Seni Tanıyorum

By angelllber26

139K 8K 5.8K

Kelebek etkisinin hiç acımadan değiştirdiği hayatlar... Pis bir barın yollarını kesiştirdiği, bambaşka huyda... More

Tanıtım
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
Doğum günü
500 oy 4 kitap
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM (Final)
SürpriZ
SürpriZli SürpriZ

3. BÖLÜM

4.8K 675 591
By angelllber26

Bu Kez Anladım / Emre Aydın

⭐⭐⭐

"İnsan bazen öyle bir sınıra gelir ki; onu aşamaz mutsuz olur, aşar bu kez belki daha mutsuz olur."

Dostoyevski (Suç ve Ceza)

Hayat, taktığın boynuzun kulağını aşıp, gözünü çıkarmasından sonra kalbini de yerinden sökmesi ama yine de ölememenmiş. Hasret, yüzüne serpiştiren yılın ilk karının soğuğunu hissedemeyecek kızgınlıkla ve hızlı adımlarla bara yürürken beyninin odacıklarında dolaşan bu sözü, hangi ünlü filozofun söylediğini hatırlamaya çalıştı bir süre. Hatta böyle bir söz var olmayabilirdi de. Keşke birisi çıkıp söyleseymiş diye geçirdi içinden. Şu anda buna çok ihtiyacı vardı. Büyük ihtimalle gaddarlıktı ancak başka kalplerin de sevdiği biri tarafından kırıldığını bilmek acısını hafifletecekti sanki.

"Belki de hayatta yediği kazıklar insanı filozof yapıyordur. Bu laflar öyle; elimle alnımı kaşıyayım da götümden özlü söz uydurayım diye üretilemez. Kesinlikle yaşanmışlık barındırmalı özünde."

Hasret bir yandan söylenip bir yandan bara giden yokuşu çıkarken kendisini her zamankinden yaşlı hissetti. Tüm sorumluluğu bir ebeveyn gibi üstüne aldığında yirmi üç yaşındaydı belki ama annesi o küçükken öldüğünden zaten yıllardır ev işlerini yürütüyordu. Babası yerine de çalışmak yorgunluk dışında ona yük gelmiyordu. Ölüm ya da kaza... Kadere karşı gelinemediğini hiç tanımadığı anne babası ondan vazgeçtiklerinde öğrenmek zorunda kalmıştı. Şanslıydı ki, ona kol kanat geren aile, ona asla evlatlık olduğunu hissettirmemişti. Daha birkaç haftalıkken terk edilen bir bebek olmanın her zaman iyi yanlarını görmüştü. Çünkü karyola parmaklıklarının ardından ilgi ve sevgi beklememişti. Daima kucakta, içten, karşılıklı sevilmişti. Ve yine onların vesilesiyle tanıştığı büyük aşkı, son sekiz yıldır ayaklarını yerden kesmişti. Ne var ki, sonunun böyle biteceğini aklına, hayaline getirmeyeceği büyük aşkı, ağzı gerdirilen bir balon gibi sönüvermişti gözlerinin önünde, çıkardığı bet sesle birlikte.

Gözyaşlarını elinin tersiyle silerek daha da hızlandı. Çok önce barda olmalıydı. Nitekim Giray onun nerede kaldığını sormak için birkaç kez aramıştı. Evden sinirle çıktığından evde ona işe gitmesini hatırlatan telefonunu yanına almayı unutmuştu. Arayanın Giray olduğunu gören Uygar sıkılı dişlerinin arasından aramayı her seferinde düşürdü. Elindekini amcasının olduğu kanepeye fırlattı.

"Orospu çocuğu elli kere aramadan rahat etmiyor."

"Hasret'in patronu o. Belli ki, işe geç kalmış."

"Ne patron ama. Onu yatağa atma fırsatı kolluyor."

"Neyse ki, bu fırsatı kollayıp başarıya ulaşan tek kişi sensin. Şimdilik."

"Ne demek bu amca?"

"Kızımın hayatını yaşamasına izin ver. Bırak seninle kuramayacağı düzeni kursun. Başka birini sevebilir."

Uygar sinirle kahkaha attığında amcası bu konunun üzerine gidebileceğini biliyordu. Hasret kendi kanını taşımıyordu belki ama verdiği karardan döndürülemeyeceğini adı gibi biliyordu. Nasıl ki, tüm yasaklara, yanağında parmak izlerini bir hafta taşıdığı sert tokada inat Uygar'dan vazgeçmemişse, bu beklenmedik evlilik onda bir şeyleri bitirmişti.

"Anlamıyorum. İşimde iyiydim. Hiçbir sebep yokken beni işten çıkardılar. Hadi dedim olabilir. Bana iş mi yok? Beş ay ya, beş aydır bir mühendis olarak iş bulamadım. Sanki birileri özellikle iş bulamayayım diye araya insan soktu."

"Hayat bazen insanı sınar oğlum. Ama gidip ev..."

"Gidip Selma'yla evlenmeyecektim, değil mi? Nasıl yaptım bilmiyorum. Bana ne oldu bilmiyorum. Pişmanım amca, lütfen. Hasret seni kırmaz. Ben onu seviyorum."

"Hasret beni kırmaz doğru, ama kalbi kırık bir kadına evli bir adamla birlikte olması için yalvarmam. Kaldı ki, benim de bu durumdan şikayet ettiğim söylenemez. Erkeklik gururu denen..."

"Gurur falan değildi. Ya da gururdu, emin değilim. Hasret çatır çatır her ödemeyi hallederken... Babama mı benziyorum ben? Sevdiklerimi yarı yolda bırakan şerefsizin teki miyim?"

"Hayır, babana benzemiyorsun oğlum. Sadece insansın. Bunu hata olarak görsen de bir yuvan var artık. Karının yanına dön. Hasret'in dediği gibi istersen üç ayı öde. İstemezsen de..."

"Elbette ödeyeceğim. Ama karımın yanına dönmeyeceğim. Boşanacağım."

"İşte o zaman şerefsiz olursun. Karım dediğin insanın suçu ne? İki kadını birden hüsrana uğratmak senin boyunu bile aşmalı. Duracağın yeri bil."

"Konuşurum onunla. Zorunluluktan evlendiğimizi biliyor. Anlayacaktır. Ben onu sevmiyorum ki, Hasret'i seviyorum."

"Hasret de seni seviyordu. Belki hâlâ seviyor ama ona yaşattığın hissin izahı yok oğlum. Sevginiz doğru değil."

"Yapma amca. Sabah onun yatağından çıktığımı gördün. Sekiz yıldır iki yetişkinin o yatakta neler yapabileceğini az çok biliyorsundur ki Hasret de öfkeliyken açık açık söyledi."

"İyi ya, evlendiğini yatağına girmeden söylemeliydin, seçimi ona bırakmalıydın. Şimdi evli bir adamla yattığı gerçeğiyle başa çıkmak, belki de kendini affetmek için sebepler aramak zorunda. O sebepleri bulamazsa ne olacağını düşünmek bile istemiyorum."

Uygar, ciddi görmediği evliliğinde Selma'dan çok Hasret'e karşı sorumlu hissediyordu kendisini ve şimdi eşini onunla aldatan adi biri imajı çizmişti. Hasret bunu görmezden gelecek, bahsini ettiği metreslik konumunu sineye çekecek biri değildi.

"Kaybettim onu, değil mi?"

"En başta kazanmamalıydın."

"Amca, yeter. Dön dolaş; bir şekilde başlamış, yıllardır devam eden bir ilişkiye karşı çıkıp duruyorsun. Niye izin vermedin evlenmemize? Olan oldu ama olan bize oldu."

