Gözlerinde bir cennet vardı ve o bunu çok güzel saklıyordu. Diğer herkesden farklıydı, sinirliydi ama bir o kadarda yumuşaktı, olgundu ama bir okadarda çocuksu. Güzel bakıyordu bikere, diyerleri gibi gösterişli değildi. Denizi yansıtıyodu gözleri. Okyanusu ve cenneti içinde barındırıyordu. Bakmaya kıyamıdığım okyanuslar şimdi tüm içtenliğiyle karşımda bana gülümsüyordu. Ne tapmalıydım bilmiyorum o beni affetmişken, ben hala kendime kızgındım. Çok acı yaşamamış mıydık, çok yanmamış mıydı canımız zaten neden daha fazla acı çekmek için uğraşıyorduk? Neden sürekli kendimizi hırpalıyordu? Bu soruların cevabını ikimizde çok iyi biliyorduk. İkimizde deli gibi korkuyorduk. Canımızın acımasından göz yaşımızın dökülmesinden. Ben ağlasamda olurdu yeterki o ağlamasındı. Böyleydi demekki aşk, hem acıtıyor hem mutlu ediyor insanı. Peki ya bizim sonumuz ne olucaktı, ikimizinde karanlığı vardı. Bizem iki tane çıkış yolumuz vardı. Ya kendi karanlığımızda kaybolucaktık. Yada karanlığımızdan birlikte kurtulacaktık ve onun SAKLI CENNET' inde birlikte yaşıyacaktık.