Aşka Tapanlar

By SadeceYildizlar

1.1M 30.5K 3K

Kadın ölümdü, Adam ise ölü. • • • NOT: Olaylar ve kişiler tamamen hayal ürünü olup bir distopya kaleme... More

Okumadan Önce;
Önemli gibi gibi!
A.T.▪ 00: Önsöz
A.T.▪ 01 : Sırça Kader
A.T.▪ 02 : Tanrı Parçacıkları Ve Polemos
A.T.▪ 03:"Vah Vah! O Da Mı Öğrenciymiş?"
A.T.▪ 04: "Asla Pes Etmez."
A.T.▪ 05: Ivan Androviç
A.T.▪ 06: Ivan Androviç'in Evinde
A.T.▪ 07 : Ölmek Zamanı
A.T.▪ 08 : SIFIR (The Zero)
A.T.▪ 09 : Savaş Ve Adras'ın Hikayesi
A.T.▪ 10 : Güvercin
A.T.▪ 12 : Sizden Biri
A.T.▪ 13 : Yalnız
A.T.▪ 14 : Onlar
A.T.▪ 15 : Konuşma
A.T.▪ 16 : Tehdit Unsuru
A.T.▪ 17 : "Sessizlik Ve Çığlık. Susmak Ve Küfretmek."
A.T.▪ 18 : "İyi Uykular Tanrım."
A.T.▪ 19 :Güneşe Gömülenler, Ayı Selamlarlar.
A.T.▪ 20 :"Onlar, Fırtınayla Savaştılar, Eşit Olmayan Savaşta!"
A.T.▪ 21 :"Savaş ve Soykırım"
A.T.▪ 22 : Arka Perde
A.T.▪ 23 : "Trajikomedi Müptelası"
A.T.▪ 24 : Günlükler - Savaş York
A.T.▪ 25 : Günlükler - Arda Boğan
A.T.▪ 26: "Yanan Kar Kristalleri"
A.T.▪ 27 : "Sonsuza dek yoldaş"
A.T.▪ 28 : EAS
A.T.▪ 29 : Erkek Kadına Dedi Ki
A.T.▪ 30 : Amen
A.T.▪ 31 : "Hayalet"
A.T.▪ 32:"Ey Özgürlük!"
A.T.▪ 33: "Edamızdaki dünya."
A.T.▪ 34 : "İşbirliği"
A.T.▪ 35: "Kan Kokan Hayaller Havuzu"
A.T.▪ 36:"Nefes Molası-Milattan Önce"
A.T.▪ 37:"Milat"
A.T.▪ 38:"Milattan Sonra"
A.T.▪ 39:"Son Darbe"
A.T.▪ 40: Dünyayı Güzellik Kurtacak
- Son Söz -
|Teşekkür|

A.T.▪ 11 : Kırılmaz Duvarlar

15.4K 592 60
By SadeceYildizlar

    BÖLÜM 11 - Kırılmaz Duvarlar

Kimse mükemmel değildir.

Kimse bir bakireden doğmamış veya güneşi eliyle ikiye bölmemiştir. Hiç kimseden yalanlardan uzak durmasını veya iyi niyetli olmasını bekleyemezsiniz.

İnsanlar yalancıdır, hırslı, kötü niyetli ve aç gözlü yaratıklardır. Bunu asla değiştiremezsiniz çünkü Tanrı, insanları böyle yaratmıştır.

Çünkü Tanrı, insanların böyle olmasını buyurmuştur.

İnsanlar fanidir.

Fanidir ve hayatları her gün değişen elbiselerden farksızdır. Hayatlarımızı bir elbiseymiş gibi giyer ve çıkarırız. Her bir elbisenin kirli sepetine gitmesi zorunludur. Bunun olacağını bilmemiz için kahin olmamıza gerek yoktur.

Her insan bir gün ölecektir ve nasıl öleceğini yalnızca Tanrı bilir. İnsanlar, öldürülür. İnsanlar, öldürür. İnsanlar yargılanır, insanlar cezalandırılır fakat bazı insanlar, asla yaptıkları suçların cezasını çekmezler.

Çünkü onlar önemlidirler. Onların kuvvetli dostları vardır ya da onlar doğuştan kuvvetlidir.

Onlar dokunulmazdır. Onlara asla dokunamazsınız, yerinizde tepinir saçlarınızı yolarsınız fakat onlara dokunamazsınız.

İşte hayat bu kadar adildir. Hayat, insanların adetleti var edebildiği kadar adildir. Onlar acımaz, onlar üzülmez, onlar düşünmez.

