reprises and codas | yizhan

By wybestboy

937 78 133

Wang Yibo'nun, birkaç yıl fazla geç kalmış olan itirafı. [ Bu hikayenin hakları fireflavoredwhiskey'ye aittir... More

reprises and codas

937 78 133
By wybestboy

Yazar Notu:

Kramp girip duruyordu ve bunu 5 saat içinde falan yazdığımda da iyi bir ruh halinde değildim. Üzülmek istemiyorsanız okumayın. Biraz mazoşistim ve berbat biriyim. Oldukça angst bir hikaye ve sizi uyarıyorum. En sevdiğim kdramalardan biri olan Reply 1988'deki bir sahnenin (medya)  yeniden canlandırılması bu fanfictiondır.  Her zamanki gibi tüm hatalar benim şahsıma ait. Bunu (소녀 - Lee Moon Sae), bunu (The Last Song I'll Write for You - David Cook) ya da bunu ( All I Ever Wanted - Brian Melo) dinleyerek okuyabilirsiniz.

Çevirmen Notu:

Chen Qing Ling - The Untamed'in Çince adı. A-Ling de kısaltması. Ayrıca kişisel şarkı önerim (The Wisp Sings - Winter Aid.) İyi okumalar dilerim.

。。。

Wang Yibo birazcık erken geldiğini düşünmüştü ama görünüşe göre Yubin, Xuan Lu ve Jili çoktan gelmişlerdi bile.

"Ooo, işte geliyor," Yibo Jili'nin yüksek sesle bağırdığını işitmişti. Yüzü çoktan biraz kırmızı rengini almış gibi gözüküyordu. Ne zaman gelmişlerdi ki? "Buradayız, buradayız." Jili, barın uzak köşesindeki her zamanki masalarına gelmesi için Yibo'ya eliyle işaret vermişti. Yibo sırıtarak onlara doğru ilerlemiş, arkadaşlarının maskaralıklarına karşı kafasını iki yana sallamıştı.

Şu anda Capital Spirits'de, Merkez İlçe civarında göze çarpmayan bir barda, oturuyorlardı. Yibo ve arkadaşlarının böyle takılabildiği, yalnızca içip şu anki hayatlarının neye evrildiğini konuşabildikleri zamanlar çok sık gelmezdi ama ne zaman bir fırsatını bulsalar otomatik olarak burada, Capital Spirits'de - herkesin boş olduğu belli bir tarihte, aynı yerde, aynı zamanda, görüşürlerdi.

"Oğlumuz nasılmış bakalım ha," Yubin oturup masada yerini alırken Yibo'nun sırtına geçirmişti. "Menajerimden duyduğuma göre yine ev almışsın biraderim! Kaç oldu bu heh? Yani, sen ve Xiao Zhan'ın aksine hayatımda çok bir şeyin olduğu söylenemez o yüzden beni varisin olarak falan evlat edinsen sorun etmezdim hani?"

Xuan Lu Yubin'e patates kızartması fırlatırken herkes gülüşmüştü.

"Zhan-ge demişken," Yibo devam etmişti, "Onur konuğumuz neredeler?"

Jili kol saatine bir bakış atmıştı. "Uçağı ertelendiği için geç kalacağını söylemişti. Zhuocheng onu direkt havalimanından alacak."

Yibo kaş çatmıştı. "Yorgun olmaz mı?"

Yubin omuz silkmişti. "Aslında Lulu başka zaman yapmayı düşündü ama Xiao Zhan sorun olmadığı konusunda ısrar etti."

İç geçiren Xuan Lu'ya bakmış ve, "Ertesi hafta son çektiği dizisi bittiği için başka boş akşam bulamayacağını söyledi. Sonra da zaten düğün zamanı geliyor. Yani galiba kız arkadaşının ailesi kız hamile olduğundan falan düğünü aceleye getirmek istiyor...?" demişti.

Bir süre için kimse cevap vermemişti. Sonra Jili, "Hmm," diyerek tırnaklarına bakıp hımlamıştı. "Zordur heh? Ki onlar çıkmaya başlayalı kaç yıl oldu ki?"

Xuan Lu masaya doğru eğilmiş, çenesini avuç içine yaslamıştı. "İki," diye cevap vermişti.