İsmail Kalaylı, yeğeninin sözlerine sonuna dek katılıyordu ancak taraf tutması gereken an geldiği için onu haklı bulduğu tarafları dillendirmeyecekti. Kızının gözünden akan her bir yaş için Uygar'a sitemliydi. Dışarıya bakmaya başladı. Karşısındaki camda bir kadın yıkadığı çamaşırları asıyordu balkon tellerine. Oturdukları mahalle, çoğunlukla orta veya daha düşük gelirli insanların yaşadığı, başlarını sokacak bir yeri olduğu için şükreden, iki yakasını bir araya getirmek için gece gündüz çalışanların muhitiydi. Hasret de onlardan biriydi. Üç yıl öncesine dek kızının hayallerine destek olan kendisiyken üç yıldır onu hayal kurmaya cesareti olmayan birine dönüştürmüştü. Hayal kursa bunu gerçekleştirmeye vakti yoktu. Her şeyi kadere yüklemek işine gelebilirdi fakat Hasret'in vazgeçtiklerini, başka genç kızların sıcacık yataklarında uyudukları vakitlerde çalıştığını görmek kendisini suçlamaya yetiyordu. Neden daha dikkatli olmamıştı, niye üstüne gelen forkliftten kaçamamıştı? Uygar'ın yüzüne bakmadan konuştu.

"Üşüyeceksin böyle, giyin. Sonra da git. Yolun uzun."

"Bu gece de kalayım. Seni yarın merkeze götürürüm. Hasret'le konuşurum."

"Beni merkezin aracı gelir alır. Tahminimce Hasret'i geri kazanamayacaksın. Hiç değilse karını kaybetme."

Uygar'ın dilinin ucuna gelen küfürleri yutmasına sebep tekrar çalan telefondu. Ve telefonun başına gelecek olası bir hasar amcası tarafından önlendi. Uygar, onun yanına giderek yere çömeldi ve başını dizlerine yasladı.

"Bir şansı hak etmiyor muyum? İçim yanıyor amca. Hiç mi sevmiyor beni?"

"Sevdiği için affetmez, affedemez. Bana rağmen senden vazgeçmedi, sana rağmen ona yüklediğin sıfatı kaldıramaz. Kusura bakma. Haklı."

Uygar'la belki mutlu olurlardı. Dediğine göre kovulmadan önce işi, maaşı iyiydi. Kızına olan tavırları sekiz yıldır bir damattan umduğu gibiydi ancak ona yanlış gelen bir ilişkiyi savunacak değildi. Hasret onun kızıydı, Uygar da yeğeniydi. Bu yüzden başka bir şey demediği için sevindi. Odaya girip giyindiğinde birlikte kahvaltı yaptılar. Sessiz geçen kahvaltı faslından sonra Uygar işleri yoluna koyup döneceğini söyleyerek evden ayrıldığında Hasret bara adım attı. Üzerini bile çıkarmasına fırsat kalmadan Giray yanındaydı.

"Hoş geldin."

"Hoş buldum. Giray işe girişmeden önce ben bir şeyler atıştırabilir miyim? Uyuyakalmışım, kahvaltı edemedim."

"Defalarca aradım. Açmayınca merak ettim."

"Telefonum evde kalmış, kusura bakma."

"Ağladın mı sen? Ne oldu?"

"Bir şey yok. Yiyebilir miyim?"

"Elbette. Vildan da mutfakta."

Başını hafifçe eğdikten sonra, aşağı indi. Mutfaktaki bulaşıklarla insan gibi konuşan, daha doğrusu onları tehdit eden arkadaşına tebessüm edecek kadar bile neşe kalmamıştı içinde. Bunda bir şey yoktu, neticede daha bir buçuk saat önce aldatıldığını öğrenmişti. Asıl sorun bir daha hiç gülmeyecek gibi hissetmesiydi ki, bu çok daha acıydı. Biri son ayara getirdiği bir vakumla tüm hayat enerjisini ustaca çekip almıştı sanki içinden.

"Kolay gelsin."

"Kolaysa başına gelsin. Hatta geldi bile. Devamını sen hallet ne olur. Yoksa ben kökten çözüm olarak hepsini temizleyeceğim. Akıbetleri çöpte bitecek."

"Tamam. İki lokma bir şey yiyeyim."

"Ne oldu sana?"

"Pek bir şey olmadı. Eve gittiğimde Uygar vardı."

"Ay öyle desene. Geç geldin diye kalaylayacaktım seni. Haklı sebebin varmış meğer. Aygır Uygar pestilini çıkarmış. Kaç kere, kaç kere?"

Uygar da Selma'yı Kalayl(ı)'amış diyemedi. Onun yerine Vildan'a "Üç kere. Üç kere evli bir adamla yattım." diye cevap verdi.

"Hııı? Uygar sensiz nasıl evlenmiş? Oluyor mu öyle?"

"Benimle evlenmeyince oluyor?"

Mutfaktaki çift kapılı buzdolabından çıkardığı, üç zeytin ve azıcık peynire katık ettiği bir dilim ekmeğe damlayan gözyaşları Uygar'ın ihanetinden beri yutkunma fonksiyonlarının gelişme gösteremediğinin belirtisiydi. İlk ve tek aşkı koca bir kayayı gelip boğazından içeri tıkmıştı.

"Sen ne diyorsun ya?"

Vildan, kalıntılarla kurumuş tabak, bardaklarla olan savaşıyla geçici ateşkes imzalayarak Hasret'in yanına çöktüğünde onun aldatılmaktan çok bunu bilmeden onunla yattığı için vicdan yaptığını bilecek kadar onu iyi tanıyordu. Elini sırtına koysa mı koymasa mı kararsız kaldı. Hangi teselline öncelik vereceğinden emin olamayınca da sustu. Yalandan yediği bir iki lokmadan sonra ayaklanan arkadaşına bir şeyler söylemesi gerektiğini biliyor ama ne söylese yavan geleceğinden ağzını açamıyordu.

"Yok mu şöyle afilli bir küfürün?"

İlk konuşan Hasret olduğunda rahat bir nefes alan Vildan onun istek küfürlerini kırmadı ve Rtük duysa barın kapısına mühür vurduracak kadar Uygar'a saydırdı.

"Tamam tamam. Bırak artık anasını danasını, etrafı toparlayıp erken çıkmak için izin isteyeceğim. Babam evde yalnız."

"Uygar gitmiş midir?"

"Umarım gitmiştir. Onu tekrar görmek istemiyorum."

"Nasıl ya? Niye ya? Neden ya?"

"Zırvaladı bir şeyler. Sebebi ne olursa olsun sonuçta evli ve ben onunla yattım."

"Bilmiyormuşsun ki. Aşağılık dürzü. Ankara'da Selma'ya İstsnbul'da sana kaymış. Ülkenin dört bir yanında kayak şubesi açmaya niyet etmiş herhalde piç."

"Ya nereden geliyor laflar aklına? Bulaşıklara mı geçeyim, yukarı mı çıkayım?"

"Yukarı çık. O aygırın derisini yüzdüğünü hayal ederek fırçala yerleri. Nasıl ya? Abi niye ya? Ateş parçası gibi hatun bırakılır mı?"

Hasret gülerek merdivenlere yöneldi. Onun şişmiş gözlerini fark ettiğinden beri yerinde duramayan Giray ise mutfak girişinde duyduklarından sonra içine dolan umudu, dile gelip mutluluk naraları atmasın diye nefesini tuttu. Tanıdığı Hasret'in Uygar'a tekmeyi bastıktan sonra buraya geldiğinden emindi. Tekmenin izi ölse adamın kıçından gitmezdi. Birlikte gelecek hayali kurmaya cesaret etmeye başladığı anda da yukarı çıkıp ıslık çalarak personelle temizliğe girişti.

Hasret de onlara katıldığında durduk yere teklif yapmamak için defalarca dilini ısırdı. Duyduklarının bahsini açarsa, daha taze olan acısına tuz basmış olurdu ki artık ağlamasını değil gülmesini istiyordu. Tanıdığı zaman diliminde onun ne kadar güçlü olduğunu anlamıştı. Birinin elinden tutmasını ancak ve ancak o el sevdiğine ait olursa kabul ederdi. Bir gün bile hakkından fazlasına razı gelmemiş, yalnız ona müşteri bulmasına müsaade etmişti. Maddi konularda hassastı ve elinde olmayan parayla ödeyemeceği için borç dahi kabul etmemişti.

"Nereden başlayayım Giray?"

"Masaları silebilirsin. Yerleri çocuklar halletti. Ben de bardakları kurularım."

"Peki."

O sırada ortamda patlayan koca bir sakız hepsinin yerinden zıplamasına sebep oldu. Damla tıkırdattığı topuklularla Giray'a yönelmişken Hasret işine döndü. Uzunca bir süre birbirlerinin dudaklarını emen bir çift görmek ilk tercihi olmayacaktı. O dudaklardan biri kendisine ait değilse hele ki. Ama beklediği ateşli öpüşme şapırdatmalarının yerine Giray'ın Damla'yı azarlayan ses tonu başını kaldırmasına yetti.

"Prenses teşrif etti demek. Neredesin sen?"

"Ay ne yaptım ben şimdi? Ben seni ziyarete gelmiştim, niye bağırdın?"

"Hastane mi, hapishane mi burası? Ne ziyaretinden bahsediyorsun? Hemen bir işin ucundan tut, tutmayacaksan da bir daha gelme."

Damla'nın bir süredir tuttuğu şeyin ne olduğunu bilmese Hasret bu çıkışa bir anlam yüklerdi ancak belki yaşadığı şokun etkisiyle belki de Giray'ın artık onu çekici bulmamasına bağlı sabrının taşmasına bir yandan da sevindi. Kendisi köpek gibi gece gündüz üç kuruşu denkleştirmek için çalışıyordu. Yine de eline geçenin tümü Uygar'la dönüşümlü olarak babasına anca yetiyordu. Üstelik şimdi iş yükü iki katına çıkmıştı. Ölse bir daha ondan para almazdı. Alt alta dizilen başlıca sebeplerden dolayı, çalışmadan maaş alan biriyle, hemcinsi de olsa empati yapacak sevecenlikte değildi o gün. Onların konuşmalarını duyamayacağını umarak en uzaktaki masaya geçti. İşe kendini kaptırdı ve bitirene kadar durmadı.

"Hasret bırak artık. Gel kahve içelim."

Yorulduğunu elinden bezi bıraktığında fark edebildi. Bir fili omuzlarında taşıyormuş hissini Vildan'ın yanına oturduğunda iyiden iyiye hissetmeye başlayınca da inledi. Giray söylediği gibi, yaptığı kahveyi ona uzattı.

"Damla'yı kovdum."

"Hadi ya! Bu gece bari gelseydi. Babam merkeze yarın geçecek. Onu yalnız bırakmam diye ummuştum. Vildan tek başına..."

"Barı açmayacağım bugün. Tatilde kimse gelmez zaten. Kahveleri içip dağılacağız. Sen daha iyi misin?"

Birazdan evde olabileceğini öğrendiğine göre iyi olmalıydı ama Uygar'ın gitmemiş olma ihtimali tam bir sevincin önünü tıkıyordu. Yine de babasının yanında, arkasında olması onu yenilmez yapıyordu.

"İyiyim. Daha iyi olacağım. Yoruldum biraz."

Giray Hasret'in aşk ve seks hayatına çabasız kabul edileceğini asla beklemiyordu tabii, yine de duyduklarından sonra bilmiyor gibi davranmak işkenceydi. Bildiğini söylese bu kez fırsatçının teki olacaktı ki hâlâ evli olduğu, karısının hamile olduğu gerçeği de cabasıydı. Dün eve gittiğinde yeni yıl müjdesi vermişti karısı. Yalan yok sevinmişti ancak yanında görmek, kokusuna bulanmak istediği kadın uzun zamandır karşısındaki bal gözlü kadındı.

"Omuzlarını ovmamı ister misin?"

"Yavaş gel patroncum ya. Damla'yı iki azarladın diye, sana yaptığı sayısız muamele hafızalarımızdan silinmedi."

Vildan'ın bozuk ağzıyla sarf ettiği haklı cümleler hepsini güldürse de kimsenin başkasının geçmişini yargıladığı yoktu. Şimdiki zamanda ise tek sorun, Giray'ın evliliğini mevcut şartlarda nasıl bitireceğiydi. Bu da fazladan iki sorun meydana getiriyordu.

Birincisi: Hasret kendisi için bittiğini sandığı evlilikten sonra ölse onunla olmazdı.

İkincisi: Giray, Hasret ilk sorunun sebebi değilmiş gibi, boşanma için geçerli bir mazeret bulmalıydı.

Ve tabii bunu Hasret hayatına birini dahil etmeden yapmalıydı. Fakat yeni yıl dileklerini öncelendirirken yaptığı sıralama hatasından olsa gerek Hasret gelecek aylarda ondan git gide uzaklaşmaya başlayacaktı.