Onlar sadece isterler. Onlar sadece her şeyi isterler. Tıpkı benim istediğim gibi. Tıpkı o anda en olmayacak şeyi istemem gibi.

Tıpkı o anda sadece birazcık adelet istemem gibi, insanlar sürekli isterler.

Sürekli.Sürekli.Sürekli.Sürekli.

İleri geri sallanırken sürekli istiyordum. Sürekli adelet istiyordum, tek istediğim buydu. Bacaklarımı kendime çekip duvara yaslandım ve zamana bıraktım yorgun bedenimi.

Tek düşündüğüm otopsi raporuyla aynı anda çıkan mahkeme kararıydı. Mağluptuk. Evet, bu olanaksızdı, bunun bilincindeydim fakat işte, mağluptuk. O katil, asla içimizdeki bu ateşe su serpecek cezaya çarptırılmayacaktı.

Aklımdaki yalnızca bu ve o rapordu.

O lanet olası otopsi raporuydu. Tek umudum olan otopsi raporu...

Çağan'ın elinden çıkan barut izinin kanıtı olan otopsi raporu. Çağan'ın suçlandığı o rapor. O polisin, her şeyden önce katilin suçsuz bulunduğu o otopsi raporu. Her şeyi çöpe atıyorlardı, hem de her şeyi! Onca kaydı, onca kanıtı...

Titrediğimi hissediyordum.

Çağan'ın katili, elini kolunu sallayarak dışarıda gezinmeye devam ederken... Burada böylece oturmam doğru muydu?

Çağan.Çağan.Çağan.

Çağan'ın katili.

Gençler kaynıyordu. Kanları kaynıyor, öfkeleri kaynıyor, kalabalıklarda kaynıyorlardı. Akın akın çıkıyorlardı sokaklara, bağırıyorlardı, Çağan için. Ailece yıkılmış durumdaydık. Arda, zaten benimle o geceden beridir konuşmuyordu. Yaptığı çocukluktu, ya da belki benim yaptığım çocukluktu bilmiyordum fakat bana epey darılmış ve kırılmıştı. Sanırım içerisinde benim payım olan biraz da öfke besliyordu.

Site bahçesine onlarca muhabir doluşmuştu. Yemeğe üşüşen sinekler gibi üşüşmüşlerdi başımıza. Tanrı'ya şükrediyordum ki, sokağa çıkma yasağı nedeniyle bir süre de olsa soluk alabiliyorduk. Annem ve babam hala bir röportaj vermeme konusunda kararlılardı. Bizi de çok sıkı tembihlemişlerdi.

Fakat o anda, tembihlerinin umurumda olmadığını düşündüm. Aklımda bir fikir belirdi, parladı, parladı ve sonunda çeldi fikrimi...

Sabah herkesten önce kalktım ve giyindim. Elimde, Çağan'ın günlüğü vardı. Daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştım fakat şimdi... Zamanı geldiğini biliyordum. Bilmem kaç kere muhabir ordusunu yarıp geçmeye çabalarken elime veya cebime 'belki sonra döneriz' diye sıkıştırılan kartlardan bir tanesine elimi atıp, numarayı tuşladım.

Öğlene doğru, konuşulduğu gibi ajans binasına giriş yaptım. Her şey hazırlandıktan hemen sonra, sunuş yapıldı. Önemli güncel başlıklar şöyle bir geçildi. Yine, ekran ve kameralar önünde lanetler okundu, reklamlarda spikerin rujunu tazelediler.

Sonunda kayda girebildiğimde, heyecandan dilim tutulmuş gibi hissediyordum. Her yerde ışıklar ve koca makineleriyle insanlar vardı. Yapay lensler bana koca canavar gözlerini andırıyordu. Yutkunup, başımı dikleştirdim.

Bir süre, herkesin bildiği konulardan konuşuldu. Ardından sıra, mahkeme kararına geldi. Onlara her şeyi açıkladım. Tek bir doğruyu bile atlamadan, tek bir sivri sözümü esirgemeden tüm öfkemi kustum hemen oracıkta. "... müsadenizle," dedim. "Kimilerince propagandacı, hain olarak anılan bu şehidin günlüğünden bir parça okumak isterim." Herkes sustu, spiker gözlerime müsaade senin dercesine bakıyordu. Boğazımı temizleyerek zaten ezberlediğim satırları, gözlerimi kırpmadan dimdik okudum kameraya.

