i k i

772 88 50
                                    

"Canını sıkma artık." Li saçlarımı karıştırınca çenemden aşağıya uzanan perçemler gözlerime girdiler. "Sonuçta Marcus da bir erkek. Bazen aptalca—"

"Hayır," dedi Klaire onu çabucak kesip. "Sorumluluk almaktan kaçtığınız için erkek işte kalıbına sığınarak bu işten kurtulamazsınız. Birinin Marcus'a haddini bildirmesi gerekiyor. Okulun sahibiymiş gibi yürüyüp, Sukie'ye hakkettiği gibi davranmayı öğrenmeli."

Malo, Klaire'in uzun sarı örgülerinden birini eline alıp bir anda ona fazla yaklaşınca yüzünün kızardığını gördüm. "Nani, rahatla biraz. Güçlü bir erkeğin kolları arasında bazen kendini korunmuş hissetmek istemiyor musun? Dürüst ol."

Klaire elindeki Aritmasi kitabını Malo'nun yüzüne geçirince mecburen Klaire'den geri çekildi. "Kendi kollarım yeterince güçlü," derken benim elimi tuttu. "Sana gelince, Marcus'un erkek arkadaşın olduğunu biliyorum. Ancak çizgiyi çekmeyi de öğrenmen gerekiyor."

"Evet, Sukie. Küçük şeytanlığını konuşturursan sana herkesin içinde istediğini yapamaz."

Okul gömleğimin ve eteğimin üstüne giydiğim kapüşonlunun iplerini çekiştirdim. Kimsenin acımasını ya da benim için ah zavallı Sukie, senelerdir karşılık bulamadığı sevgilisinin zorbalığını acaba nasıl durduracak diye düşünmesini de istemiyordum. Sert olmam gerektiğinde sert olabilirdim ama işler Marcus'a geldiğinde kafam karışıyordu. Ona hayır demek çok zordu. Kendimi bildiğim günden beri sevdiğim birine karşı güçsüz durmaktan ne kadar kaçarsam kaçayım kendimi yine onu memnun etmeye çalışırken buluyordum.

Neden? Onu gerçekten bu kadar seviyor musun?

Bunca şeye katlandığıma göre öyle olmalıydı. Diğer yandan ikimiz için de hayır deme seçeneği yok gibi görünüyordu. Ormarlar ve Tenebrisler bu şekilde devam etmek istiyorlardı. Ailelerin birliği onlar için önemliydi. Özellikle de Marcus'un babası, Bay Ormar için görünüşe göre.

"Tüm Slytherinler senin gibi başını belaya sokmaya bağımlı olacak diye bir şey yok," dedi Klaire omuzlarımı tuttu bu sefer. Çimenlerin üstünde kucağına düşünce de saçlarımı anaç bir tavırla yüzümden çekti. "Sukie yalnızca biraz daha..."

"Prenses," dedi Li alayla oturduğu yerde önümden eğilmeye çalıştı. "Kafana takma, Tenebris. Klaire hırsı ve becerikliliği, Malo sadakati ve başını belaya sokma bağımlılığı ile binaya girmişken sen istediğin bir şeyi almak için her şeyi aleve verebilecek kadar hedef odaklı olmanla buradasın. Bir de şu sevimliliğini kullanarak insanların derisinin altına nasıl gireceğini bilmen var."

Alınarak ağzım açık kalmıştı ki Li çenemi kapattı. "Demek istediğimiz şu ki, sen buraya aitsin. Marcus'un aksini düşündürmesine izin verme. Profesör Vector onu biraz haşlasa tüm o gerginliği gider eminim."

"Marcus Ormar'dan bahsetmeye devam mı edeceğiz gerçekten? Okulda başka soylu, zengin ve yakışıklı bir narsist yok mu?"

"Sukie." Adımın seslenilmesiyle başımı kaldırdım. Anastasia bana bakarken ağırlığını bir ayağından diğerine değiştiriyordu süreki. "Konuşabilir miyiz?"

Li, Klaire ve Malo'ya baktım. Onlar da en az benim kadar şaşkın görünüyorlardı. Anastasia pek benimle konuşmazdı. Ne zaman yan yana olsak arada oluşan tuhaf hava yüzündendi. Marcus ve ben beraberdik. Ne kadar beraberlik olduğu söylenebilirse. Çünkü bu her şeyden öte bizim için bir zorunluluktu. Ben Marcus'u istiyordum, Anastasia da Marcus'u istiyordu.

Marcus'un ise ne yapmaya çalıştığını ikimizin de anladığını sanmıyordum.

Ona milyonlarca kez Bay Ormar'la benim de konuşabileceğimi söylemişti. Benimle beraber olmak zorunda değildi. Ona karşı hislerimin olması ona bu işkenceyi çektirebileceğim anlamına gelmiyordu. Ancak babasından kaçıyordu, sorumluluk almaktan da, Anastasia ile arasındakilerin arkasında durmaktan da.

Golden Boy and Princess // Slytherin+HufflepuffHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin