Bölüm 4

202 6 0
                                    

Elindeki kesikler, içindeki cam parçalarıyla daha fazla acıya sebep oluyordu. Kan damarlarından yavaşça akıyor, yere doğru düşüyordu. Bu madde onu bir yandan hayata bağlarken diğer yandan koparıyor gibiydi. Bunları nereden anladığı hakkında bir fikri yoktu.

Sahne değişti.

Beyazlık... Sargı bezi miydi?

Yerdeki kırık şişeden geriye kalanları sağlam ve o kemikli elleriyle topladığını gördü. Eğildiğinde bir tutam siyah saç gözünün önüne düştü. Sargılı eliyle saçları gözünün önünden çekti.

Sahne değişti.

Araba kullanıyordu. Trafik vardı.

Yetişemeyeceğim...

Zamanı doğru kullanamadım.

Kafasından geçenleri duyuyordu sanki. Zorlasa beyninde dönen çarkları görecek gibiydi.

Sahne değişti.

Bir deniz kenarı... Güzel bir akşamdı. Yol kenarındaki sokak lambalarından yayılan ışık denize yansıyor, ince ve uzun çizgiler oluşturuyordu. Ağaçlar burada caddenin diğer tarafına kıyasla daha sık gibiydi. İşlek bir yer değildi, hatta ara sokakta kaldığı bile söylenebilirdi. Saatin çok geç olduğunu tahmin etti. Sahile demir atan teknelerin birinde bile ışık yoktu. O, gözlerini oradan oraya gezdiriyordu yine. Çevreyi incelediğini fark edebiliyordu. Kalp atışları hızlanmıştı. Arabanın arkasına doğru yürüdü. Bagaj kapağını kaldırıp büyük, siyah bir torbayı çekmeye başladı. Zorlanıyordu. Ve anladığı kadarıyla içindeki vıcık vıcık bir şeydi. O, elini poşedin üzerinde gezdirdiğinde kendisi de yumuşak bir şeylerin olduğunu hissediyordu. Oldukça ağır diye düşündü. Poşedi çekerken ayağını da arabanın tamponundan destek alacak şekilde yaslamıştı. Nihayet dışarı çıkardığında kafasını bagaja uzattı. Gördüğü şeyin ne olduğunu tam olarak çözemedi. Işıklar yetersizdi. O'nun tepesinde cızırdayıp duran sokak lambası ışığını bir an gönderdiğinde, bunun kan olduğunu fark etti. O an nedense hiç korkmadı. Zaten O da çok alışkın görünüyordu. Torbanın içindekinin ne olduğunu artık tahmin edebiliyordu.

O, gözlerini etrafta gezdirdi. Göz kapakları hızlıca açılıp kapanmaya başlamıştı. Tedirgindi. Ayakları titriyordu.

Poşedi kısa bir mesafe sürükledi. Sonra da gücünün yettiğince denize doğru itti. Poşet denize düştüğünde şlap diye bir ses çıkartarak bir su kütlesini hareket ettirdi.

O gözlerini denizden çekip arkasını döndüğünde, Buğra da O'nunla beraber yerdeki izleri gördü. Koyu renkliydi ve lambanın yanıp sönen ışığı altında parlıyordu.

Sonrası hareketli ve çabuk gelişti. Tam göremedi. Bu, sabahlara kadar içtiği ve geceden geriye kalanları parça parça hatırladığı zamanlar gibiydi. Yere dökülen sular... Yavaş yavaş silinen izler. Ve sonra, O'na bakan vişne çürüğü elbiseli kız.

***

Elindeki bardağa bakarken düşündü. Gerçekten deliriyor olabilir miydi? Hiç bu kadarı olmamıştı. Şu an bile titriyor gibi hissediyordu kendini. Saate baktıktan sonra bir kadeh daha doldurdu. Şu an onu ayıltabilecek tek şey buydu. Beyni uğulduyordu sanki. Meşgul edecek bir şeye ihtiyacı vardı. Rastgele bir Neighbourhood şarkısı açtı. Biraz dinledikten sonra Float olduğunu fark etti. Saat de dörde geliyordu. Uzun zamandır ilk kez 1 olmadan uyumuştu. Bu aralar sabahları da uyanmakta zorlanıyordu ve bu Begüm'ü de çileden çıkarıyordu. Okula tam vaktinde gitmesi gerekiyordu. Sahi... Begüm uyumuş muydu? Arasam mı, diye düşündü bir an. Arda dalga geçerdi ama Begüm dinlerdi. Zaten çevresinde bu tip şeylere önem veren tek kişinin Begüm olduğunu düşündü.

Sonuç olarak on beş dakika sonra koltukta uyuyakaldı.

Rüya AvcısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin