
''Git başımdan Deniz!'' birde dalga geçer gibi gelmiş karşıma ne diyor ya. Daha beş gün olmuştu ölümden döneli, düşünecek daha önemli şeyleri yok mu sahiden?
''Babam bu konuda tamamen arkamda, bence baloya gitmek istiyorsan abinle iyi anlaş ufaklık''
''Birde akıl mı veriyorsun bana?''
''Abi tavsiyesi diyelim'' dedi gülümseyerek.
''Bence kızlarla bakmam daha mantıklı''
''Bana uyar, hep beraber bakabiliriz'' omuzlarını silkerek söylediği bu cümle karşısında minik yastığımı kapıp kafasına fırlattım ama tabi ki havada tuttu.
''Ne ara bu kadar asabileşti benim minik kardeşim? Anlamıyorum ki'' diyerek söylenmeye başladı.
''Sanırım hayatımı sabote etmeye başladığında. Serkan'ı ve Alp'i örgütleyip özel hayatımı da sabote ettin. O zaman daha da asabi oldum işte''
''Hayal, sen güzelsin ve etrafında bir sürü aç kurt var. Safsın ve bunun farkında değilsin. Senin gibi bir kuzuyu aç kurt sürüsünün önüne atacak değilim''
''Şuan seni boğmak istiyorum. Gerçekten istiyorum'' dedim gözlerimi devirerek.
''Niye boğmuyorsun o zaman?'' dedi düz bir ifadeyle.
''O gece aklıma geliyor. Yatağında uyurken bana sarılıp üzerimi örtmen ve mavişim demen. Eğer gelmeseydin delirirdim'' kaşları hafif çatıldı.
''Ne zaman oldu bu?''
''Uçağa binmemiştin hani. Sonra geç saatte eve geldin''
Başını olumsuz anlamda salladı.
''Ben gece gelmedim. Sabaha karşı geldim, havada güneş vardı ve üzerini de örtmedim. Mavişim demedim. Hayal görmüşsün''
Hayal görmediğime adımın Hayal olduğu kadar emindim.
Bu cümlenin saçmalığını daha sonra düşüneceğim...
''Geldin. Parfüm kokunu bile aldım. Sarhoşsundur belki? Hatırlamıyorsundur''
''Güneş doğmuştu eve girdiğimde, eğer iyi değilsen doktora gidelim?''
''Haklısın. Hayal görmüşümdür. Uyuyordum zaten, kesin hayaldi''
Başını hafifçe salladıktan sonra minik yastığımı sandalyemin üzerine bıraktı.
''Ben iniyorum. Elbise bakmak istediğinde haber ver''
Hayal görmüş olsaydım eğer farkında olurdum. Ama hayal değildi. Tamamen gerçekti.
O gece evde benden başka sadece Serkan vardı. Bir an o kişinin Serkan olduğu düşüncesi aklımın bir köşesinde belirse de anında bu düşünceyi kafamdan attım. Böyle gereksiz ve saçma düşüncelerle aklımı meşgul edecek değildim. Bu düşünce o kadar gülünçtü ki dudaklarımın kıvrılmasına engel olamadım.
Sınavlar başlamadan önce tatile gitmek istiyordu babam ve annem. Bu yüzden yarın hep beraber tatile gidiyorduk. Baştan Uludağ'a gitmek isteseler de sonra vazgeçip bir tatil kasabasında otele gitmeye karar vermişlerdi ama buna isyan ettiğimizde kesin olarak Uludağ'da karar kılmıştık.
Gözlerim kapanıyordu yorgunluktan. Üzerimdeki formalardan kurtulduktan sonra yatağıma ilerleyip uzandım. Biraz kestirsem hiç fena olmazdı...
***
Ertesi gün teslim etmem gereken proje yüzünden büyük bir zorlukla ve hayal kırıklığıyla söverek okula gittim. Annemler sabah güneş doğmadan evden çıkmışlardı ve beş günlük tatil için ilk adımı atmışlardı. Neyse ki Serkan'ın da üniversite de birkaç işi olduğundan işlerimizi bitirdikten sonra beraber gidecektik.
Hala sevinsem mi yoksa üzülsem mi karar veremiyordum.
Şemsiyemi sıkı sıkı kavrayarak okula ilerledim. Havanın soğuk olduğunu keşke evden çıkmadan akıl edebilseydim de şal şapka takıp kalın bir mont giyseydim. Ama ne yazık ki incecik giyinmiş ve evden çıkmıştım. Yağmur bastırdığındaysa her zaman çantamda bulunan minik şemsiyeye sığınmıştım.