Türlü hayaller ve gayelerle evlere dağıldılar. Hasret, babasını gönül rahatlığıyla merkeze uğurlamadan, tıpkı saatler önce Uygar'ın yaptığı gibi başını onun dizlerine yaslamıştı. Katıla katıla ağlarken o da kızının başını usulca okşadı. Bazen uzun süren sessizlik aynı sürede yapılan konuşmalardan daha etkili olabiliyordu ancak Hasret zehrini iyice akıtmalıydı ki, İsmail Kalaylı da böylelikle tüm ilgisini tedavisine verebilirdi.

"Bitti mi kızım? Uygar seni geri kazanacağından çok emin ama zehrini içinden atacak bir yol bulmalısın."

"Bu asla olmayacak. Kazanılacak bir ödül değilim ben. Benden öncekiler için salak gibi ağladım ama onu asla yargılamadım. Başka bir kadının, karısının tenine parmağının ucuyla bile dokunmuş olsa bana bunu yaşatmamalıydı. Tamam ilişkimize normal ya da ahlaklı demiyorum ama... ama evli değildi baba. Biz düne kadar ne zaman sevişsek hiçbirinde evli değildi."

Burnunu çekerek birkaç dakika ağladıktan sonra başını kaldırıp babasının gözlerine baktı. Utanç içindeydi. Neler söylediğini fark ettiğinde, bunları geri alması imkansızdı ama yine de denedi.

"Büyük ihtimalle bir kız çocuk evlat edindiğinde sana bunları anlatacağını ummuyordun. Seni hayalkırıklığına uğrattığım için özür dilerim baba."

"Doğru. Belki sağ olsaydı annen dinlerdi seni ama şunu bil ki, sen beni hiçbir zaman hayalkırıklığına uğratamazsın. Acın yeni, dinmeyecek gibi geliyor olmalı. Diner kızım. Yaran kanar kanar ama bir yerden sonra kabuk bağlar. Karşına öyle biri çıkar ki, sana tüm bu yaşadıkların için şükretme şansı sunar. İşte o zaman, belki yıllarca kin duyacağın Uygar'ı bile, affedecek gücü içinde bulursun."

Hasret, babasının emin ellerde olduğunu bildiği sonraki birkaç haftayı sadece bar ve evi arasında mekik dokuyarak, ağlayarak, ara sıra gittiği müşterileri memnun ederek geçirdi. Kendisinin hayata dair hiçbir memnuniyeti olmasa da eksik ödeme yaptığı üç aylık paradan başka Uygar'dan yardım almamakta kararlıydı. Kazandığı ve mecburen harcadıkları dışında her kuruşu biriktirmeye başladı. Yoruluyordu. Uygar sürekli arayarak onu sevdiğini söylüyor, affetmesini istiyordu. Onu affetse bile eskisi gibi bir ilişki yaşamayacağından emindi ama babasının bahsini ettiği, eşref saatine denk gelecek zaman dilimi bir türlü gelmek bilmiyordu. Çünkü öyle biriyle henüz karşılaştığına inanmıyordu.

Bir ocaktan beri geçen yaklaşık üç ayda Hasret'in melankosine çare olarak ürettiği tek çözüm, gözüne hoş gelen, onu hoş bulan birileriyle seks yapmaktı. Uygar'ın çıkarımlarıyla mekanik, duygu barındırmayan... Bunun hissettirdiklerini birkaç denemeden sonra iyice idrak etmişti. Uygar'dan başka birlikte olduğu ilk yabancı karşısında soyunamamıştı. İkincisinde ışıkları kapatmıştı. Ve evine gelen her kimse, gittiğinde saatlerce ağlamıştı. Babası büyük ihtimalle, her hafta farklı bir adamla yatmasını salık vermemişti ama yöntemin bayağılığı dışında bu konuda da haklıydı. Seviştikten sonra içi çıkarcasına ağlamak, içinde biriken zehri gözyaşları vasıtasıyla kanından, damarlarından dışarı taşıyordu adeta.

