İkinci Yaşam 1-2

Av amendoeira_

1.1M 116K 55.5K

| WATTYS 2021 KAZANANI | Melis Aksoy, her yerde görebileceğiniz türde sıradanlığa sahip bir genç kızdı. Onu d... Mer

İkinci Yaşam -1-
İkinci Yaşam -2-
İkinci Yaşam -3-
İkinci Yaşam -4-
İkinci Yaşam -5-
İkinci Yaşam -6-
İkinci Yaşam -7-
İkinci Yaşam -8-
İkinci Yaşam -9-
İkinci Yaşam -10-
İkinci Yaşam -11-
İkinci Yaşam -12-
İkinci Yaşam -13-
İkinci Yaşam -14-
İkinci Yaşam -15-
İkinci Yaşam -16-
İkinci Yaşam -17-
İkinci Yaşam -18-
İkinci Yaşam -19-
İkinci Yaşam -20-
İkinci Yaşam -21-
İkinci Yaşam -22-
İkinci Yaşam -23-
İkinci Yaşam -24-
İkinci Yaşam -26-
İkinci Yaşam -27-
İkinci Yaşam -28-
İkinci Yaşam -29-
İkinci Yaşam -30-
İkinci Yaşam -31-
İkinci Yaşam -32-
İkinci Yaşam -33-
İkinci Yaşam -34-
İkinci Yaşam -35-
İkinci Yaşam -36-
İkinci Yaşam -37-
İkinci Yaşam -38-
İkinci Yaşam -39-
İkinci Yaşam -40-
İkinci Yaşam -41-
İkinci Yaşam -42-
İkinci Yaşam -43-
İkinci Yaşam -44-
İkinci Yaşam -45-
İkinci Yaşam -46-
İkinci Yaşam -47-
İkinci Yaşam -48-
İkinci Yaşam -49-
İkinci Yaşam -50-
Julian'ın Kararı - Ara Bölüm
İkinci Yaşam -51-
İkinci Yaşam -52-
İkinci Yaşam -53-
Final
Özel Bölüm
İkinci Kitap, Merak Ettikleriniz
Karakterler
İkinci Şans - Kim Bu Cassandra?
İkinci Şans -1 -
İkinci Şans -2-
İkinci Şans -3-
İkinci Şans -4-
Ölmedim Yaşıyorum
Özet
İkinci Şans -5-
İkinci Şans -6-
İkinci Şans -7-

İkinci Yaşam -25-

18.1K 1.6K 269
Av amendoeira_



Hızla atan kalbimi sakinleştirmek için derin derin nefes aldım ve bir elimle göğsümü tuttum. Yorgunluktan ağrıyan bacaklarım beni daha çok ayakta tutamayacakmış gibi gibi görünüyordu. Elimle alnımdaki teri sildim ve pes edermiş gibi taş zemine bıraktım kendimi.

"Bu kadar çabuk mu yoruluyorsun? Ne acınası."

İki saattir biraz bile ara vermeden yaptığımız antrenman sonucunda ben ölecek duruma gelmişken, karşımda duran Zack hiç yorulmamış gibi sakince yürüyerek tahta kılıcını yerine koydu ve bana küçümsercesine bir bakış attı.

Zorla aldığım nefeslerim arasında sinirli bir bakış gönderdim. Sadece iki haftayı biraz aşkın süredir onunla antrenman yapıyordum ama bunun farkında değilmiş gibi bana bilmişlik taslıyordu. Sanki bilerek bu kadar güçsüz davranıyordum!

Her ne kadar kızsam da Zack'in de haklı olduğu bazı kısımlar maalesef ki vardı. Maç yaptığımız zamanlarda ya da bana kendimi savunmayı öğrettiği sırada olması gereken süreden bile kısa bir zamanda bitkin düşüyordum. Bu da zaten sabırsız olan kızıl saçlı ukalayı daha da sinir ediyordu.

