0.1

783 55 32
                                    

Şarkıyla okumanızı öneririm; The Fray - Rainy Zurich

23.02.2015

Seni ilk kez dans pistinde gördüğüm an beline dökülen dalgalı sarı saçların etrafa savruluyordu. Nefes kesici görünüyordun Javiera. Bardaki herkesin ilgisi tıpkı benim gibi senin üzerinde toplanmıştı ve bu ilgiden hoşnutluğunu belli edercesine okyanus gözlerin ışıl ışıldı.

İnce bedenini sarmalayan kırmızının en sert tonundaki elbise, içindeki enfes bedene adeta sahip olman gerek diye çığlık atıyordu. Büyüne kapılmamak imkansızdı, bebeğim. Şimdi senin o günkü halini hatırlamak bile dudaklarımın kurumasına neden oluyor, inan bana Javiera. Sana hiç yalan söylemedim.

Bardaki tüm ışıklar dans pistinde parıldayan bedenine döndükten sonra sen müziğe değil, müzik sana uyum sağlamaya çalışıyor gibiydi. Barın sahibinin tek amacı sanki ilgiyi senin üzerine çekmekti ve ışıklar beyaz teninde belli ahenkle kıvrılıyordu. Fakat o ışıklar olmadan bile senin göz kamaştırıcı olduğunu herkes biliyordu sevgilim.

Sarışın kızlar hiçbir zaman ilgimi çekmezdi. Hatta mide bulandırıcı olduklarını dahi söylerdim. Luke bana, büyük konuşmamam gerektiğini tembihlerdi ve senden sonra Michael'ın diline dolanmıştım. Sürekli bana iğneleyici laflar batırırken Ashton'un yaptığı tek şey kıkırdamaktı. Yine de alınmamıştım Javiera. Sarfettiğim aptalca sarışın kız teorilerimi yine kendim çürütmüştüm. Kendi tükürdüğümü yine kendim yalasam da, kesinlikle hayatıma girdiğin için bir saniye bile pişman olmamıştım. Zaten seni hiç düşünmeden hayatıma sokan kişi yine bendim. Hayatım boyunca yaptığım en iyi şeylerden ikincisi de bu olmuştu. İlki, o gün o berbat barda bulunmamdı.

Kendini iki günde bizim çocuklara sevdirmeyi başarman, inan beni hiç şaşırtmamıştı. Bu senin büyündü güzelim. Sen başlı başına büyünün sözlük anlamıydın ve ben bile birkaç dakikada sihrine kapılmıştım.

Küçükken annem gibi güzel bir peri kızıyla evleneceğimi söylerdim ve sen, yıllar sonra hiç beklemediğim bir anda hayatıma bomba gibi düşmüştün. Ve Javiera, bombanın düştüğü yer asla eskisi gibi kalmaz. Bunu biliyorsun değil mi?

Seni tanıdığım güne, miladım demiştim. Seninle yaşadığım her yeni gün de benim tekrar miladım olacak. Tıpkı bugünkü miladımız gibi Javiera.

Senin o çok beğendiğin, "Ah, bu evin maviye boyandığını ve pencerelerinden papatyaların sarktığını düşünsene..." diye mırıldandığın dubleks evi almıştım tam bir hafta önce.

Aslında şu basit ev boyama işini senin için, kendi emeğimle yapmak istemiştim. Fakat hiç becerikli olmadığımı bilirsin güzelim. Birkaç defa binayı sarmalayan iskemleden düşme tehlikesi geçirdim ve sonunda bundan vazgeçtim. Sana lazım olan senin için yanıp tutuşan seksi adam Calum Hood'du, kırılan bacağı sebebiyle yanında acemice yürümeye çalışan aciz Calum Hood değil.

Gözlerinin rengini düşünerek boyattığım evimizi izlemek inan bana fazlasıyla huzur vermişti. Tapılası güzellikteki yüzünü izlemek kadar değildi tabiki. Ardından tenin gibi bembeyaz papatyaları mor saksılara yerleştirip pencerelerden sallandırdım. Senin kadar eşsiz olmasa da evimiz güzel olmuştu bebeğim. Sadece izleyerek onlarca şarkı yazabileceğim gözlerin eve bakarken şokla açılacaktı ve ben sana her zaman bayıldığın uzun kahkalarımdan birini bahşedecektim. Fakat bu, olmadı Javiera.

Seni, sabahın ilk saatlerinde büyük bir heyecanla evin önüne getirdiğimde ve sana, "Burası artık ikimizin yaşayacağı ev. Sadece sen ve benim... Burası bizim küçük, yaramaz Hood 'lar yapacağımız yer." deyip göz kırptığımda istediğim tepkiyi alamadım Javiera.

Oysa bir hafta boyunca evin iç ve dış tadilatlarıyla uğraşırken, yeni eşyalar için mobilyacıları dolaşırken hayal ettiğim sadece gülen yüzün ve kızaran yanaklarındı. Bitmek bilmeyen ve teninde izler bırakmama neden olan öpücüklerim dışında utangaçlık hissinin yarattığı kırmızılık, beyaz tenine çok yakışıyordu sevgilim.

Tepkisiz kalan yüzünü sadece sen uyurken severdim. Öyle masum olurdun ki... Halbuki bugün, benim miladım dediğim yeni bir gündeki tepkisizliğin canımı yakmıştı Javiera. Yine de belli etmemeye çalışmıştım. Sen ev sahibine anahtarını teslim etmeliyim dediğinde hafifçe başımı sallayıp seni kollarımın arasına almıştım. Sen ise ölü gibiydin, her zaman kollarıma sarmaladığın ellerini kendi haline salmıştın ve sonunda ise o eller beni hafifçe itmişti Javiera.

Sen hızlıca kiracı olarak kaldığın eski evinin sahibine koşarken ben de hızlıca yeni yuvamızın içine adımlamıştım.

Karnın aç olduğunda huysuz olurdun, biliyordum bebeğim. Bütün tepkisizliğinin bundan kaynaklandığını düşünüp güzel bir kahvaltı masası hazırladım sana. Hoş kokulu orkideleri de kahvaltı masasına koyduğumda tek eksiğim sendin. Bu evin, bu masanın tek eksiği sendin. Zaten şu dünyada ikimizden başka kimimiz vardı ki?  Bir sen, bir de ben. O zaman neden gelmedin ki?

Neden hâlâ gelmiyorsun, söyle Javiera. Tam 15 saat 43 dakika oldu. Seni gördüğüm o ilk dakikalarımdan bu yana hiç bu kadar ayrı kalmamıştık prensesim. Hiç bu kadar kapalı kalmamıştı telefonun. Hiç bu kadar, "Merhaba, ben Javiera. Şu an çok meşgulüm. Lütfen bana bir mesaj bırakın, size döneceğim." bildirimini dinlememiştim. Bu sesin bu kadar sinir bozucu olduğunu da önceden hiç farketmemiştim.

Her milad yeni bir başlangıçtı Javiera. Bu yeni ev, varlığını hissedemeden sensiz kalmıştı. Gözlerimden akan yaşlarla da ben çaresiz kalmıştım. Sadece tek istediğim bir an önce geri dönmendi.

Ve kapı sertçe çalarken gözlerimdeki yaşları elimin tersiyle silip alt kata koştum. Bu büyük evde çaresizce ağlayan bir adam görmek istemezdin değil mi? Gelen... Gelen sendin değil mi?

HomelessWhere stories live. Discover now