Yubin kaş çatmıştı. "Ve Xiao Zhan onu bu kadar hızlı hamile mi bıraktı? Babasının o olduğuna emin—?"

Jili uzanıp Yubin'in kafasına vurmuş, "Ne sikim konuşuyorsun sen? Ağzını topla birader! Xiao Zhan öyle biriyle çıkmaz bile!" demişti. "Ayrıca, durum böyle olsaydı bilirdik." Jili duraklamıştı, "Ya da en azından Lulu bilirdi. Değil mi Lulu?"

Xuan Lu yalnızca, birazcık fazla bilir gibi gülümsemişti.

"Aiyoo, bu kadın yok mu!" Jili homurdanmıştı.

Yibo, Xiao Zhan'ı görmeyeli bir süre olmuştu. Belki üç ay kadardı? Birbirlerini en son ünlü bir yapımcının verdiği partide görmüşlerdi. Xiao Zhan, evlenmeyi planladığını ona o zaman söylemişti. Bunu duyduğu zaman Yibo için şok oldu demek yetersiz kalırdı çünkü bilhassa bundan üç hafta önce Xiao Zhan ona kız arkadaşından ayrılmayı düşündüğünü söylemişti.

"Gitmiyor," diye anlatmıştı Xiao Zhan telefon konuşmaları sırasında Yibo'ya. "Onun doğru kişi olabileceğini düşünmüştüm Yibo ama fark ettim ki değilmiş."

Ve sonra, "Evlilik? Bu ne lan?" diye düşünmüştü Yibo. Yibo...bu olanlar karşısında üzülmüştü. Anlamamıştı. Anlayamamıştı. "Onunla ayrılacaksın sanıyordum? Birkaç hafta önce bana öyle demiştin—!"

"Kadın hamile," demişti sonunda Xiao Zhan. "O hamile, Yibo ve de korkmuş. Ben - bunu ona yapamam. Bunu çocuğuma yapamam -"

"Senden olduğuna emin misin?" diye sormuştu Yibo.

Ve Xiao Zhan, biraz tereddütle, cevap vermişti. "O öyle bir kadın değil."

Biliyorum, Yibo o an böyle demek istemişti ama dili bağlanmış, kalbi ağırlaşmıştı.

Yibo, Zhuocheng ve Zhan'ın geldiğini fark ettiğinde Yubin Jili'nin yaptığı bir şakaya kıs kıs gülüyordu. Yeni gelenleri duyduğunda Jili ayaklanmış, alkışlayıp haykırmaya başlamıştı.

Xuan Lu kıkırdamış, Jili'yi oturması için çekiştirmişti. "O kadar geç kaldınız ki bu herif çoktan sarhoş oldu!"

"Oii, kimmiş sarhoş? Ben sarhoş değilim! Ben sadece çakırkeyif oldum..."

Yubin, Zhuocheng ve Zhan için içki koyarken homurdanmıştı. "Gece yeni başlıyor çocuklarım, etramızdaki hafifsikletleri umursamayalım."

"Hafifsiklet değilim ben!" Jili konuşmaya başlamıştı.

"Oh, öylesin," Zhuocheng öyle pek de düşünmeden söylemişti. "A-Ling'i çektiğimiz sıralarda Ziyi'nin otel odasında içtiğimiz zamanlarda bile ilk yamulan hep sen olurdun."

Jili gücenmiş gibi olmuştu. "O ben değildim, Xiao Zhan'dı!"

Xiao Zhan gülmüş, "Doğru gerçi. Aramızdaki en hafisiklet benim," demişti. "Bu çocuğun, biz takılıp içtikten sonra beni odamıza taşıdığını açıkça hatırlıyorum çünkü..." Çenesiyle tam karşısında olan Yibo'yu işaret etmişti.

Yibo hafiften gülmüş, eski güzel günler aklına gelmişti.

