2.Bölüm

429 46 15
                                    

Yerinden usulca doğruldu. Karnında taşıdığı emanete dokundu. Gözlerindeki yaşlar durmadan akmaya devam ediyordu. İç çekişlerinin sesi oldukça gürültülüydü lakin kendisinden başkası duyamazdı.

Hiçbir şey yiyesi yoktu. Kesmişti umudunu her şeyden. Çekmişti elini eteğini yaşamından. Yavrusunun hakkına girmemek için zoraki girdi mutfağa. Bir iki lokma peynir zeytin yedi ve su içip ayrıldı. Eşi için kahvaltı hazırlamaya bile hali yoktu.

Az sonra dış kapının sesi geldi. Eşi anahtarla girmişti içeri. Elinde sıcacık simitler vardı.

- Selamun aleyküm. Cancağzım bak sana ne aldım hem de en sevdiğin simitçiden. Çıtır çıtır. Hadi çay koyup yiyelim hemen. Sen de hazırlamayla uğraşmamış olursun.

Fatıma Kübra da tık yoktu. Donuk şekilde eşine bakıyordu. Hiçbir şey demeden çayı demlemeye koyuldu.

Ali Hamza'nın içi kan ağlıyordu. Neşesiyle, espirileriyle, çocuksu şakalarıyla evi şenlendiren, her gün çocuklara dini eğitim veren biricik eşi gitmiş yerine başkası gelmiş gibiydi. Simitleri masaya koydu. Can yoldaşının omzuna dokunarak sarıldı.

-Neyin var canım? Hasta mısın? Ya da istemeden kırdım mı seni?

Eşinin ellerini omzundan çekip domatesleri yıkamaya başladı. Gözlerinden akan yaşları görsün istemiyordu. Suskunluğunu içine akıta akıta yaşamaya çalışıyordu.

- Peki bitanem nasıl istersen öyle olsun. Konuşmak istediğin zaman ben buradayım.

Gebe olduğu için fazla gitmek istemiyordu üstüne Ali Hamza. Doğumdan sonra düzeleceğini hayal ederek dua ediyordu yalnızca. Kim bilir içinde ne fırtınalar kopuyordur diye düşünerek empati kurmaya çalışıyordu. Eski eşini çok özlese dahi yapmak zorundaydı bunu. Sessizce salona geçip karyolaya oturdu.

...

Lutf-u EMANETWhere stories live. Discover now