Ancak ben ne yapabilirdim ki? Elizabeth'in bedeni sandığımdan daha güçsüzdü. Burada bir suçumun olduğunu düşünmüyordum, eğer kendi bedenimde olsaydım çok daha kolay öğrenebilirdim bana gösterdiklerini.

Ne kadar bu durumu değiştirmek istesem de yapabileceğim bir şey yoktu, Elizabeth'in vücudu gerçekten kırılgan ve güçsüzdü. En küçük esintiden veya serinlikten bile üşümeye başlıyordu, hasta olması da çok kolaydı. Bundan dolayı sağlığıma ekstra dikkat etmek zorunda kalıyordum. Bu sandığımdan da zor bir işti çünkü kendi bedenimde iken çok nadir hasta olurdum. Hatta okula gitmemek için ne kadar hasta olmaya çalışsam da bunu başaramazdım.

Bunları bir yere kadar kabul edebilirdim ancak her şeyin üstüne Elizabeth'in kısa olan boyu bu durumu daha da kötü hale getiriyordu. Anlayacağınız, şu anda çelimsizin tekiydim. Kılıcı doğru tutmayı öğrenmem bile çok uzun süremi almıştı.

Nefesim biraz daha düzene girince ayağa kalktım ve Zack'e hâlâ devam edebilirim imajı vermek istedim. Ayaklarım bu düşünceme ne kadar isyan etse de bu isyana direndim. Eğer güçlenmek istiyorsam bu güçsüz bedene sözümü geçirmeliydim.

"Bu günlük bu kadar yeter. Daha da çalışırsak ölecek gibi duruyorsun." dedi Zack biraz da olsa bana acıma göstererek.

İstemeye istemeye de olsa dediğini kabul ettim. Çünkü daha fazla ayakta kalabileceğimi sanmıyordum. Direnmem buraya kadardı!

"Biliyor musun Zack? Her ne kadar ukala, kendini beğenmiş, burnu havada, sabırsız, asabi ve sinirli biri olsan da bazen iyi kalpli yönün ortaya çıkabiliyor."

Tekrar zemine oturmamla ayaklarımı ileriye uzattım ve giydiğim kahverengi botları iki yana sallayarak Zack'e bir sırıtış gönderdim. Dediğimden memnun olmamış gibi suratını buruşturdu. Önceden olsa böyle bir şeyi asla diyemezdim fakat antrenman yaptığımız süre boyunca bir hayli yakınlaşmıştık. Artık nasıl bir kişiliği olduğunu tam olarak anladığımdan ve kendimi ona yakın gördüğümden dilediğim gibi konuşuyordum.

Şey, bu konuda bazen aşırıya kaçtığım da oluyordu tabii. Bir keresinde yine ağzımı tutamayıp saydırığımda gerçekten sinirlenmişti ve bir saat boyunca bana mekik çektirtmişti. Bu duruma Elizabeth'in dokunsanız kırılacak kadar narin olan bedenini de katarsanız inanın bana ölüm gibiydi.

"Çok konuşma da kalk yerden. Az sonra ayrılmamız gerekiyor, bir yere gideceğiz." Cümlesi bitince bir elini bana uzattı ve kalkmamda yardımcı oldu.

Ayağa kalkınca önce pantolonumdaki tozları silkeledim daha sonra da anlamamış bir ifadeyle kaşlarımı çatıp Zack'e bir bakış attım.

"Nereye gidiyoruz?"

Bunu sormamı bekliyormuş gibi sırıttı ve kızıl saçlarını karıştırıp keyifli bir şekilde kollarını birbirine bağladı.

"Seni bugün öbür askerler ile tanıştıracağım."

Şokla hafifçe aralanan ağzım onu daha da tatmin etmiş gibiydi. İlk saniye şaşkınlıktan öylece kaldım, kendime geldiğimdeyse bir elimle ağzımı kapadım ve sırıtmamı engellemeye çalıştım. Bu, uzun süreden sonra beni mutlu eden ilk haberdi!