Okula girdiğimde vakit kaybetmeden şemsiyemi kapadım ve titrememe engel olmaya çalışarak ilerledim. Hiç beklemediğim bir anda Okay karşıma çıktığında içimdeki derin ürpertiye bir türlü engel olamadım. Serkan onu dövdüğü için deli gibi pişmandım. Yanına gidip özür dileme isteğiyle doluydum ve bu isteğe engel olamadım. Olmak istemiyordum zaten. Benim yüzümden olmuştu ve en azından özür dilemeliydim.
''Okay''
''Efendim''
''Benden nefret etmeni istemem''
''Senden nefret etmemem için bir sebep söyle bana? Harita şeklindeki yüzüm dışında''
Alt dudağımı dişledim ve düşündüm.
''Şey...'' dedim önce ve aklıma gelen fikirle gülümsedim.
''Benim kardeşimin adı da Okay! Bu yüzden benden nefret etme bence''
Neşeyle söylediğim bu cümle karşısında ciddi olup olmadığımı kontrol eder gibi baktı suratıma. Gayet ciddi olduğumu anladığındaysa kahkaha attı.
''Sen...'' dedi kahkahalarının arasında.
''Harbiden safsın'' gülmeyi kestiğinde elini omzuma vurdu ve başıyla selam verir gibi bir hareket yaptıktan sonra yanımdan ayrıldı.
Sanırım benden eskisi kadar nefret etmiyordu.
En sevdiğimiz –tamamıyla yalan- hocamızı buldum. Kendisi inatçılıkta nirvanaya ulaşmış bir matematik hocasıydı. Eğer bu ödevi bugün getirmeseydim beni gerçekten bırakacaktı.
Ödevi elimden aldığında gözlüklerini taktı ve ödevi inceledi.
''Özensiz'' dedi ve öğretmenler masasına resmen fırlattı. Yanımdan geçip öğretmenler odasından çıktığımda delirmek üzereydim.
Tüm dönem bu ödev için uğraşmıştım ve kadın ödevi bir kâğıt israfıymış gibi bir kenara fırlatmıştı.
Sinirlerime hakim olmaya çalışarak bende öğretmenler odasından çıktım sonra da vakit kaybetmeden okuldan çıktım.
Serkan'la konuştuğumuzda onun evine gideceğim konusunda anlaşmıştık. Anahtarı pas pasın altına bırakmış olacaktı ve ben evine girip onu bekleyecektim. Babamlar sabah giderken bavulumu aldığından bavul taşıma derdim yoktu en azından. Çantamı açıp cüzdanımı aradığımda bulamadım. Evde unuttuğum için kendime defalarca sövsem de çantamda yol parası bulabilmiştim. Taksiye binebilirdim en azından. Bazen çantamda unuttuğum paralar işe yarıyordu işte.
***
Serkan'a anneannesi tarafından Serkan'a miras olarak bırakılan evin önünde indiğimde sırılsıklamdım. Şemsiyem rüzgara dayanamayıp uçmuştu ve ben tepeden tırnağa ıslanmıştım. Islanmam bir derece dayanılabilecek bir şeydi ama buz gibi rüzgar kesinlikle dayanabileceğim türden değildi.
Saate baktığımda öğleni geçmişti bile. Neredeyse 4 oluyordu. Koşarak bahçeye girdim ve paspası kaldırıp anahtarı aradım. Yoktu. Dışarı açılan tek kapı bu olduğundan başka paspasta yoktu.
Kollarımı bedenime sararak kendimi ısıtmaya çalıştım ama bedenime çarpan soğuk rüzgarın buna izin vermeye hiç niyeti yoktu.
Yaklaşık yarım saat boyunca sürekli Serkan'ı aramama rağmen bir kez olsun cevap alamamıştım ve bu kez aradığımdaysa telefonu tamamen kapanmıştı.
Sonra Hayal Serkan'ı neden boğarak öldürmek istiyor?! İsterim tabi! Ben istemeyeyim de kim istesin?!
Birkaç kez daha Serkan'ı aradıktan sonra ve sesli mesaj bıraktım. Kapının önündeki paspasa çöktüm ve bacaklarımı kendime çekip kollarımı da bedenime sardım. Birazdan burada donacaktım ve Serkan gene hangi cehenneme girdiyse ulaşamıyordum ona!
Hava gitgide kararırken telefonumu elime alıp saate baktım. Tam bir buçuk saattir bu kapının önündeydim ama ne gelen vardı ne de giden.
Serkan'ı tekrar arayıp yine telefonunun kapalı olduğunu fark edince cici ve terbiyeli kız modumu offline yaptım.
''Bana bak göt herif eğer on dakika içerisinde gelmezsen Deniz'le yediğiniz her boku babama anlatacağım! Senin yüzünden popom dondu!''
Telefonu kapattıktan sonra en azından telefonumu yağmurdan korumak adına onu çantama koydum. On beş dakika boyunca boş boş oturdum ve donmaya devam ettim.