- Ne garip işmiş şu yaşamak! Daha düne değin yaşar sanırdım kendimi. Oysa garipmiş sahiden, çok garipmiş. Yaşam, insanın merdiven çıkması gibiymiş. Her bir basamakta ayrı bir duygu, ayrı bir tecrübe vesaire... Ben bunu dün öğrendim. Öyle ki, balyoz gibi indi beynime böyle pat diye! Hani derler ya, davulun sesi uzaktan hoş gelirmiş. Veyahut insan kendi başına gelene değin anlamazmış elin derdini... Dün, ilk defa şahit olduğum bir olayın şoku ile yazıyorum şimdi. Taksimde yürüyordum. Yanımda kimse yoktu, yalnızdım. Hava sıcaktı, çok sıcak. Bir yerden, soğuk bir su almak için durakladım, sonra yoluma devam ettim. O sırada bir çocuk, çantamdan çekiştirdi beni. Korkarak, biraz da refleks olacak ki, sımsıkı kavrayıp elini, kendime döndürdüm çocuğu. Gözleri bir anda kocaman açılmıştı. Esmer teni çamur, pislik içerisindeydi. Kıyafetleri desem, yırtık pırtık... Elinde taşıdığı üç dört şişe küçük su vardı. Bıraktım çocuğu, içim acıdı. Bana su alıp almayacağımı sordu, etrafa şöyle bir bakındım. İleride, bir ağacın gölgesine, gövdesini dayamış çocuğu izleyen orta yaşlı bir adam vardı. Çocuğa almayacağımı söylemiştim ama çocuk peşimi bırakmadı. Onu biraz azarladım, bu nedenle. Yüzü asık, gerisin geri döndü ağacın gölgesine. Bende bir banka oturup, soluklandım. İşte o sırada gördüm. Az önce göz göze geldiğim adam, çocuğun ensesinden kavramış sarsıyordu. Hayretle izledim, onu. Bir yandan da bağırarak beni gösterdiği dikkatimden kaçmamıştı. Adam çocuğu dövmeye başladı. Ama çocuk nasıl ağlıyor! Bir hışımla yerimden kalkıp vardım yanlarına. Adamı şöyle bir itip, çocuğun elinden tutup ardıma aldım. Birkaç yumruk yediğim doğrudur. Bu yüzden Elit çok kızdı bana, hala da kızıyor. Neyse. Etraftakiler de toplanmıştı şimdi. Onlara olayı şöyle bir anlattım, adam kaçıyordu. Çocuk ağlıyordu. Sonra anladık ki, ne adam ne de çocuk yalnızdı. Polise haber verdik, çocukları topladık... Çocuğa su aldığım büfeden çikolatayla, meyve suyu aldım. Gülse mi ağlasa mı, utansa mı bilemedi yavrucak. Yarın gidip durumlarını öğreneceğim, vicdanım bir tüy kadar hafif fakat adalet yerini buldu mu? Şüpheliyim. Sanıyorum ki bir toplumun adaletliyiz demesi için önce onu var etmesi gerekir. Adalet nasıl mı var edilir? Bilmiyorum. Ve sanırım hala bu soruyu sorabiliyorsam –sorabiliyorsak- bilmemeye devam edeceğim, -edeceğiz.-

Saat ikiyi buldu. Herkes uyumuş olsa gerek. Bir tuvalete gidip uyuyacağım şimdi. İyi uykular, sevgili günlük.

Tatlı rüyalar.

6 Haziran 2015

* * *

Hala sessiz olan sokakta yürürken kalbim adeta kulaklarımda atıyordu. İnsanların yaptıklarımı gördüklerinde ne tepki vereceklerinden dolayı heyecanlı ve meraklıydım.

Böyle bir şey daha önce yapılmış mıydı?

Hiç bilmiyordum fakat bilmiyor olmam, yapılmadığı anlamına gelmiyordu. Fransızca bilmiyor olmam Fransızca hakkında konuşmama engel değildi.

Gülümsedim ve adımlarımı hızlandırdım. Ev, soğuktu. Hatta o kadar soğuktu ki, üzerimdeki ceketi çıkarmaya korkmuştum. Annem ve babam geldiğimi fark etmemişlerdi, bu iyiydi. Gittiğimi fark etmemiş olmalarını diledim.

Odama girdiğimde, açık bıraktığım gece lambamın artık yanmadığını fark ettim. Odanın lambalarını açtım fakat içeri aydınlanmadı.

Ah, yine elektrikler kesilmişti. Bunun üzerine gözlerimi devirip sandalyenin üzerine fırlattığım geceliklerimi giydim ve yatağa girdim.

Yorgan, üzerimde olduğu halde üşüyordum ve bir yanım uykuya dalmaya çalışırken diğer yanım düşünüyordu.

Bir haftada beş elektrik kesintisi. Sular kesiliyor. Doğal gaz, kesik. Dışarı çıkma yasağı var. Bugün devletin kırılmaz duvarlarını boyadım. Savaş bunların hepsini anlattı. Savaş bunların hepsini biliyor.

Gözlerim birden bire açıldığında, kalbim adeta yerinden fırlayacak gibi oldu.

Oluyordu.

Savaş'ın anlattıkları... Gerçekleşiyordu.

Gülümsemek istedim fakat bu istediğim gibi bir gülümseme değildi. Korkmuştu.

Korkmuştum. Kimse bilmiyordu ama... oluyordu işte. Bunu engellemek ise... artık imkansızlaşıyordu.

Gözlerim, kapanırken kalp atışlarım normale döndü ve ben onu düşündüm. Sevdiğim adamı düşündüm fakat... Ah.

Gözlerimi sımsıkı yumdum ve mideme bir yumruk yediğimi hissettim. Hislerim karmakarışıktı ve biliyordum ki aşk bana göre değildi.

Sadece uyudum.

Kabuslarıma eşlik ediyordu, uykum. Gözlerimi açamıyor, sesleri duyamıyordum. Sadece bir uçurumun kıyısındaydım ve ellerimi hareket ettiremiyordum.

Ellerimin ucunda tuttuğum hayatlar gözlerimin içinde eriyorlardı. Onları önemsediğimi haykırdıkça daha da uzaklaşıyorlardı benden.

Bir tanesi siyahtı, diğeri mavi.

Bir tanesi, elimden kurtulup beyaz bir güvercin oldu ve bulutlara karıştı.

Onu yakalayamadım.

Diğeri simsiyah bir kuzgun olup omuzlarıma kondu.

Onu kovamadım.

* * *

Annem ve babam, yasaktan önce eve gelememiş, amcamlarda mahsur kalmıştı ve ana haber bültenini evde yalnız başıma izlemiştim. Çok geçmeden kapı hırsla çalınmış ve içeriye Savaş girmişti. Kızgındı, hem de çok. Kendimi bu kadar açığa çıkarmam hoşuna gitmemişti, kendince. Oysa ben kendimi açığa falan çıkarmadığımı biliyordum. Bir süre atıştık, bu süre boyunca ona bir yumruk atma girişiminde bulunduğum doğrudur. Her normal insan gibi benimde sabrımın bir sınırı vardı ve söylemleriyle bu sınırı hafifçe geçmişti, Savaş.

Yine de öyle kelimeler seçiyordu ki, içimi eritiyordu. Misal;

"Bu işte beraberiz, Elit Ajun Sağanak ve zamanı geldiğinde bunu sende kabul edeceksin." Demişti ve bende gülümsemiştim. Bunu asla kabul etmeyecektim.

"Sadece söylemek istediğim şeyleri, kimseden korkum olmadan, özgürce dile getirmek istiyorum, Savaş." Diye şikayet ettim. "Telefonda hiçbir şey konuşamıyorum, kafelerde ağzımı açamıyorum, Tanrım, bu resmen mahkumluk! Özgürlükle boyanmış koca bir mahkumluk bu!"

Gözlerinde anlık bir tebessüm görür gibi oldum fakat hemen kayboldu. Parmaklarının yüzümde dolaştığını hissettim fakat bu o kadar hızlı olmuştu, gerçekliğinden şüphe etmiştim. Yutkunup bakışlarımı gözlerine kaldırdım ve dudaklarım istediğim şeyi söylemek üzere, aralandı.

"Sizden biri olmak istiyorum." 

Continue Reading

You'll Also Like

42.1K 3.7K 34
Psikolojik hasta olan bir asker ve psikiyatristin hikayesi...
286K 47.2K 58
Aşık olmak suç mu? Suçmuş... Hemde suçların en büyüğü. Bir aşk uğruna adaletin aydınlık tarafından karanlık tarafına geçtiğim gün anladım bunu. Sevdi...
9M 496K 92
"Ben, kalbinde yaşayabileceğim birini hayatımda isterdim," dedim ve yemyeşil gözlerinin içine baktım. "Peki sen, sen nasıl birini isterdin hayatında...
141K 5.4K 41
İhanetin gölgesinde kalan kadınların intikamı ağır olur. Mecburiyet, kollarını hayatına doladığı zaman susacağını sanır, seni hislerle yanıltır. Ama...