Kendini düğümlerinden birer birer azat olmuş varsayıyordu. Çözülen her düğümle daha seçici oluyor, yöntem değişikliğine gitmese de hayattan, insanlardan, sevişmekten haz almaya özen gösteriyordu. Pişmanlıkları olmuyor değildi, ama bunlar biriyle yattığı için değil, buna zemin hazırlayan adama yıllarca duyduğu saf aşktan dolayıydı. Saftı. Çocukken aşık olmuş, genç kızken ona kendini vermişti. Ve sonunda sap gibi ortada kalan kendisi olmuştu.

Havanın ısınmaya niyetinin olmadığı bir mart gecesi yine barda, servisteydi. Uzaktan onu kesen bir adamı o da yakın markajına almıştı gözleriyle. Giray da son zamanlarda ona mesafeliydi. Gerçi bunun nedeni müşterilerden biriyle tuvalette öpüşmesi, bir başkasıyla depoda sevişmesi de olabilirdi ama hesap vermesi gereken kişi o olmadığı için takmıyordu. Onu azarladığı ya da hakaret etmeye ramak kala sözlerini durdurduğu anlarda kovabileceğini iletmişti kendisine. Israrla yanında tutma çabası vardı madem bir zahmet hayatına karışmayacaktı.

"Kızım kovsa ne bok yiyeceksin acaba? Adamın gözünün önünde yapma bari."

Vildan yine haklıydı. Kovsa, iş bulana dek geçen sürede elindekileri tüketme riski vardı ki, bu para ona bambaşka bir hayal için gerekliydi. Yine de burnundan kıl aldırmadı. Bir yanı kendi hayatı üzerindeki hükmünün Giray'ın iki dudağı arasında olmadığını bağırıyordu.

"Rahatsız oluyorsa gelip dikizlemesin o zaman. Asıl ben rahatsız oluyorum peşimden geldiğinde."

"Saçmalama, dikizlemiyor. Özellikle dönüp gidiyor o iş için indiğinde. Şu çocuğu kesiyorsun şimdi de, değil mi?"

"Önce o başlattı. Hoş çocuk."

"Kızım bunlarla ne geleceğin olabilir. Baba parası yiyen maraba hepsi. Daha iyilerini hak ediyorsun."

"Zaman öldürüyorum sadece Vildan. Hiçbiriyle evlilik konuşmuyorum."

"Tamam, elbette ama daha ciddi bir şeyler istemez misin?"

"Şu sıralar değil. İçimdeki öfkeyi tamamen boşaltmam lazım. Anla beni. Volkan gibi fokurdayan duygularla doğru insan karşıma çıksa bile yakar geçerim. Bunu istemiyorum. Ve birlikte olduklarımın asla ve asla doğru kişi olmayacağını bilecek kadar tanıyorum kendimi."

"Ne Uygar'mış ya. Dirisi ayrı ölüsü ayrı kaydı sana. Zevk alıyorum de bari."

"Zevk almazsam önümüzdeki maça bakarım. Sonuçta maç doksan dakika. Top yuvarlak ve..."

"Hanımlar dedikodunuz bittiyse işinizin başına geçer misiniz zahmet olmazsa? Haddim olmayarak rica ediyorum. Uygun mudur sizin için?"

Yine bir haftasonu klasiği olarak bar tıklım tıklımdı ve Giray bu kez onun aletiyle ilgilenmeyen bir garsonu işe almıştı. Hasret'e özlemle bakıyor ama mevcut şartlarda birlikte olmayı düşünemiyordu artık. Birlikte olmayı umduğu o günden sonra Hasret epey değişmişti. Genel karakteri, saygısı, çalışkanlığı değil belki ama Uygar'dan sonra erkeklere bakışı ve onlara anlam yükleyişi... Başını sallayıp o da yukarı geçti. Gözleriyle etrafı taradı. Kızıl saçları bulduğunda onun da her ne arıyorsa bir an önce bulmasını diledi. O zaman atacakları adımlara ciddiyet yükleyebilecekti.

Saatler sonra barda temizlik işleri de bittiğinde Hasret adının Kutay olduğunu öğrendiği kişiyle barın dışında buluştu. Birlikte eve geçeceklerdi ve Hasret gürültüde soramadıklarını, aklında soru işareti kalmaması için bir bir sormaya başladı.

"Benden genç görünüyorsun."

"Yirmi üç yaşındayım."

"Ben yirmi altıyım. Sorun olur mu senin için?"

"Elbette hayır. Yani, bakire falan değilsen."

"Değilim. Yanında olanlar kimlerdi. Bir kız da vardı ve... Sevgilin miydi?"

"Hayır değildi. Abimin nişanlısıydı. Sevgilim olsa niye seninle evine geleyim?"

Bu da bir şey mi karısı olan biri benimle yattı, sen ne anlatıyorsun diyecek oldu, sustu. Birlikte olduğu kim olursa olsun değişmeyen tek kural, adamların evli, nişanlı olmayı geç bir sevgilisinin bile olmaması gerektiğiydi. Onun dürüst bakan gözlerine inanmayı seçti ve motoru olduğunu öğrendiği genç adamın arkasına geçti. Kısa süre sonra eve ulaştılar.

Evi kısa süreliğine inceledikten sonra Hasret'in yol göstermesiyle yatağa geçtiler ve ilk defa Hasret utanmadan, tüm ışıklar açıkken onunla birlikte oldu. Kutay'ın ona dokunurken, onu öperken parmak uçlarına kadar akım göndermesi aşina olduğu bir etki değildi. Hoşuna gitti. Daha fazlasını isterken buldu kendini. Vaat ettiklerinin yanında talepleri de karşılanıyordu ve acaba doğru kişiyi buldum mu diye sorarken buldu kendini. Son bir ayda zevk aldığı başka adamlar olmuştu ancak ertesi sabah pişmanlıkla uyanmak, kendine sövmek, bir daha yapmamaya ant içmek gibi yan etkilerle uyanmıştı daima. Bu kısır döngü belki de kırılacaktı. Belki de dışarı akacak zehir kalmamıştı içinde. Yorgundu aslında, yine de içini dolduran adamla birlikte sona ulaştı. Gözleri kapandığında Kutay da yarı kapalı gözlerle onu gülümsüyordu.

Sabah ilk uyanan Kutay oldu. Yüzüstü yatan kadının omzundaki dövmenin üzerinde dolaştırdı işaret parmağını. Teni öyle beyazdı ki, ustaca iç içe geçmiş halde çizilmiş H ve U harfleri karda açan kardeleni andırıyordu. Harflerin etrafındaki gölgelendirmeler çiçeğe kara saplanmış izlenimi veriyor, sanki vücudundan açmış gibi canlı duruyordu. Uyuyan bu güzel kadını izlemeyi tercih etse de kursa gitmesi gerekiyordu. Usulca yataktan çıktığında, yerdeki kıyafetlerini üzerine geçirmeye başladı. Sırayla atlet, çorap, pantolon derken gömleğinin son düğmesini ilikledi ve kapıdan çıkmadan bir kez daha yatağa baktığında Hasret'in bal rengi gözleriyle buluştu.

"Günaydın. Uyandırmak istemedim ama uyanman iyi oldu."

"Öyle mi? Dün gece için teşekkür etmezsen vicdanın mı sızlardı?"

Kutay hafifçe tebessümle yatağın kenarına oturdu. Onun gözüne girmeye niyetlenmiş kızıl tutamlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.

"Öyle de denilebilir. Ben sana para bırakmalı mıyım emin olamadım. Kaçtığımı düşünmeni istemem."

Hasret'in dolan gözleri pek çok soruya cevap olabilirdi ama Kutay, sorduğu bu soruyla, onun tüm gece kendine sorduğu doğru kişiyi buldum mu sorusunu yüzüne çarpan tokat gibi yanıtlamış oldu.

⭐⭐⭐

Continue Reading

You'll Also Like

1.5K 589 32
Kapak Çok Sevgili @Hanjeon000 tarafından yapılmıştır. Tek Bir Adam, Aynı Anda 3 Geline Aşık Olursa Ne Olur? Sımsıcak Bir Aile Hikayesi...
340K 27.2K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
3.4M 168K 67
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
29.6K 1.8K 16
"Doğunun geleneksel törelerinin gölgesinde büyüyen iki ailenin kaderleri, bir kaçışla ve beklenmedik bir aşkla kesişiyor."