Sakuya, taekook.

Oleh thagsw

3.5K 158 128

o gece, tanrı kendini bana sunmuştu. Lebih Banyak

gelmeyen otobüs, küçük karmaşalar.
anlamını kaybeden yolculuk.

kalemimin sızısı, dudağının kırmızılığı.

939 50 47
Oleh thagsw

İyi okumalar.

Gecem ve gündüzümü karıştıran, kahve ile kaplanmış sarı saman kağıdının verdiği doku, kulaklarımı dolduran ıslak yağmur damlaları.

Uzun, kemikli parmaklarım ile tuttuğum siyah mürekkep kalemini bir kenara fırlattım. Dün gördüğüm şaheserin, bir portresini çizmek için masa başındaydım.

Fakat, ışık azdı. Görememiştim onu, tekrar görmeliydim. Havalanan saçlarına dokunmalı, esmer tenine parmak uçlarımla hissetmeliydim.

Kim Taehyung, bedeninin her zerresini ezberlemeliydim.

Çöp olarak gördüğüm buruşmuş saman kağıdını kenara fırlattım. Gözlerimi istem dışı bulunduğum iç karartan odamdaki, eski moda saatime iliştirdim. Saat, dün karşılaştığım his ile kavruluyordu.

Yine oralarda mıydı? İçime oturan sorular, ağrıyan başımı ellerim arasına almama sebep olmuştu. Öğlen saatlerinde yazar olan tanıdığım ile konuşmuş, bir bağlantısı olup olmadığını soruvermiştim.

Sanat ile yanan bir yüze sahipti Kim Taehyung, elbette geçirmiş olmalıydı adını bilindik dizelerde.

İsmi tanıdık geliyor demişti, görüntüsünü silmişti. Nasıl gücü yetebilmişti?

Kalemimdeki mürekkep yetmez, kağıdım ona layık olamazken nasıl unutulabilirdi esmer teni? Sıkıntı ile iç geçirdim, titreyen bedenimi geriye atmaktan çekinmemiştim.

Arkamda yerleşmiş büyük pencereye çevrilen koltuğum sessizlik içerisinde yüzüyordu. Yağmur damlaları süzülüyor, birbirleriyle yarış yapıyorlarmış görüntüsü sunuyorlardı.

"Üşümek." Dedim boş olan odada deliler gibi kendi kendime konuşurken. "Artık üşümek istemiyorum."

Saçmalıktı, evden acele ile çıkıp dün geldiğim tiz soğuklukta gerçekliğini bile sorguladığım insanı beklemek, saçmalıktı. Lanetler yağdırdığım sarı ışıklı titrek lamba, hiçbir şey yaşanmamış gibi parıldıyordu.

Kaskatı kesilmiş bedenim ve çaresizce aranan gözlerim, kimsecikleri görememişti. Yana attığım saçımı elim ile düzelttim, biraz bilinmedik sokakları turlamak kötü olmamalıydı.

Sonuçta, karşıma esmer tenli meleği çıkarmıştı dilsiz sokaklar. Yolun sonunda konuşmayacakları ne mâlumdu?

Etraf donuyor, zar zor atan kalbimi sıkıştırıyordu. Kapkaranlık caddelerde, etrafı aydınlatan kafeterya tarzı kütüphane görmek en son beklediğim şeylerden biriydi.

Kim Taehyung istisnaydı.

Botlarım altında ezilen beyaz soğukluk, gözlerim ile kestirdiğim ışık kümesine ulaşmıştı. Kapıyı tutup, kendime çektiğim elimin eklemlerinin kızarmış olduğunu yeni fark edebilmiştim.

Eldivenlerimi vermiştim ona, elleri ısınmıştır şimdi. Avuçlarıma akar sıcaklığı teni tenime karışırken.

"Merhaba." Boş olan alanda, kitap kokusu hâkimdi. Tavandan aydınlatma yoktu, uzun uzun rafların yan taraflarına sabitlenmiş ayaklı loş kümeler vardı.

Sesime karşılık gelmemişti, kapıyı kapatarak ilerledim. Ellerimi, rafta duran üstünde belli olmasa dâhi toz bulunduran kapaklarda gezdirdim.

Kitaplar, tütsü kokuyordu. Bir tanesini elime alarak çevirdiğim sayfaları okşadım. Farklı bir dil ile yazılan kelimeleri görmem ve yerine bırakmam bir olmuştu.

Dışarıda yer tabakası kar iken yağan yağmur hoş bir melodi yaratıyordu tütsü kokan kitap evinde. Yalnızlık derime işlerken, arka tarafta bir hareketlilik olduğunu yeni idrâk edebilmiştim.

Yavaş adımlarımı sürdürürken, boynuma dolanmış atkıyı çıkarmayı ihmâl etmiyordum. Kıvrılan ağır koku yayan yollar, beklemediğim manzarayı gözler önüne sermişti.

Oradaydı.

Parmak uçlarına kalkmış, kahverengi tutamları sallanıyordu. İnce, zarif elleri ile başının üstündeki tozlu kitaba yetişmiş ve büyük gülümsemesi eşliğinde kağıtlar dağılan masasına geri dönmüştü.

Tanıştığımız gece kadar soluksuz kalmıştım.

Soğuk günde sızlayan burnum bana ihanet ederek, dökülen saçların o hoş kokusunu iletmemişti. Ortam ile birleşmiş koku, loş ışıklar eşliğinde gözlerimi yumma isteği sunuyordu.

Kırçıllaşan boğazımı temizledim, burun kemiğinin üzerine düşen gözlüklerin engellediği yumuşak dâhi olsa keskin bakışlar; üzerime toplanmıştı etrafa yayılan ses ile beraber.

Boşta kalan elim, ensemi kavrarken mimiksiz yüze hayretler içinde dalmıştım. Geceye şiirler bıraktığım, medcezir oluşturan teniyle süslenen yüz; bana değişik bakışlarını atıyordu.

"Merhaba." Girişte söylediğim hitâp yeniden kulaklara dolmuştu. Tozlu kitaptan elini çekmiş, masa üzerine yaslamıştı.

"Sizi tanıyor muyum efendim?" Her şeye rağmen, iç ısıtıyordu. Dün gece sarf ettiği lâkap sıcak dudaklarından, zıt olarak soğuk çıkmıştı.

Kim Taehyung, beni hatırlayacak kadar önemsemiş olmanı dilerdim.

"Ah, dün gece karşılaşmıştık sizinle. Talihsizlik, yanmayan lamba altında ışık olmuştuk birbirimize." Saçmalıktı. Kendimi ona hatırlatmaya çalışmak, çaresizlik adı altında toplanabilirdi.

"Kusura bakmayın, isminiz nedir?" Gözlüğünü düşmekten kurtarmış, tutuşan çubuğun yanına usulca yerleştirmişti.

Dudağım sızlamıştı, yağmur darbeleri cama daha sert çarpıyordu. Karşısında durduğum esmer Tanrı bunu bilmese de, kalbimden pek de farkı yoktu.

"Jeon Jeongguk." Tek bir gece, ilk görmem ile kavrulmaya başlamış olmam sadece beni etkilemişti görünüşe bakılırsa. Kim Taehyung hafızasını zorluyor gibi yapıyor, daha sonra ise başını ürkekçe iki yana sallaması tasdiklemişti içimdeki soruları.

"Silik kentler cennetinde dolaşıyorsunuz efendim. " Dediği şey ile hafifçe kıkırdamıştı. Uzun parmaklara sahip olduğu hâlde yumruk yapmış olduğu eli, benimkine nazaran oldukça küçük kalmış ve işaret parmağıyla karşısındaki sandalyeyi göstermişti.

Ceketimi çıkarmadan karşındaki sandalyeye oturmuştum. Gözleri gözlerimde olmasına nazaran, dudaklarını ıslatışı irislerimi titretmeye yetmişti.

Mahvediyor, üşüyen ruhumu ısıtarak toparlıyordu beni.

"Dolaşmakta bir mâzur var mıdır bayım?" Gözleri benden şu ana dek ayrılmasa da, ellerini önünde sallayarak utangaç bir tavır sergilemişti.

Elleri neden kırmızıydı? Verdiğim eldivenleri sevmemiş olabilirdi.

Sahi, eldivenlerim neredeydi?

"Sizin gibi birisine izin vermezsem, o zaman mâzur görülür." Gözleri ile gülmüştü bana. Yanağımdaki gamzeler dışarı çıkmış, nefeslerimi dizginlemek adına sessiz kalmıştım.

Hangi kelimeler kullanılırdı bu durumda belirsizdi, karşımda adından ve güzelliğinden başka bilgi sahibi olmadığım adam bana yardımcı olmuyordu.

Belki de gitmeliydim.

"Beni hatırlamadınız." Önünde duran kitap kapağını kapamış, kollarını bağdaştırmıştı. Şimdi gözümde daha küçülmüş, daha güzel duruyordu.

"Karanlıkta gözlerim iyi seçmiyor efendim." Dediği şeyi ufak baş sallaması ile onaylasam da, içimdeki dürtü beni aşıyordu.

"İsmim." Meraklı gözler ile beni süzüyor, tütsü dumanı keskin yüz hatlarından geçiyordu. "İsmim de mi gecenin karanlığına karışmıştı?"

Sessizlik, belki de insanoğlu ve benim için bir armağandı. Fakat şu an, bu armağanı istemiyordum.

Esmer tenli, az önce yaptıklarımı tekrarlayarak onaylamıştı beni. Garip davranıyordum. Terleyen avuç içlerimi paltoma sürüyor, saatlerimi harcadığım jöleli saçı bozuyordum.

Gözlerim eline kaymıştı. Sormamalıydım, dün hissettiğim kavurucu ateşi harmanlamamalıydım.

"Elleriniz neden kırmızı? Dudaklarınızı kıskanmış olmalı." Tekrardan sessizliğe gömülmeye yüz tutmuş esmer ten, saçını kulağının arkasına almıştı.

"Eldivenleri veren sizdiniz." Şimdi gözlerini benden yana tutmuyor, anlatırken kelime yetersizliği yaşadığım pürüzsüz cilde pembeklikler yerleşiyordu.

Şaşkındım. Beni, küçük bir detay ile hatırlamasına karnım ağrıyacak kadar şaşırmıştım.

"Jeongguk, Jeon Jeongguk. Nasıl unuturum? Sizi bulamayacağımı zannettim." Dudaklarını düz çizgi hâline getiriyor, başını hafif ritimlerle sallarken gözlerini kaçırıyordu.

Tanrı'm, Kim Taehyung'um. Dayanacak daha fazla gücüm kalmamıştı. Evde duran eskimiş koltuğuma oturup, karşımda olan ruh değişimlerini kağıda dökmek için can atıyor; arada yüzüne dokunduğun parmak uçlarından öpmek istiyordum.

Delirmiş olmalıydım.

"Beni hatırladınız." Paltomu çıkartıp, masa üstüne bıraktım. Dik boğazlı siyah kazağımın yakasını çekiştirmekten bol bir hâle bürünmüştü.

"Beni donmaktan kurtaran sizsiniz efendim." 'Bunu yapan sendin.' Demeyi fazlasıyla istesem de tebessüm etmek ile yetinmiştim.

Karşılıklı bakışmaktan ileriye adım atmıyorduk, burnuma dolan hoş kokular nerede olduğumu fark ettirmişti.

"Mesleğiniz nedir? Bu gece burada olduğunuzu düşünürsek, sahibi olmalısınız bu güzel yerin." Kafasını salladı.

"Görmüş olduğunuz kitapların çevirisini ben yapıyorum." Gülümseyerek konuşuyordu, gülümseyerek hareket ediyordu. Geldiğim zaman bürünmüş olduğu kimliğini, sadece benim için kaldırmıştı.

Benim için gülümsüyordu.

Ona, resim ile ilgilendiğim hakkında uzunca kelimeler kullanmakla beraber, kitaplar ile uğraşmasını tahmin ettiğim hakkında gece boyu saçmaladım.

Esmer Tanrı beni dinledi, bana gülümsedi. Kavruldukça kavruldum, her düşen yağmur darbeleri ilâm oldu bana. Karakalem çizimlerime, bir yenisini ekleme sevinci ile gece bitmişti.

Duraktaydık. Burunlarımız hafiften kızarmış, verdiğim eldivenler ile yanımda dikiliyordu.

Aynı yerde, aynı havada onu soluyordum. Ayrılmadan önce, her zaman hayalini kurduğumu gerçekleştirmek üzereydim.

"Ayrılma zamanı." Dudağını ısırırken baş sallamış, kahverengi tutamları gözlerinin önüne serpiştirilmişti.

Bir porselen bebeğe dokunur gibi hafif, rahatsız etmeyecek kadar uzaklıkta koymuştum kulağın arkasına yumuşak tutamları.

Nefesi kesilmişti, nefesimi kestiğini bilmeden. Elimdeki yumuşaklıktan kopmak zorunda kaldım, yeterliydi.

"Tekrar görüşmek üzere Kim." İsmini söyleyememiştim, ona yakışan zariflikte olan ad; henüz benim için hazır değildi kanımca.

Gelen ışık, can sıkıcıydı. Gitmem gerektiğinin habercisiydi. El sallayarak uğurlamıştı beni, buruktum bir hayli.

Dönen sırtım, ayaklarıma zıt ileriye gidiyordu. En sonunda binmiş, aramıza giren cam yüzünden alt dudağımı dişlemek zorunda kaldım.

Arkamda esmer teni bırakmıştım.

Beni, tekrar ve tekrar unutacak olan esmer teni.

Uzun bekleyişe, uzun bir bölüm yazmayı hedeflemiştim.

Geçiş bölümü olarak düşünebilirsiniz.

bölüm sonu.

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

6.3K 218 12
Formasını attığı tribünden formayı aldığımda başıma bunların geleceğini bilmiyordum. Ben Nehir, Nehir Yıldırım.
183K 9.1K 36
Aşkın barut kokan hâli... UYARI! → İncelemekte olduğunuz kitap 16 yaş ve üzeri için uygundur. Olumsuz örnek oluşturabilecek unsurlar içermektedir. →...
53.6K 4.8K 24
"Delibal, hem şifa hem zehir."
45.7K 914 34
Ben Nefes 17 yaşımda üniversite hayalleri kurarken yâşça büyük Urfanın en zengin en tehlikeli Şariwan ailesine gelin giden Nefes. Babam doğduğumda...