Sonraki bir saat geçmişten kalma hikayelerle dolmuştu. Sonsuz sıcaklığın ve acı verici çekim programının olduğu belirli bir yaz hakkında hikayeler. Chen Qing Ling yıldız kariyerlerinin giriş kapısı olduğundan, şüphesiz ki hayatlarının en güzel bölümlerinden biriydi, özellikle de Xiao Zhan ve Wang Yibo için. Çekmek, zor olmuştu. Onca fandom söylentisi, drama ve şu ana kadarki en meşakkatli sahneleri yüzünden oyuncu kadrosunun bir parçası olmak zor ama aynı zamanda da bunu yapmaya değer olmuştu. Özellikle de sonraki başarıları nihai olduğundan. O günleri hala dünmüş gibi hatırlayabiliyorlardı. Kaotik ve deliceydi. Dizileri, gerçekten bir hayatlarını değiştirmişti.

Chen Qing Ling onlara, yaşlandıklarında ve saçları beyazladığında dahi hatırlayacakları ve anlatacakları en değerli anılarını vermişti. Ayrıca onlara hayatlarında hiç değişmeyecek birkaç süreklilik de kazandırmıştı, her yönden.

Ve işte buradaydılar. Büyür ve yaşlanırken geçen yılları kutluyorlardı. Sayıca her zaman tam olamasalar da Xuan Lu daima ruhen tam olduklarını söylerdi.

"Ne halt oluyormuşuz biz o zaman, hayalet mi?" Song Jiyang bir keresinde tartışma çıkarmıştı. Rahatsız edici bir sarhoş, sevimli ama yine de rahatsızlık veren biriydi.

Ve, "Lu'nun bunu kast ettiğini sanmıyorum," demişti Li Bowen ona karşılık vererek.

Yubin şimdi özlemle gülümsüyordu, o da eskiyi hatırlamıştı. "Ah, A-Ling...kaç yıldı oldu?"

Zhuocheng parmaklarıyla saymıştı. "Yedi? Yok, sekiz."

Jili sızlanmıştı. "Ugh. Gerçekten yaşlanıyoruz. Hemen bir hayat arkadaşı bulmam lazım benim..." Jili duraklamıştı, "Söyle bakalım Zhuocheng, bekarsın değil mi-"

Aniden, Yubin nefesini tutmuştu. "Oi, Wang Yibo!" diye bağırmıştı. "Sana getirmeni söylediğim şeyi getirdin mi? Unutmadın değil mi?"

Zhan'ın kaşları biraz çatılmıştı. "Neymiş o?"

Yibo burnundan solumuş, cebine uzanmıştı. Yubin heyecanla bağırmıştı. "Yüzük! Ona yüzüğü getir demiştim."

Zhan'ın kaş çatışı derinleşmiş, Yibo'ya bakmıştı. "Ne yüzüğü?"

"Yubin, Yibo'da bir yüzük olduğunu fark etti, 2020'den beri falan değil mi?" demişti Jili. "Sonra da Yubin bir sesini kesemedi tabii."

"Yibo'ya yüzüğün kim için olduğunu sordum," diye konuşmuştu Yubin, "Ama bana sadece omuz silkip hiç kimse için, dedi."

"Niye hiç kimse için olsun?" diye sormuştu Xiao Zhan. Yibo şimdi elinde küçük bir kadife bir kutu tutuyordu. Kutuya sevgiyle, ufak bir gülümsemeyle bakıyordu.

"Çünkü bu herif siktiğimin aseksüelinin teki de o yüzden." Yubin konuşmuş ve küçük kutuyu Yibo'nun elinden almak için atılmıştı. "Hayatında kimse olmadı ve hiçbir zaman elini tutacağı, dokunacağı kimsesi olmayacak da..." Yibo tek kaşını kaldırmış, kutuyu Yubin'in ulaşabileceği alanın dışında tutmuştu.

Xuan Lu dışında hepsi gülmüştü. Lu sessizce meyve suyunu yudumluyor, bir şey demiyordu.

"Ama harbiden? Niye o kadar yıldır yüzük var sende? Kız arkadaşın mı vardı?" Xiao Zhan merakla sormuştu. "Ve benim bundan neden haberim olmadı -?"

"Ahh, Xiao Lao, haberinin olacağı bir şey yok ki. Yibo'nun hayatında kimse olmadı, biliyorsun!" Jili altını çizmişti.

Yubin kafasını aşağı yukarı sallamıştı, hala yüzüğe bakıyordu. "Doğru. Hayatında kimse yoktu," Yubin durmuş, hızlıca Xiao Zhan'a dönmüştü, "Aslında hayatında sen varsın diye düşünmüştüm," Yubin kıs kıs gülmüştü, "Belli ki böyle olmamış, heh he."

Bu Xiao Zhan'ın kıkırdamasına sebep olmuştu. "Ben mi? Niye ben? Yakınız diye mi?"

"Çok yakın," Jili Zhuocheng'i dirsekleyerek konuşmaya başlamıştı, "2021'e kadar falan bir iddiamız yok muydu bizim? Hani bir gün bu ikisi birlikte olduklarını açıklayıp nişanlandıklarını falan duyuracaklar gibi bir şeydi?"

Zhuocheng gözlerini kırpıştırmıştı. "Ah evet, hatırladım." Kafasını aşağı yukarı sallayarak Xiao Zhan'a dönmüştü. "Ama sonra sen şu doktor dizindeki çocukla olan ilişkini söylemiştin. Neydi o....?"

Yubin elini sallamıştı. "Of bu kadar yeter, neyse ne. Çok pis para kaybetmiştim ben. O zamanlar sonunda ben bu herifin yalnız öleceğine ikna olmuştum." Onların konuşmalarını dinleyip yalnızca pis pis sırıtan Yibo'yu işaret etmişti. Parmakları hala kadife kutuyla oynuyordu.

"Çok adisin ya," Zhuocheng yorum yapmıştı.

Yubin pufflamıştı. "Ama cidden Yibo...eğer bana vermeyeceksen, o zaman git artık birini bul. Tek dileğim bu sevgili arkadaşım! Şu lanet yüzüğü birine verdiğini görmeden ölmeyi reddediyorum. Hadi ama. Biraz erkek ol da güzelliğin birine gidip aşkını itiraf et." Somurtmuştu, "Gerçekten, bu bir ziyan hani."

Yibo gülümsemiş, ellerindeki kutuya bakmıştı. Ziyandı, öyle mi? Peki.

Neyin bunu ona yaptırdığını bilmiyordu. Belki çoktan birazcık sarhoş olmuştu ya da belki içinde ortaya çıkmaya ihtiyaç duyan...acıtatlı hislerinden dolayıydı.

Özgür olmak istemişti, ilk ve son kez.

Yibo, bunun hislerinin kaybolmasına sebebiyet verip vermeyeceğini bilmiyordu ama bir şekilde, bir şey yapması gerektiğini biliyordu. Ona huzurun hayalini, özgürlüğü ve yüksüz olmanın nasıl bir his olacağını tattırabilecek bir şeyler.

Kutuyu açmış, içindeki güzel yüzüğü ortaya çıkarmıştı. Alyansa benziyordu,  yalnızca etrafını çevreleyen ufacık parlak taşları vardı. Yüzük, hayatının geri kalanını geçirmek istediğin insana verebileceğin bir yüzük gibiydi.   Şık. Yibo böyle düşünmüştü. Hafiften sıradandı ama yine de işte satın almıştı.

"Zhan-ge," demişti Yibo. Xiao Zhan duraklamış, ona bakmak için kafasını çevirmişti.

Yavaşça, Yibo açık kutuyu masaya koymuş, sanki takdim edercesine kutuyu Xiao Zhan'a doğru ittirmişti.

Kahkahalar anında dinmişti. Xiao Zhan'ın gülümsemesi kaybolmuştu, başını eğip yüzüğe göz atmış sonra tekrar Yibo'ya bakmıştı. Yüzü hafif bir şok ifadesine bürünmüştü. Sonra bundan sıyrılmış ve yüzü ifadesiz bir hal almıştı.

"Bunu sana 2020'de verecektim," demişti Yibo. Onun yüzü de ifadesizdi.  Her bir parçası sakindi. Gözleri dışında. Gözleri, şevkli ve samimiydi gerçi biraz da...üzgün gibiydi. "Ama hayat araya girdi, o yüzden de bunu sana şimdi veriyorum."

Xiao Zhan Yibo'ya uzun uzun bakmıştı, bakışları yumuşuyor ve sanki biraz harap hale geliyordu.

Kimse tek kelime etmemişti.

Xuan Lu bir köşede belli belirsiz iç çekmiş ve Zhuocheng yavaşça soğuk çayını yudumlamıştı. Jili ve Yubin şok içinde birbirlerine bakıyorlar, dudak hareketeriyle iletişim kurup, birbirlerine soruyorlardı: Ne halt oluyor?

Yibo hepsini görmezden gelmiş ve Xiao Zhan'a bakmaya devam etmişti. "Senden hoşlanıyorum," demişti ve Xiao Zhan'ın ağzı hafif aralanmış, gözleri birazcık cam gibi buğulanmıştı. "Senden çok hoşlanıyorum Zhan-ge."

"..."

"..."

"..."

Yibo kısa bir kahkaha atmıştı, başı bir an için sanki utanmış gibi eğilmiş yine de zorlanarak konuşmayı sürdürmüştü, durmak bilmiyordu. "Senin yüzünden yaptığım şeyleri biliyor musun sen? diye sormuştu. Başını çevirmiş, sırıtmıştı. "Evet. A-Ling'de sarhoş olduğunda seni taşıyan bendim. Ben yaptım ama onunla kalmadı ki," Duraklamış, kahkaha atıp kafasını iki yana sallamıştı. "Otel odaları aniden karıştığında ve çalışanlar daha fazla oda ayırtamadıklarında seninle aynı odayı paylaşan kişi olmak için deliler gibi çabaladım. Gerek yok dediler, oda değiştiren kişinin ben olmasına gerek yokmuş ama ne biliyor musun? Israr ettim. Çok ısrar ettim çünkü seninle aynı odada kalmak istiyordum, seninle birlikte olmak, hep seninle konuşmak istiyordum. Senine ilgili en büyük skandal patladığında, uyuyamadım. Her zaman, her gece, her gün telefonda seninle konuştum ama yine de yeterli değildi. Yine de endişeleniyordum." Yibo duraklamıştı. "Yeterince yiyor mu? Geceleri uyuyabiliyor mu? Her zaman söylediği gibi iyi mi?" Yibo yavaşça kafasını iki yana sallamıştı. Gözleri Xiao Zhan'ın gözlerindeydi. "Oi. Gerçekten de senin dışında hiçbir şeyi ve hiç kimseyi düşünmedim. Sadece sen. Daima sen."

Yubin sessizce kendini sert bir içki doldurmuş, tek seferde hepsini bitirmişti. Sonra Zhuocheng'e dönüp fısıldamıştı. "Hakikaten de ciddi mi bu?"

Zhuocheng ona bir bakış atmış, "Kes sesini," diye tıslamıştı.

Yibo konuşmaya devam ederken Xiao Zhan hala hiçbir şey söylemiyordu. "O öküz kolyesini hatırlıyor musun? Hala bende biliyor musun? Bazen hala takıyorum. Yıllar önce onu bana verdiğinde, tanrım." Yibo kahkaha atmıştı. Tek elini saçlarından geçirmişti, gözleri hafif sisliydi. "O zaman o kadar mutlu olmuştum ki deliriyorum sandım," demişti. "Sonra ertesi sene tesadüfen birbirimizi Şangay'da görmüştük ya? Hatırlıyor musun? Koca bir günü benimle öylece dolanarak geçirmiştin hani. Ben sandım ki, sandım ki eski tanrılardan birine tapınmaya başlayacağım çünkü voah biri benim dualarıma cevap vermişti ve ben kime dua ettiğimi bile bilmiyordum. Sadece senin için dua ettiğimi biliyordum."

Xiao Zhan gözlerini kırpıştırmıştı, dudakları titriyordu. Dudaklarını dişlemiş ve gözlerini masaya çevirmişti, her şeye rağmen gülümsüyordu.

"Seni her gün özledim Zhan-ge. Seni şimdi bile özlüyorum ki...bazen fiziksel olarak canım acıyor. Sen bu hissi biliyor musun?"

Yubin sessizce burnunu çekmişti, kollarınun ucuyla beceriksizce burnunu silmiş, "Galiba Yibo gerçekten ciddi..." diye Xuan Lu'ya fısıldamıştı. Kadın ise yalnızca hüzünle gülümsemişti.

"Hep sesini duymak istedim. Gülümsemeni görmek, günün nasıl geçmiş bilmek." Kelimeler hala, Yibo'nun ağzından dökülüyordu. "Sen başkalarına aşık olurken seni uzaktan izlemekten mutluydum. Her seferinde, her seferinde seni mutlu etmelerini diliyordum ama her şeyden çok, senin mutlu olmanı istiyordum."

Gözleri Yibo'yla buluşurken Zhan'ın yüz ifadesi hafif bir ekşime ve özlem dolu bir gülümsemenin karışımı gibi olmuştu.

"Ben...uzun zamandır sana itiraf etmek istiyordum," demişti Yibo. "Senden gerçekten hoşlanıyorum ge," Duraklamış, Xiao Zhan da tekrar ona bakarken gülümsemişti. "Seni seviyorum."

"..."

"..."

"..."

Sonra hızlıca, Yibo'nun kafası aniden Yubin'e dönmüştü. "Memnun kaldın mı?"

"..."

"..."

"..."

Masanın karşısından Yubin Yibo'ya bön bön bakmıştı. Xiao Zhan'ın yanında oturuyordu. "Neyden?" diye fısıldamıştı. Yibo şu an onunla konuştuğundan şaşkındı.

Yibo tek kaşını kaldırmış, "Şu lanet yüzüğü birine verdiğini görmeden ölmeyi reddediyorum. Hadi ama. Biraz erkek ol da güzelliğin birine gidip aşkını itiraf et," demişti. "Bunlar aynen senin sözlerin değil miydi?"

"..."

"..."

"..."

Tuhaf sessizliği ilk bozan Zhuocheng olmuştu. "Ah," demişti Yibo'yu dönüp. "Biraderim bu çok...voah."

Yubin'in jetonunun düşmesi birkaç saniye sürmüştü. Sonra, o da "Ah," diye haykırmıştı, "HASSİKTİR YIBO FELAKETTİ OĞLUM. NE SİKİM YAPIYORSUN LAN!!"

Jili derin bir nefes bırakmıştı, kendini serinletmeye çalışıyordu. "Hassiktir. Bir an Yibo harbiden ciddi sandım-" demişti, sonra uzanıp Yibo'nun kafasına patlatmıştı. "Senden nefret ediyorum birader. Sanırım ben sana aşık falan oldum. O neydi lan öyle?" Xiao Zhan'a dönmüştü. "Oi, sen de inandın değil mi? Gördüm seni! Şu haline bak. Ağlamak üzeresin resmen!"

Xiao Zhan'ın gözleri kesinlikle cam gibi buğuluydu, ama ağlamıyordu. Yalnızca gülmüş, kafasını iki yana sallamıştı. Gözleri Yibo'nun gözleriyle buluşmuyordu.

"Hassiktir ya," Yubin tekrar mırıldanmış, sonra da tek hamleyle yüzük içinde olan, masada unutulmuş kutuyu kapmıştı. "HA! BU ARTIK BENİMDİR!"

"Oi..." Yibo tehditvari bir ses tonuyla konuşmuş ama kutuyu Yubin'den geri almaya çalışmamıştı. Jili hala ayılıp bayılıyor, Yibo'nun yeni aşkı olduğunu söyleyerek kendini yelliyordu. Herkes gülmüştü ve de kendi gençliklerine ait itiraf hikayelerini anlatmaya başlamışlardı.

Sonrasında, gitme vakti geldiğinde, Xiao Zhan Yibo'yla omularını tokuşturmuştu. Çoktan barın dışına doğru yürümeye başlamışlardı ve Yibo Xiao Zhan'a dudaklarında asılı kalmış sırıtışıyla birlikte bir bakış atmıştı.

"İyiydin orada," demişti Xiao Zhan ona, "Neredeyse etkileniyordum."

Yibo omuz silkmişti. "Ne diyebilirim ki....sanırım bütün o diziler bir işe yaramış..."

Xiao Zhan kafasını geriye atıp kahkaha atmıştı. "Evet, sanırım," demişti ve bir daha asla bu konuyu tekrar konuşmamışlardı.

SON

Continue Reading

You'll Also Like

betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 211K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
4.1K 327 8
"Kimsin sen?" "Düşüncelerinin çığlığını duydum." "Saçmalama." "Saçmalamıyorum, onları gerçekten duydum. Yardım istiyorlardı. Ben de yardım edebiliri...
210K 19.7K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
228K 21.9K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...