Sarayda daha rahat ve özgür gezebilmek adına askerler ile tanışıp yakın olmak yapacaklar listemdeydi ve bunu ne zaman başarabileceğimi merak ediyordum. Açıkçası uzun süre geçmesine rağmen Zack hâlâ böyle bir istekte bulunmayınca bunu gerçekleştiremeyeceğimi düşünmüştüm. Çünkü bunu yapabilmem tek Zack'e bağlıydı ve o da bu konuda hiç düşüncesi yok gibiydi. Bu yüzden böyle bir cümle kurduğunda şokla dolu bir sevinç yaşamıştım. Biraz daha ilerleme kat ettiğimi hissettim.

Askerleri kendi tarafına çekme görevi - Neredeyse tamamlandı

Uzun süre yaptığımız antrenman sonucu dağılmış olan sarı saçlarımı iki elimle toplayıp tekrar at kuyruğu şeklinde bağladım. Antrenman yaptığımız odaya kısaca göz gezdirdikten sonra kapıya doğru ilerleyen Zack'in peşine takıldım.

Saraydaki diğer kişilerin haberi olmasın diye yan saraylardan birinde bulunan eski bir askeri çalışma sahasını kullanıyorduk. Buraya gelen giden çok olmadığı gibi kullanabileceğimiz antrenman eşyaları da kısıtlıydı. Tam bir çalışma sahası denilemeyeceğinden askerlerin asıl çalıştıkları yeri merak ediyordum. Bu yüzden gerçekten heyecanlıydım.

Düşüncelerimden sıyrılıp aramızdaki mesafeyi bir hayli aşmış, önde ilerleyen Zack'e yetişmek için hızlıca koştum. Bu çocuk benim ondan çok daha kısa olduğumun farkında değil miydi? İnsan biraz beklerdi değil mi ama?

"Hey, Zack."

Seslenmemle kafasını bana çevirdi ve koyu ela gözlerini gözlerime sabitledi. Önüme gelen at kuyruğumu bir elimle geriye attım ve kafamı biraz yukarı kaldırıp yüzüne baktım.

"Öbür askerler ile tanışacağım için gerçekten mutluyum ama nereden çıktı bu durup dururken? Bir gün önceden haber verebilirdin değil mi?" dedim ve memnuniyetsizle kendimi gösterdim. "Çalışmamız daha yeni bitti, yorgun ve terliyim. Neden alelacele gidiyoruz ki şimdi?" Mutsuzlukla dudaklarımı birbine bastırdım ve gıcık olmuşum gibi bir bakış attım.

Askerler ile tanışmak iyi güzeldi de bu haldeyken de yapmak istemezdim bunu. Biraz olsun kendime çeki düzen verip karşılarına çıksam çok daha iyi bir imaj çizerdim gözlerinde. Hem belli mi olur, belki bazıları masum ve mükemmel olan görünüşümdem hoşlanıp benim tarafıma bile geçebilirdi.

Hayal dünyan çok geniş Melis. Kaç yıllık savaş deneyimi olanlar sana mı aşık olacaktı ilk görüşte? Elise misin sen?

Kendi iç sesime bozulduğumdan seslice soludum. Bir kere de benim tarafımı tutsaydı ölmezdi, hem ben de Elise kadar güzeldim bir kere!

Cevap verecekken birden sinirli bir moda girdiğimi gören Zack, garipmişim gibi bir bakış attı fakat daha sonra oralı olmayıp konuşmaya başladı.

"Bu kadar takacağın bir mesele değil. Askerlerin neredeyse hepsi bu günün bu zamanında çalışmayı bırakmış oluyor."

O konuşurken çıkış kapısına gelmiştik. Bir eliyle kapıyı tutup açtı ve bana kısa bir bakış atıp geçmem için kenara çekildi. Odun falandı ama centilmen davrandığı zamanlar da olmuyor değildi.

Samimiyetsiz bir gülümseme gönderip dışarı adımımı attım. Batmaya başlayan güneş, etrafı turuncunun tonlarına boyamıştı. Esen rüzgarda önüme gelen at kuyruğu yaptığım saçlarımı sinirli bir edayla tekrar geriye attım. Elizabeth'in saçları çok uzundu ve bu durum beni deli ediyordu.

Benden sonra dışarı çıkmış Zack'e bir bakış atıp kolumdaki öbür tokayı elime aldım ve at kuyruğundaki saçlarımı dolayıp topuz yaptım. Normalde saray leydilerinin veya prenslerden birinin yanında bu görüntüyle dolaşsaydım ağır bir linç yiyebilirdim ancak şu an kime neydi? Yanımda sadece Zack vardı ve o da zaten benimle gram ilgilenmiyordu.

"Neden şu an çalışmıyorlar ki? Sarayı korumuyorlar mı? Nasıl bu kadar rahat davranabilirler? Hayatlarımız onlara bağlı sonuçta, hiç beğenemedim bu davranışlarını."

Sanki çok bilgiliymişim gibi söylediğim bu cümle ile Zack bana safmışım gibi bakıp gözlerini devirdi.

Koskoca çocuğa bile göz devirttirdin ya, helal olsun Melis sana.

"Gece antrenmanından önceki mola bu. Akşam yemeğinden sonra sabaha kadar vardiyalı bir şekilde çalışmaya devam ediyorlar."

Bu dediğiyle şok olmuş gibi ağzımı açtım. Aralıksız o kadar süre çalışmaları içimi acıtmıştı. Biraz insaflı davranırdı insan, bu kadar çalışma pestlini çıkarırdı askerlerin.

Tamam, demin dediklerim yüzünden biraz pişmanlık duymuştum şimdi. O kadar çalıştıklarını bilseydim böyle bir cümle kurmazdım. Ben kendime kızarken Zack şok olmuş halime aldırmadı ve beni omuzlarımdan tutup bilmediğim bir yola doğru sürükledi.

"Bir saniye, bu yol da ne? Askeri sahanın bu tarafta olduğunu hiç sanmıyorum Zack. Nereye götürüyorsun beni çabuk söyle!"

Çattığım kaşlarımla söylediğim cümleden sonra sesli bir şekilde iç çekti ve benden bıkmış bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Normalde bu saatte seni kendi sarayına götürürdüm. O yolda kolay kolay biriyle karşılaşma ihtimalimiz olmadığından sıkıntı yoktu. Ancak şimdi askeri sahaya gidiyoruz. Yolda biriyle karşılaşma veya birinin bizi görmesi çok muthemel. Kraliyet ailesinden birinin bizi bu şekilde gizli saklı ilerlerken görmesini istemediğini düşünüyorum."

Konuşmayı kesip omuzlarımdaki ellerini indirdi ve bir elimi tutup beni yol olduğundan bile şüphe ettiğim toprak ve taşlarla kaplı yerde ilerletmeye başladı. Sağ ve solumuzu kapatan uzun ağaçlar gün ışığının buraya ulaşmasını engelleyip daha da ürkütücü bir hale sokuyordu bu durumu.

Burada da güzel cinayet işlenir, diye geçirdim içimden.

Dikkat et de öldürülen kişi sen olmayasın Melis.

İç sesim yüzünden sessizce yutkundum ve Zack'e tereddütlü bir bakış attım.

"Her şekilde askerler görmeyecek mi beni? Gidip birilerine söylemeyecekleri ne malum? Yine riskli bir iş yapıyoruz sonuçta." Hâlâ aklımda dönüp duran cinayet düşüncüleri yüzünden temkinli bir şekilde yürüyordum Zack'in arkasından.

Yavaşladığımı gören kızıl kafalı asabi genç tuttuğu elim ile beni ileriye doğru çekti. Bu hareketiyle tökezleyecek gibi olsam da hızını ayak uydurup yanına geldim tekrardan.

"Emin ol kimse gidip birilerine söylemeyecek bu durumu."