Kapıyla bütünleşip paspası da popomun egemenliğine kattığım sırada Serkan'ın kırmızı mini Cooper'ı kapının önünde durdu ve Serkan çok havalı bir şekilde arabasından indi.
Titreyen dişlerim arasından bir şeyler söylemeye çabalasam da kılımı kıpırdatacak gücüm yoktu.
Hoş, gücüm olsa da küfür edecektim zaten.
Serkan bahçe kapısından girdiğinde beni gördü ve hızla yanıma geldi.
''Hayal!'' sesinden de anladığım kadarıyla telaş yapmıştı. Resmen koşarak yanıma geldi ve eğilip üzerindeki montu çıkardı. Montunu benim üzerime örtüp beni kucakladığında birkaç gece önce Deniz'in sandığım kokuyu aldım.
''Geri zekalı'' diye mırıldandım belli belirsiz.
''Şu halinle bile bana mı sövüyorsun?!'' sesindeki sitem dolu tını beni daha da sinir etti.
''Kendime mi söveyim Serkan?! Senin yüzünden buz kalıbına dönüştüm!''
Oflamıştı.
Kapıyı açtığında benimle beraber içeri girdi ve ardımızdan kapıyı kapadı.
Beni koltuğa bıraktığında benim aklım hala kokusundaydı.
Acaba bu olaylar beni şizofrene bağladı da ben iyice balataları mı sıyırdım?
Yok canım, ne sıyıracağım? Bas baya o koku işte.
Kendi kendime saçma bir durum hakkında düşünürken o koşarak yukarı çıktı.
Bir süre sonra aşağı indiğinde ben onun montuna sıkı sıkı sarılmış bacaklarımı da karnıma çekmiş titriyordum.
Beni kucağına aldığında neye uğradığımı şaşırsam da yapacak pek bir şeyim –hatta hiçbir şeyim- olmadığından bekledim. Beni odasına götürdüğünde yatağının üzerine bıraktı ve dolabına yöneldi.
''Üzerini değiştir, hasta olma'' derken bana birkaç parça kıyafet uzattı.
''Şimdi mi söylüyorsun bunu?''
Sinirden delirecektim artık. Düdüklü tencere misali duman çıkıyordu burnumdan ve kulaklarımdan.
Tamam, biraz abartmış olabilirim.
''Hayal...''
''Ne Hayal?! Çok merak ediyorum Serkan, bunca saat ne işin vardı da beni bu halde beklettin''
Hapşırdığımda şifayı kaptığımı iyice anladım.
''Ben doktor çağırıp geliyorum'' dedi ve pişmanlık dolu gözlerini gözlerimden çekip odadan çıktı.
***
Serkan Üniversitedeki işlerini hallettikten sonra Nazlı'ya gitmişti. Yaklaşık bir buçuk haftadır takıldığı kızdı Nazlı. Her erkeğin arzulayacağı bir kızdı ve Serkan'a karşı yoğun ilgisi vardı. Serkan şu aralar boşta olduğundan Nazlı'yı geri çevirmemiş ve onun evine gitmişti.
Nazlı'nın evine gittikten bir saat sonra Hayal aramaya başlamış ve Nazlı ile yakınlaşmalarını bölmüştü. Bu yüzden Serkan telefonunu kapatarak tamamen Nazlı'ya ve yaşayacaklarına odaklanmıştı.
Eğer telefonu açsaydı bu küçük cadı yine bir iş çıkarıp Serkan'ın başına iş açacaktı, biliyordu Serkan.
Yaklaşık yarım saat sonra Serkan Nazlı'yı yatakta bırakıp yataktan kalktı ve kısa bir duş alıp Nazlı'nın evinden çıktı ve arabasına binip evine sürdü.
Yolda telefonunu açıp gelen mesajları dinlediğinde küçük cadının kendini iyice açmış olduğunu ve Serkan'a hakaret ettiğini fark etti. Bu onu sinir etmemişti, aksine gülümsetmişti.
O an aklına pas pasın altına anahtar koymayı unuttuğu geldi. Hayal bu yüzden ona böyle sinirliydi demek ki.
Hız limitini aşmış ve kalan yarım saatlik yolu on beş dakika da gelmişti. Arabasından inip arabasını kilitledi ve bahçe kapısından girdi.
Hayal...
Minik cadı kapının önüne oturmuş , bacaklarını karnına çekip kollarını da bedenine dolamıştı.
Bu tablo onun en derinine gömdüğü yerlerde bir şeyi harekete geçirip o en derinlere gömüp sakladığı yeri yaktığında koşarak Hayal'i kucağına aldı.
Eğer Hayal onun yüzünden hastalanırsa kendine olan öfkesinin dinmeyeceğini içinde bir yerlerde hissediyordu Serkan...

Death (M6)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin