Evet millet merhaba,, sizi çok bekletmiyorum..:D oyüzden yorumlrınızı ve votelerinizi eksik etmezseniz sevinirim..:D Bol bol yorum yapın ki,, diğer bölümü daha heycanlı yazıyım..:D bu arada medyada görmüş olduğunuz arkadaş Eren.. iyi okumalar cancanlar öpüldünüz..:)
intikam,, alındığında mı gerçekliğini yitirirdi yoksa araya konulan mesafeler mi gerçekliği oluştururdu. Bu bitip tükenmeyen ateş söneceğe benzemiyordu. Ne kadar zaman geçmeli, ne kadar yıl tüketmeliydi ki umutlarını tekrar yeşertebilsindi.
Yeşil gözleri ne zaman gerçek anlamda tutkuyla bakacaktı bilmiyordu,, umurunda da değildi. Ancak bildiği bir şey vardı. Birinden intikam almanın en iyi yolu kalbe atılacak zehirdi. Hemen değil, yavaş yavaş tüketmeliydi. Bir sarmaşık gibi sarmalı dört bir yandan kuşatmalıydı.
flash back
"Efendim, yağmur başlamak üzere lütfen arabaya binin." Dedi uşak.
Boş bakışlarla ve yavaş adımlarıyla araca doğru yürümeye başlarken içi gibi havanında kasvetli olduğunu gördüğünde derin bir nefes alıp etrafını süzdü. Bu aralar ortam çokta tekin sayılmazdı. Şimdilik babasının sözünü dinlemeye karar vermişti. Uslu bir çocuk gibi,,
İzlendiğini fark ediyor ama çokta umursamıyordu. Kim bilir, belkide umursamalıydı.
Duvarın köşesindeydi bakır saçlı çocuk, vücudundaki izler hala tazeydi. Üç gün geçmesine rağmen belirli yerlerindeki sızılar hala tazeliğini koruyordu. Orada bir heyula gibi dikilmişti tutkulu ama vahşi infazcı. Görmüştü işte o kurt adam bakışlı kuzgunu. Görmüştü o boş bakışlarını ve nefret ettiği ifadesiz suratını. Eli silahlı canavardan başka bir şey olmadığını biliyordu.
Ve hak ediyordu bu kedi, hak ediyordu alacağı intikamı. Ama bu mesafeye kadar bile zor yaklaşırken ona, amacına nasıl ulaşacaktı?
Ona nasıl ulaşacaktı?
Yağmur bastırmıştı ve sağnak yağış bardaktan boşalırcasına hızlanıyordu. Onunla birlikte gelen soğuk rüzgarsa bedenini donduracak kadar derilerine işliyordu. Duvar dibine sinmiş, yağmurda bir kedi gibi ıslanırken gözlerinde ki bakışları sertti. Yanından siyahi, şık bir chewrolet le geçerken kuzgun onu görmemişti bile. Üzerinde yalnızca ince beyaz bir gömlekle onu izlerken kedi, bu şekilde ıslanmayı planlamamıştı. Ve bu durum onun yanında kendi ezikliğini görmesini daha net sağlamıştı. Ne olursa olsundu, avcı her âna ayak uydurmalıydı. Ayak uydurmalı ve amacına ulaşmalı.
-----------------------
Kendisini izlediğinin farkındaydı ve bu yüzden bakışlarını donuklaştırmıştı Kedicik. Sınıfa yaklaşırken kendi yanına gelmesi için ortamın boş olması gerektiğini biliyordu ama çokta umursamadı. Kapıya yaklaşırken birden takılıp düştü. Başını çevirdiğinde ise kuzgunun sinsi gözlerini gördü.
"Dikkat et yeni çocuk. Yoksa canını yakarsın." Deyip ifadesiz suratına tuhaf bir gülümseme yerleştirdi.
Eren ayağa kalkarken hiç istifini bozmamış ama başını da çevirip gitmemişti.
"Haklısın birader, canımın yanmaması için dikkat etmem gerek." Derken gözlerini kıstı ve içeri girdi. O sırada ilerde onu gördü. Arkada oturuyordu hayatının değişmesine neden olan kız. Gözleri hüzünlü bakıyordu ve yanına kimseler yaklaşmıyordu.
Neden?
Bekledi. Ardından yavaşça yanına yaklaştı.
"Hey, iyi misin?"
Sesini duysa da başını ondan tarafa çevirmedi kız. Yaşadıkları düşünülecek olursa aklını oynatmadığına şükür etmeliydi. "Şaka mı yapıyorsun?" Diye fısıldadı. "Ne arıyorsun bu cehennemde, kurtulmak için bir şansın varken sen..." Başını çevirince kızın gözlerini gördü Eren ve o garip bakışlara kendi gözlerini kıstı. Yada kim bilir belki de çoktan oynatmıştı. "Zevk mi alıyorsun işkenceden? Neden? Bu cehenneme nasıl geldiğini bilmem barmen ama hayatını sorunsuz yaşamak istiyorsan yanımdan uzaklaşsan iyi edersin." Deyip başını tekrar çevirdi, Eren önce bekledi ardından kaşlarını çatarak yanına oturdu.
"Sahiden mi ya? Daha ne yapacak ki? S. kip attı hayatımızı geriye ne kaldı?" Derken gülümsedi. Öyle ki yıkıcıydı.
"Git dedim sana." Derken kızın başı eğilmişti. Dizlerinin üzerinde sıktığı elleri boğum boğumdu. "Git yanımdan. Kimse duymaz, kimse yardım etmez anlamıyor musun, sende bulaşma bu işe artık." Diye fısıldarken titredi. Eren'in içinde ki öfke dalga dalga yükselirken masanın üzerinde ki elini sıktı ve tam kızın başını okşayacakken, Alper gördü onları. Suratı düşmüş yerini endişe almıştı. Hızla yanına geldi:
"Eren," Dedi yarı bağırır vaziyette "Ne yapıyorsun kalk oradan. O işaretli. Yaklaşmamalısın." Dedi ürkmüş gözlerle.
O vakit durdu Eren, kaşlarını çatıp: "O da ne demek?" Diye sorarken, yanında arkadaşları ve edindiği yeni kız arkadaşıyla kuzgunun içeri girdiğini fark etti. Kız oldukça seksi görünüyordu. Düz perçemleri ve siyah saçlarıyla, büyük yeşil gözleri ve dolgun dudakları oldukça ilgi ekiciydi. Gözlerinde tıpkı yanında ki adam gibi sert, sinsi ve kibirli bakışlar barındırıyordu.
"Sen ne yapıyorsun?" Dedi kızgın gözlerle kuzgun, "Ölmek mi istiyorsun lan." Aniden Eren'i itip yanından kalkmasını sağladı kız. Tam o anda tutunmuyor olsaydı muhtemelen düşecekti ama umursamadı.
"Oturmuyordu. S,silgi sordu." Dedi ürkek gözlerle kız. "Oturuyor sayılmazdı." Diyerek gözlerini kaçırdı ve başını tekrar eğdi. Eren dikilmek üzereyken sertçe dudaklarını yalayıp ısırdı ve baygın bakışlarla karşısındaki kuzguna döndü.
"Yeppp,, sadece silgi idi, mahkumların bile silgiye ihtiyacı olur değil mi? Nede olsa herkes hayatında bazı şeyleri silmek ister." Diyerek başını çevirip yanından geçecekken Kolundan tuttu kuzgun. Durdu ve başını geriye çevirdi Eren.
"Ama bazıları silinmez mürekkeple yazılmıştır. Kazısan da derini silemezsin oradan." Dediğinde tuttuğu kolunu biraz daha sıktı. Sözlerinden mi yoksa gücünden mi bilinmez kediciğin vücudundan bir ürperti geçti fakat gözlerine yansıdı mı bilemedi. Dişlerini sıkarken hızla nefes alıp veriyor ve bakışlarını bir an olsun kuzgundan çekmiyordu. Bilsin istiyordu. Burada olduğunu, ölmediğini, ölmeyeceğini... O atmosfer anında öylece bakışırlarken öfkeli gözlerine kibir yerleştirip usulca doğruldu Kuzgun ve devam etti: "Burada ki kuralları bilmemene veriyorum ufaklık."Dedi. "Üzerine çizgimi koymadan kuralları çabuk öğrensen iyi edersin."
Bekledi Eren ve birden yüzüne tuhaf bir gülümseme geçirip kuzgunun yanına biraz daha yaklaştı ve gözlerini tekrar gözlerine dikti.
"Evet. Haklısın, çizgiler ve kurallar önemlidir. Şimdi kolumu bırakırsan kovboy, kuralları öğrenmeye başlayabilirim. " Derken yüzünü daha dikkatli inceleyebilmişti. Avını almadan önce onu tanımak en önemli kurallardan biriydi. Onunda kendisini incelediğinden emindi. Bu bakışları hafızasına kazımasını istiyordu. Atmosferi Alper bozdu. Endişeli bir ses tonuyla:
"Tamam. Bence burada bitirelim Timuçin, daha yeni olduğundan bazı kurallardan haberi yok. Ama muhtemelen anladı. " Dediğinde, Timuçin kızgın gözlerini Eren'den çekmeden cevap verdi.
"Dediğin olsun civciv. Ama anlamadıysa anlatım biçimimiz pek hoşuna gitmeyebilir."
Gözlerini devirip yerine geçerken Kuzgun öylece boşluğa baka kaldı Eren. Gözlerini kısıp başını çevirdi. Kendisine onca şeyi yapmalarına sebep olmuşken bu canavar, yüzüne baktığında miğdesinin bulanması gerekmez miydi? Kolunu tuttuğunda iğrenmesi gerekmiyor muydu? Öyleyse bu tehlikeli adamın karşısında neden yalnızca biraz daha durmasını istedi? Bu saçmalık, hayır aptallık. Stockholm sendromu olması içinde fazlasıyla trajikti.
O gece yaşadıkları tekrar gözünün önüne geldiğinde gözlerini kapadı ve düşmemek için hızla yerine oturdu. Hayır, kendine gelmeliydi. Bu sanrılar içinde boğulursa hedefine ulaşamazdı.
Başını çevirip bir kez daha kuzguna baktığında onunda kendisini izlediğini gördü. Derse girmek üzerelerdi. Ama bu atmosferle konsantre olamıyordu. En iyisi bu ders uzaklaşmaktı. Düşüncelerini toplaması gerekiyordu. Çıktı ve yürümeye başladığında Alper ardından seslendi:
"Birazdan ders başlayacak Eren, nereye gidiyorsun?"
"Sanırım kendimi iyi hissetmiyorum. Revire gitsem iyi olacak." Derken ciddi sayılırdı çünkü başının ağrıdığını hissediyordu. Gözlerini kısmış kapıdan çıkarken göz ucuyla kuzguna bir kez daha baktı ve ardından yoluna devam etti.
Koridordan bir kez daha sola döndüğünde nihayet odayı bulabildi. Bu koca okulda kaybolmadığına şükrediyordu. İçeri girmeden önce kapının açık olduğunu fark etti ve başını uzattı. O anda gözlüklü ve uzun saçlı bir adamın kitap okuduğunu gördü. Kendisini fark edince kitabını kapatarak gülümsedi:
"Ah merhaba, ne oldu, hasta mısın?" Diye sordu. Başını yavaşça sallayarak gülümsemeye çalıştı Eren.
"Başımda ki ağrı beni öldürecek" dedi tok bir sesle.
"O halde gel de bir bakalım sana." Dediğinde doktor. Gidip yanına oturdu Eren. Doktor kalkıp elindeki küçük ışıkla gözlerine bakmaya başladığında.
"Ne zamandır ağrın var?" diye sordu.
"Çok olmadı." Biran sonra elini boynuna koyduğunda doktor:
"Biraz ateşin mi var senin?" Değip duraksadı: "çıkar üstünü" derken steteskopu aldı ve beklemeye başladı. Eren biran tereddüt ettiyse de ceketini çıkarıp gömleğinin düğmelerini açmaya başladı. Gömleği yavaşça sıyırdığında doktorun gözlerinde şaşkın bir ifadenin yanında küçük bir pırıltı gördü. "Vücuduna ne oldu?" Dedi yanına yaklaşırken.
"Hiç. Küçük bir tartışma önemli bir şey değil." Derken gözlerini kısmış doktora bakmaya başlamıştı. Vücudunda o günün izleri duruyordu. Göğüslerindeki Yaralar ve morluklar yeni yeni geçmesine rağmen yinede fark ediliyordu.
"Bu önemli gibi duruyor." Dediğinde doktor. Eren'in omuzlarından sırtına kadar dokunmaya başladı. O dokundukça Eren gözlerini kapıyor ve acı içinde inlememek için dişlerini sıkıyordu. Biran sonra çenesini tutup başını kaldırdı ve gözlerine bakmaya başladı:
"Bunlar kavgadan çok sex sırasında oluşmuş yaralara benziyor... Sana zarar mı verdiler? Bu bir suç biliyorsun değil mi?" O anda yavaşça gülümsedi Eren.
"Suç mu? Gerçekten bir adalet sisteminin olduğunu düşünüyor musunuz? Herkesin adaleti kendine..." Diye mırıldandıktan sonra bekledi ve yarım bir gülüşle başını kaldırıp gözlerini kıstı, "Sex i neden bu kadar büyütürler anlamış değilim. İki tarafı da rahatlatıp mutlu etmiyor mu? Merak etmeyin hasta falan değilim. Üşüdüm, artık üzerimi giyebilir miyim doktor." Derken gömleğiyle omuzlarını kapadığında Doktorun parmakları hala Eren'İn yüzündeydi. Gözlerini kısmış ona bakarken.
"Adın ne?" diye sordu.
"Eren." Dedi gülümsemesini sürdürürken. Bu gülümsemenin gerçek olmadığını bilecek kadar tecrübeliydi Doktor, karşısında ki her ne kadar oyunculukta ustalaşmış da olsa, o da uzatmadan bu oyuna katıldı, gülümseyerek elini çekti ve kollarını birbirinin içine koydu. Tek kaşını kaldırırken:
"Pekala Eren, kendine dikkat et." Dedi. "Sana Bir ağrı kesici vereceğim. Burada biraz dinlen. Kendini iyi hissedersen derse gidebilirsin."
Eren dudaklarını ısırıp gülümseyerek başını salladığında Doktor da ilacı alıp Eren'İn yanına oturdu ve ilaçla birlikte bir bardak su uzattı. O da, doktorun parmaklarından ağzıyla ilacı alarak onun şaşkın yüzüne bakıp tekrar gülümsedi. Suyu da uzattığında bir kısmını içti ve tekrar bakmaya başladı. Saçlarının perçemlerini yüzünden çekmek için elini uzattığında doktor, Eren yüzünü avucuna yerleştirip sinsi bir bakışla ona biraz daha sokuldu.
Gözlerini kısmış adeta bu tuhaf çekiciliğe sahip çocuğun büyüsüne kapılmıştı, çenesini tutarak baş parmağıyla okşamaya başladığında bu kez Eren de gözlerini kıstı. Ve aniden dudaklarını Doktorun dudaklarına bastırdığında diğeri ne olduğunu anlamadan onu içtenlikle öpmeye başladı. Kollarıyla boynuna sarılıp üstüne abandığında Eren, çoktan Kapıda onun kendisini izlediğini görmüştü.
Orada gözlerindeki şokla kendisine bakıyordu işte, kapının önündeydi kuzgun, elini kapıya dayamış Eren'in seksi öpücüklerini izliyordu. O da sinsi bir ifadeyle gözlerini kısmış, Timuçin'e bakmaya başlamıştı.
Ne olduğunu kavrayamamıştı Timuçin, hangisine daha fazla şaşırmalıydı bilemedi. Orada durmuş bu tuhaf çocukla doktorun en seksi biçimde öpüşmesine mi şaşırmalıydı yoksa bu ikisini izlerken sertleşmeye başlamasına mı?
Lanet olsun bu çocuğu ne zaman bu halde görse vücudunu yavaş yavaş ateş basıyordu. Aklını kaybediyor olmalıydı. Gözlerinde ki o sinsi bakışları fark etmemek elde değildi. Bu çocuğu fark etmemek mümkün değildi.
İkisi de ayrıldığında biranda kendini geri çekti Timuçin, içeriden hızla nefes alıp verişlerini duyabiliyordu. Kendisi ise duvara yaslanmış sertleşmiş olan penisini tutup az önce gördüğü manzarayı unutmaya çalıştı ve kaşlarını çatıp hızla uzaklaştı.
"Ne yaptın?" Dedi kocaman açmış gözleriyle doktor: "Sen benim öğrencim sayılırsın." Kendini geri çekerken utanmış göründü Eren, dudaklarını tek çizgi halinde birbirine bastırıp omuz silkti.
"Üzgünüm." Değip başını çevirdi. "Ben. Ateş yüzünden olmalı. Az önceki durum aklımın doğru çalışmamasından kaynaklandı muhtemelen." Dediğinde derin bir nefes aldı doktor ve panikle yanından kalkıp elini önlüğünün cebine koyarken başını çevirdi:
"Evet öyle olmalı." Dedi. "Neyse sen, şimdi burada uzanıp biraz dinlen. Durumuna sonra bakarız." Değip sedyenin perdesini çekti ve muhtemelen dışarı çıktı. Eren öfkeyle dişlerini sıkarken gözlerini kapadı ve parmaklarıyla hafifçe dudaklarını tuttu.. Biran sonra da başını çevirip sedyenin hemen yanında duran pencereden dışarıya gökyüzüne bakmaya başladı.
"Haklısın doktor, biraz dinlenmeliyim." Dedi usulca.
Evet nasıl gidiyor millet,, yorumlarınızı bekliyorum..:)