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" dedim salağa yatarak. Halbuki biliyordum neden bu kadar rahat olduğunu. Tüm askerler Ethan'a bağlıydı sonuçta, gidip de demezlerdi kimseye bir şey.

Bu durumu ne zaman düşünsem krala ve diğer prenslere acıyordum açıkçası. Hiçbir şeyden haberleri yoktu, ezikledikleri çocuk tüm sarayı avuçlarına almıştı halbuki. Zavallılar.

Sorduğum soruyla cevap vermemesiyle keyifli bir şekilde sırıttım. Bana hiçbir şey anlatmıyordu fakat farkında değildi tüm olayları çoktan bildiğimin.

Sessizce yürümeye devam ederken kafama Zack'in dediği şeylerden biri takıldı. Yanımda ilerleyen uzun ve biçimli çocuğa şöyle bir bakıp tuttuğu elimi salladım dikkatini bana vermesi için. Bu hareketim ile yürüyüş hızını yavaşlatıp bana bir bakış attı.

"Sen demin şu anda askerlerin neredeyse hepsi dinleniyor demiştin değil mi?"

Sorduğum soruyla hafifçe kafasını salladı.

"O zaman...beni kimle tanıştıracaksın acaba? Asker yok ortalıkta diyorsun bana!"

"Neredeyse hepsi dedim, hepsi demedim. Önemli olan kişiler hâlâ orada."

Bu dediği mantıklı gelmişti, tatmin olmuş gibi başımı salladım. İlerlemeye devam ederken karşıma baktığımda yolun biraz daha ilerisinde bulunan gri renkli bina ile buluştu gözlerim. Zack'in elini yavaşça bıraktım ve kafamı biraz sağa eğip binayı incelemeye başladım. Duvarları saran yeşil sarmaşıklar değişik bir hava katmıştı. Aslında kötü bir bina değildi, merkez sarayı ve kaldığım yeri görmeseydim gayet güzel bir bina gibi de gelebilirdi. Sadece diğer lüks binalardan sonra biraz garip gelmişti.

Binayı görmemin verdiği heyecan ve mutlulukla gülümsedim.

Eğer başıma gelecekleri bilseydim gülümsemek yerine arkama bakmadan kaçardım, fakat her şey için çok geçti.

——————————————————————

Selaaaammmm!!!

Yine yeni bir bölümle karşınızdayım. Bu seferki bölüm fazla uzun olduğu için ikiye böldüm, bu yüzden öbür part yakın bir zamanda gelecek.

Öbür kısımda ne olacağını merak ediyor musunuz?

Sürekli en sevdiğiniz prensin kim olduğunu sordum, bu sefer de en sevdiğiniz leydinin kim olduğunu soralım.

Favori leydiniz kim?🧐

En sevmediğiniz leydi kim?

Sizce öbür bölümde ne olacak?

Diğer bölümde görüşmek üzere hoşçakalın!

~

Fortsätt läs

Du kommer också att gilla

131K 5.6K 40
Sesiz bir ağıt yaktı genç kız yaşamına ve yaşayacaklarına. Onun adı olmuştu zaten uğursuz ama kızın bir suçu yoktu ki onun kaderi böyleydi. Adam içi...
Safderun | AlGon Av zezuem

Historiska romaner

16.5K 779 15
Kuruluş Osman, AlGon çifti için yazılmış tek bölümlük hikayedir. •İstek sahneleri yorumlarda belirtebilirsiniz.
8.6K 1K 14
Bedenim tir tir titremeye başlamıştı. Gözlerim dolmuş neredeyse ağlayacaktım. Etrafta yeni yeni fark ettiğim geçmişe ait şeyler vardı. Tabelalar, ara...
AlGon🌼🤍 Av okuyanladyy

Historiska romaner

51.4K 2.9K 48
"Aklına pek güvenme yani Alaeddin, bir güzelin gülüşüne bakar yitirmen" Diyen Orhan'a baktı Alaeddin... Etrafı kasıp kavuran Moğol, gözünü bu defa da...